Bir otobüs durağı var. Sokak lambalarının bakımsız olduğu bir sokakta, karanlık bir köşeye itinayla konmuş. Arkadaşlarından kahkahalarla ayrılalı henüz on dakika olan adamın ıssızlıktan başka yoldaşı yok şimdi. Otobüsü beklerken kafasının içinde karanlığın büyüttüğü tedirginlikle konuşmaya ve onu rasyonelleştirmeye çalışıyor. Çok geçmeden üzerine doğru gelen bir karaltı dikkatini çekiyor. Sakinliğini koruyup aldırmamakla koşup kaçmak arasında bocalarken o andan sonra ne yaşandığını sadece o ve diğer kişi biliyor. Dedektifse bu gizemi çözmeye çalışıyor.
Cinayet davaları şüphesiz en tatsız kısımlarındandır dedektifliğin ancak hangimiz katilin bulunma heyecanını takip etmek istemeyiz? Kuzuların Sessizliği’nden Fargo’ya kült yapımlarla kanıtlandı ki katil dedektif kovalamacasına defalarca kez ilgimizi bağışlıyoruz. Çoğunlukla da eşlikçimiz, ürpertili kelime grubu faili meçhul oluyor. Ürpertisi sadece cinayeti vurguladığı için değil, bilememenin kendisi de bize cinayet getirdiğinden. Çünkü bilemediğimiz şeylerin ortasında birer avız; aklımız şüpheyi yanında gezdirir. Aralık kalan ihtimallerin rahatsızlığı, ya öyle olduysa‘sı durmaksızın bir soru oyar insanın beyninde. Dedektifler için bu rutindir.
Onlar her gün yeni vakalarda yeni bilinmeyenlerle boğuşurken, masalarında oluşan dosya yığınlarına sorular yöneltirler. E soru bu, yaratılışı gereği ucu bir noktada kaçar, bazı dosyalar masaların kenarından düşüverir. İngilizcede cold case olarak geçen, çeşitli sebeplerle askıya alınan çözülmemiş davalara soğumuş dava demek yerli yerinde bir hareket olur bence. Çünkü hapsoldukları dolaplarda üzerlerindeki buzların çözülmesini ve gizemlerini ortalığa salmayı beklerler yıllarca. Şanslı olanlar için teknolojinin söyleyecekleri vardır. Bu yazıyla cinayet masası dedektiflerine, daha da fenası soğumuş davalara uzanıyoruz. Ve yenilikçi bakış açısıyla çığır açan dedektif, DNA’dan yardım alıyoruz. Şapkamızı takıp olası şüphelilere doğrultmak için dedektif kimliğimizi yanımıza aldıysak başlayabiliriz.
Pittsburgh’dan South Bay’e yeni taşınan Karen Stitt, 1982’de erkek arkadaşıyla hoş bir gün geçirdi. Erkek arkadaşı ailesinden habersizce evden çıktığı için dönmekte acele etti ve otobüs durağında ayrıldılar. Ertesi sabah dört yanda Karen’ın ölümünün korkunç detayları konuşuluyordu. Aradaki boşluk tam 40 yıl doldurulamadı. Maalesef yürek ağrıtan vaka, yirmiden fazla dedektif tarafından araştırılsa da soğumaya kaldı.
Teknolojinin modern yöntemleri 21. yüzyılı sarstığında, onu suçlulara yönelik nasıl kullanırız araştırması da başlamıştı. DNA analizi, ilk olarak 1986’da bir katili belirlemekte kullanıldı mesela. Ve ben burada asla nasıl yapıldığını anlamışım gibi yapamam. Ancak çözdüğüm kadarıyla genetik olarak birbirimize benzer bir tür olsak da DNA’mızdaki bir-iki dizindeki püf nokta sağ olsun, bizi büyük oranda ayrıştırıyor. İşlenen suça karışma olasılığı da işin içine girince doğru yöntemle çıkartılmış DNA profili, dedektiflere sağlam kozlar veriyor. Bu sebeple olay yerinden alınan bizzat kendi DNA’ları, suçluların amansız avcısı.
