Daniel Day-Lewis çağımızın en büyük oyuncularından biri. Bu tartışmaya ya da müzakereye açık bir konu değil. Son yirmi yılda –Phantom Thread dahil– sadece yedi filmde oynayacak kadar seçici olup, bir yandan da bu yedi filmin yedisiyle birlikte tüm dünyanın tartışmasız takdirini kazanıp peşinden tüm sinemacıları koşturacak kadar bir nam salabilecek başka bir aktör hayal edemiyoruz. Şüphesiz ki onunla dönemdaş olmak hepimiz için büyük bir onur ve bu yüzden şüphesiz ki onun son filmi Phantom Thread’in tarihi önemi çok büyük.
Aynen öyle, Phantom Thread, üç kez En İyi Aktör dalında Oscar’ı kazanıp bu alanda rekor kıran Day-Lewis’in son film performansı olacak. Ünlü Britanyalı aktörü son kez yönetme onuru da daha önce beraber There Will Be Blood‘ı yaptıkları Paul Thomas Anderson’a nasip olmuş. Konumuz 1950’ler Londra’sının moda endüstrisi. Sir Daniel da moda tasarımcısı Reynolds Woodcock’ı canlandırıyor. Filmin ilk fragmanı şöyle:
Şimdi öncelikle hakkını teslim etmek gerek, film gerçekten de 500 kilometre öteden dahi anlaşılabilecek denli belirgin bir biçimde Paul Thomas Anderson kokuyor. Konusu itibariyle de durum bu, görselliği itibariyle de. Anderson Hollywood’un stil sahibi, auteur yönetmenlerinden biri olduğu için bu şaşırtıcı değil tabii ki, tüm usta yönetmenlerin başkasıyla karıştırılamaz tarzları vardır. Ancak fragmanı izledikten sonra kendimi Boogie Nights, The Master ve There Will Be Blood‘ın bir amalgamına şahit olmuş gibi hissettim ve bundan çok da memnun olmadım. Film çıktığında alimler de aynı hissiyatı alacak mı çok merak ediyorum.
Ancak alacağını da çok düşünmediğimi belirtmem gerek, çünkü bu gerçekten de Daniel Day-Lewis’in son filmi ve kuvvetle muhtemel bu gerçek diğer her şeyi silip atacak. Film 25 Aralık‘ta Amerika’da vizyona girecek, büyük ihtimalle Oscar dünyasında ses getirecek ve 25 Aralık’tan sonra tüm dünya olarak Sir Daniel’a bu muhteşem kariyerinden ötürü ayakta alkışa duracağız. Adam bunu gerçekten hak ediyor.
