42117_true-detective-lone-starSon zamanlarda belki adını sıkça duymuşsunuzdur bu dizinin. True Detective aşağı, True Detective yukarı. Büyük ihtimalle bahsedenler iki cümleden birini kuruyorlar:

Muhtemelen dedikleri ya şu: “Abi dünyanın en iyi dizisi, kesinlikle izlemen gerekiyor, televizyon böyle bir yapım görmedi.” veya daha ziyade şu:: “Gerçekten bana çok ağır geldi çok sıkıldım gidip Supernatural izleyeceğim.”. Eğer bu yazıyı okuyorsanız kuvvetle muhtemel siz ilk gruba dahilsiniz ve bu yüzden sizi kutluyorum. Çünkü True Detective, televizyon tarihi boyunca kara ekranda görebileceğiniz en kaliteli yapımlardan biri. Özellikle benim kendi nezdimde “HBO Dizisi Kalitesi” olarak dillendirdiğim tadı gerçekten iki üç kat daha arttırarak hayran bırakıyor.

Peki ama ne bu True Detective? Kim peydahlamış bunu, nereden peydahlamış, niye peydahlamış?

True Detective, Nic Pizzolatto isimli bir yazarın hikayesi. Pizzolatto, Louisiana doğumlu bir yazar, yazar diyorum gerçi ama adamın sadece yayınlanmış 2 kitabı var. Bunlardan biri Galveston, diğeri ise Between Here and the Yellow. Fakat siz az işi olmasına aldanmayın, gerçekten kendisi modern dünyamızı en iyi tanımlayan kalemlerden biri.

Bu iki eserden özellikle Galveston’ı okumanızı öneririm. ben True Detective’den sonra oturdum Galveston’ı okudum, gerçekten de bambaşka bir tat aldım zira. Uzun zamandır bir kitabı okurken bu kadar dalıp gittiğimi hatırlamıyorum… Ama her neyse, sabaha kadar Galveston övebilirim fakat konumuz bu değil, konumuz True Detective.

2

True Detective HBO’nun yayınladığı bir neo-noir. Noir hikayeleri seviyorsanız, kesinlikle buna bayılacaksınız. İlk sezonu Cary Joji Fukunaga tarafından yönetilen yapım, Matthew McConaughey ve Woody Harrelson’ı Louisiana’da gerçekleşen okült bir cinayetin peşinden giden dedektifler olarak sunuyor.

Dizinin ilk sezonu, dedektiflerin bu cinayetin peşinde geçen 17 yılını anlatıyor ve gerçekten de öyle bir hikaye sunuyor ki, izlerken tüyleriniz diken diken oluyor. Bölümlerin yazarı Pizzolatto olduğu için, dizinin çok ağır edebi bir yönü de var. Diyaloglar, karakterler, konsept ve hikayenin geçtiği coğrafya inanılmaz derecede birbirini tamamlar durumda. En son bu kadar bütünlüğe sahip bir atmosferi The Sopranos’ta görmüştüm. Evet, o derece…

True Detective, 8 bölümden oluşuyor. Bu sezon Rust ve Marty’yi konu aldı, ama bundan sonraki her sezonu yepyeni hikayeler, yepyeni karakterler içerecek. Gerçi henüz ikinci sezonu gelmedi fakat ilk sezondan bayıla bayıla izlediğimiz McConaughey ile Harrelson’ın Rust – Marty karakterlerinin yeni sezonda dönmeyeceği kesinleşti, yani bu kadarını biliyoruz.

Dizi ağır bir dizi, bunu öncelikle kabul etmek lazım. Bu sebeple insanların yarısı “hayatımın dizisi” derken diğer yarısı “abi ben biraz sıkıldım” diye geçiştiriyor. True Detective’i tam anlamıyla sevmek ve özümseyebilmek için King in Yellow, Carcosa gibi mitleri bilmek gerekiyor. Carcosa nedir? Dizide bahsi geçen “Kara Yıldızlar” neyin nesi? Bir kült var ama bu kült neye tapıyor? İşte bunlar konusunda hafiften fikirleriniz olması gerekiyor ki prodüksiyonun izleyiciler için çeşitli sahnelere yerleştirdiği ufak yumurtaları kaçırmayın.

True Detective’in bu kadar sağlam işlenmesinin ardında yatan sebeplerden bir başkası ise dizinin dualite ve karşıtlığı çok iyi kullanması. Rust ve Marty karakterlerine baktığımız zaman bir tarafta pür pak, başarılı aile babası dedektif diğer tarafta ise asla güvenemediğiniz, sorunlu ve gizemli geçmişi olan Rust var. Hikayenin neo noir olup Amerika’nın en redneck yerlerinde geçmesi ve buraların kendine ait mitolarını işlemesi ise en çekici şeylerden biri. Özellikle Southern Gothic seviyorsanız tapacaksınız True Detective’e. Bu mitler sadece King in Yellow ile sınırlı kalmıyor üstelik, Amerika’nın en unutulmuş yerlerinde gelişen korkunç geleneklerin de ucunu göstermesi ile True Detective tam anlamıyla bir neo-korku hikayesine de dönüşebiliyor yer yer.

140304-dby-450

Tekrar tekrar şunu söyleme ihtiyacı hissediyorum, Nic Pizzolatto çok ama çok iyi bir yazar. Kağıt üzerindeki ustalığını ekrana taşıdığı zaman aynı kaliteyi yansıtabilen nadir senaristlerden biri.

Fakat, True Detective ağır bir yapım, yani akşam eve gelip yemek yiyip bir bölüm dizi izleyeyim diye izlemenize pek müsade etmiyor, durdurup planlarına bakmak, diyalogları tekrar tekrar internetten okuyarak incelemek ve karakterlerin yaşadıkları olayların metaforlarını saptamak gerekiyor. meraklanmayın, bu ekstra bir efor, angarya gibi gelmeyecek. Gelmeyecek, çünkü dizi sizi bunu yapmaya itecek.

Son yıllarda Black Mirror ile birlikte çıkan “Dertleri olan diziler” kervanının son eşlikçisi True Detective, gerçekten televizyonda yayınlanan dizi formatını sonsuza kadar değiştirebilecek kadar güçlü. Buna emin olun.

Author

If I ever woke up with a dead hooker in my hotel room, Matt would be the first person I'd call.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.