Ancak 2000 sonrasına yetişenler olarak devlet kayıtlarında veri kopyamızı özenle büyütsek de henüz herkes için DNA kaydı yok. Bu vakada kayıtlar sadece erkek arkadaşı şüpheli konumundan çıkartmaya yaradı. Sunnyvale Kamu Güvenliği Departmanı’nda çalışan dedektif Matt Hutchison, 2014 yılında davayı merak ettiği için araştırıncaya dek DNA kenarda değerli bir şifre olarak duruyordu. Dedektif önce detayların silikliğiyle bocaladı, arada başka davaların peşinden giderek dosyayı atıl tuttu. 2018’de yani bundan altı sene öncesinde ise Golden State Katilini yakalamak için kullanılan genetik soy ağacı yöntemi işleri değiştirdi.
Genetik soy ağacı çıkartma yöntemi, pandemiden beri epey popüler. DNA’sını 23andme gibi araştırma şirketlerine kargolayıp atalarının tüm genetik yolculuğunu paylaşan Youtuberları hatırlarsınız. Kulağa inanılmaz bilim kurgu gelen aksiyonlar günümüzün gerçeği ve ben dokunmatik ekranlara şaşırmamalıyım artık. Neyse, kısaca bu yöntemde suçlu DNA’sı profil olarak işe yaramazsa yakın ve uzak akrabalarına dayandırılarak işlenmeye çalışılıyor. Hutchison 2019 yılında DNA’yı araştırma şirketine gönderdi. Maalesef uzmanların dönüşü umut kırıcıydı, bulunan sadece üçüncü dereceden üç kuzendi ki buradan bir şeyler yakalamak güneşe teleskop doğrultmak kadar anlamlıydı. Ancak biz gerçeğin yüzünü inceleyebilmek için uzak ihtimallerin peşine düşen bir türüz.
Dedektif pes etmedi ve üç kuzene de ulaşmayı denedi. İlk ikisinde kapılar suratına kapandı ama üçüncü kuzen bulunmaz nimetti. Onlarla konuşmakla kalmadı, üye olduğu kilisenin inancına göre oluşturduğu aile soy ağacını paylaşmaktan da çekinmedi. Soy ağacı didiklendikten sonra şüpheli görülen dört kardeşe ulaşıldı. Bunların üçü elendiğinde, 75 yaşındaki şüpheliyi Hawaii Maui’deki Makawao kasabasında buldular. Analiz sonucu, otel odasında bekleyen dedektife mail atıldığında yaptığı şey Karen’ın fotoğrafına bakıp “Başardık“, demekti. Karen 40 yıl sonra, akıbetinin tutuklu kaldığı dosyadan çıktı. Kabulü zor ama bazen adalet hiç gelmez, bazen de gerçekten çok geç gelir. Gerçi ölümün ardından bakıldığında ne kadar süre erken sayılır?
Bu soruyu sorduran diğer vaka, Roxanne Wood cinayeti genetik biliminin açtığı çığırı biraz daha genişletti. Ailesinin ona taktığı adla Rock, 1987’nin şubat ayında bir gün bowling gecesinden erken ayrılmaya karar verdi ve eşiyle vedalaşıp gitti. Eşi Terry eve geldiğindeyse artık yaşamıyordu. Vahşi bir sahneyle karşılaşan eş, polise haber verdiğinde o kadar panikti ki polislere şüpheli göründü ve suçlandı. Kanıtlar olmadan âhı alındığıyla kaldı. Dava yetersizlikler yüzünden kapandı, ta ki 2020 gelene dek. O yıl profesör Ashlyn Kuersten, öğrencileriyle birlikte dava dosyasını dijital ortama aktararak polislerin işini fazlasıyla kolaylaştırdı. Kolektif çalışmanın gücü adına dedektif Chuck Christensen, genetik soy bilimci Colleen Fitzpatrick’in şirketine de başvurdu. Bu şirket on ay boyunca DNA’yı inceleyerek bir sonuca ulaşmayı denedi ancak büyük bir sorun vardı: Uzmanlar zamana ve delillerin korunduğu koşullara karşı da bir yarıştaydılar.
DNA, Colleen Fitzpatrick’in ifadesiyle sivrisinek kaşı kadar kalmıştı ve bu normalde incelediklerinin yüzde üç kadarıydı. Bir kez daha pes etmeye yakınlardı ama Roxanne’ın ailesine son şansı tanıyan, şirketin danışmanlarından araştırmacı Gabriella Vargas oldu. Vargas, çözebilirim dedi ve o DNA’dan bir genetik profili kazıyarak çıkarttı. Bununla kalmadı, tıpkı influencerların yaptığı gibi onu çevrimiçi bir DNA veritabanına koydu. Bilgisayar ekranlarında soluk soluğa bir araştırma yürütülüyordu. Ulaştıkları soyda 1920 civarında doğmuş bir ailenin çocuklarını tahmin yoluyla işaretlediler. Çiftin üç oğlundan ikisini denklemden çıkartmaları çok sürmedi. Şüpheli, Roxanne ölmeden 8 yıl önce bir kadına daha zarar veren Patrick Gilham’dı. Girdiği hapisten 14 yıl yerine 7 yılla çıkmıştı. Ancak dedektifin elinde kanıt değil, tahminler vardı.
Christensen gizli gözetleme ekibinden şüphelinin DNA’sını almalarını istedi. Böylece ekip Gilham’ın sigara içtiğini fark etti, bu açıkça gen bankası demekti. Yalnız ava çıkan dedektifler trajikomik şekilde araya giren başka araçtan atılan izmariti aldılar. İkincide işi şansa bırakmamak için polis memuru Ryan Codde, benzinlikten bir sigara paketi aldı, kaldırıma oturdu ve Gilham’a laf atarak ona bir sigara uzattı. İzmarit hak edilerek kazanıldığında 34 yıllık DNA, diğer parçasıyla eşleşerek düğümü tamamladı. Gilham, 25 Nisan 2022’de 23 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Öylesine bir ek bilgi; memur Code sigara içmiyordu.
Faili meçhul cinayet denince gerçeklerden uyarlanan Memories of Murder filmini ve seri katili bulmaya çırpınan dedektifleri hatırlarım. Aslında katil polislerin burnunun ucunda dolanmaktadır ama biz dâhil seçemeyiz kim olduğunu. Çünkü katil oldukça sıradan görünümlü, olay yeri ise çok dağınıktır. En önemlisi de dedektifler sıradan çekişmelere kapılarak görevlerini unutacak hâle düşmüşlerdir. Gilham’la ilgili can sıkıcı bilgi sadece girdiği hapisten erken salınmasıyla kalmıyor. Roxanne’dan birkaç ay sonra rahatsız ettiği bir başka kadının ihbarında adının geçtiği öğreniliyor. İhbara dönülseydi eğer, davanın kapanması için bu kadar yıla gerek olmayabilir miydi? Sanırım önce cinayetleri önleyen sisteme, yetmediğinde işin başını sıkı tutan dedektiflere ve bu ikisinden de önce türümüz için ihmalkârlık ilacını bulmaya ihtiyaç var.
Dosya konusunun ilk yazısında dedektifliğin şafağında duranları selamlamıştık, buradaysa modern yöntemlerle kovalamacanın yönünü epey değiştirenlere şöyle bir değinmiş olduk. Tahmin edemediklerimizi çözmek, bilinmeyen tehlikeye karşı kendimizi korumak, kontrollü gerilimin verdiği zevk için dedektiflere kulak vermeye açığız. Tabii ki korku, adrenalin tetikleyicisi olarak sadece ekranların ve kitapların içinden bize seslenmeye devam etsin isteriz. Sahi otobüs durakları ıssızken siz hangi dedektifleri yanınıza çağırmak istersiniz?