Başrolünde Natalie Dormer’ın yer aldığı Showtime’in yeni dizisi Penny Dreadful: City of Angels, geçtiğimiz nisan ayında izleyiciyle buluştu. Hazır dizinin ilk sezonu henüz bitmişken başlayıp başlamamak konusunda tereddütlü olanlar varsa diye, İlk Bölüm Canavarı’na da dizi hakkında görüşlerini paylaşmak düştü.

İlk Bölüm Canavarı, üstümüze yağan yüzlerce dizi arasından hangisi kime gider, değer mi değmez mi, bakmaya karar vermiş bir canavardır. İlk bölüme bakar, azıcık wiki kurcalar, tavsiyelerini verir kaçar! Dizilerle ilgili yorumlar kesinlikle objektif değildir, geek izleyicinin keyfine göre ayarlanmıştır! Bu yazılarda sadece ilk bölüm ile ilgili olmak üzere spoilerlar olabilir.

Özet Geç!

1930’ların sonunda Los Angeles’ta henüz dedektifliğe yükseltilen Latin asıllı Tiago Vera (Daniel Zovatto), tecrübeli partneri ile birlikte, çoğunluğu politik gözüken ancak belli ki bir o kadar da karanlık ve doğaüstü unsurları işaret eden cinayetleri araştırıyor. Bu esnada yolları, Latin kültürünün içinden çıkan bazı fantastik güçlerle kesişiyor; ırkçılık, ayrımcılık, savaş ve yozlaşma gibi, dönemi oluşturan kötü havayı da bolca solumak durumunda kalıyorlar.

Ne Kadar Uzun?

Dizinin pilot bölümü 60 dakikayı biraz geçiyor, sonraki bölümler 55-56 dakika. İlk sezon toplam 10 bölümden oluşuyor.

Neyi Seven Bunu Da Sever?

Genel itibariyle dönem soslu fantastik polisiye dizi seven, bunu da sevebilir.

Neyi Beklemeyin? 

Penny Dreadful, Lucifer.

Biraz Daha Detay ve Yorum?

Söze Penny Dreadful’un devam dizisi olarak tanıtılan bu diziden neden Penny Dreadful beklenmemesi gerektiğini açıklayarak başlayalım. Bir kere dizide on sekizinci yüzyıl Londra sokaklarının karanlık ve zebellahlığı, dekorları yok. Onlar yerine Los Angeles’ın parlak sokakları ve bol güneşli tarlaları var. Hikâye de bu değişkenler dâhilinde kendisini anlatıyor. İkincisi her ne kadar Penny Dreadful başlangıcında bir cinayeti araştırarak işe girişiyor olsa da orada müstakil ve meşakkatli bir vaka söz konusuydu, burada ise doğrudan hükumet kurumları, işlenen ve araştırılması gereken seri cinayetlerin bulunduğu bir olay örgüsü var. City of Angels bu bakımdan polisiyeye daha yakın.

Son olarak Penny Dreadful’un karakterleri ve olayları, Victor Frankenstein veya Dorian Gray gibi belirli kurgusal karakterlere sırtını dayıyordu, City of Angels’ta ise yine Latin folklorundan böyle karakterler bulunsa da olaylar daha çok politika ve toplumsal çatışma zemininde ilerliyor. Zaten bu saydıklarımız, dizinin tanıtımlarından da belliydi dolayısıyla çok sürpriz olmayacak ve türü seveni rahatsız etmeyecektir. Fakat özgün diziyi atmosferinden ötürü sevenleriniz varsa, kalbinizi pejmürde ve gri karakterleri çaldıysa; yavaş ilerleyen polisiyeden ziyade psikolojik gerilim ve o karanlık seksüel çekimi özlediyseniz,  onlar burada yok.

Bu kısmı açıklığa kavuşturduysak doğrudan City of Angels’a devam edelim.  Dizinin ilk bölümünden yola çıkarak söylenebilecekler şunlar: Oyunculuklar iyi, hikâye ilgi çekici, toplumun içinde bulunduğu çatışma yansıtılabilmiş, çekimler güzel, efektler berbat, karakterler biraz stereotip. Dizi, malum gündemde yeniden alevlenen azınlıklar, Amerikalı kimliği ve Meksika sınırı gibi mevzulara hem bir başlangıç parantezi açıyor hem de bir cevap niteliği taşıyor denilebilir. Dizinin başkahramanı Tiago’nun dedektifliğe kabul edilen ilk Latin asıllı polis olmasından Latin mahallelerinin gettolaşmasına,  ‘beyazlar’ın kilisesinden dizideki Meksikalılar’ın geride bırakmak için uğraşıp yine de içinde tuttuğu, dönüştürdüğü inançlarına kadar durum böyle ve tadında da yansıtılmış. Özellikle gündelik yaşamdan ufak parçalar ve gece hayatına dair sahneler çok güzeldi.

Olay örgüsünü ilerletecek olan ilk cinayet vakası da yukarıda saydıklarımızı destekler nitelikte seçilmiş. Bir toplumun çeşitli gayelerle düşman edilmeye çalışılan iki ucu, sadece ‘istenmeyen’ azınlığın akıl edebileceği bir şekilde –onların eski inançlarına gönderme yaparak– öldürülen insanlar sebebiyle karşı karşıya getiriliyor. Zaten buram buram provakasyon kokan bu cinayeti hangi tarafın işlediğini çözüp, iki tarafı makul bir noktada buluşturmak da yine birbirine düşman olması beklenen, iki ucun temsilcileri beyaz, tecrübeli dedektif ile onun Latin, çaylak ortağına düşüyor. Böyle bir ortamda, hele de iki dünya savaşının ortasında kalmışken, politikacılar ve bilumum devlet organları da az yozlaşmış sayılmaz, bunlar da güzelce ilk bölümde yer alıyor. El altından dönen ihaleler var, kimliğini saklamak zorunda bırakılan inanlar var, mülteciler var, sırf seçim kazanmak için kime zarar vereceğini düşünmeyen siyasetçiler var.

Fantastik kısımda ise Dormer’ın canlandırdığı, istediği kişinin görüntüsüne bürünebilen bir iblis var. Bu kısımlar halk inançları ile bağlantılı. Bir noktada yine bir seçilmiş kişi kehaneti var, meşhur Ölüm Meleği kanlı canlı sahnede yer alıyor. Ama sonrasında ipler kopmaya başlıyor. Dizinin esas kötüsü, Dormer’ın canlandırdığı, kılık değiştiren bir iblis, bu açıdan elbette her şeyin akıl ve mantık sınırları içerisinde olacağını beklemiyoruz. Ancak bütün bu olan biten çatışmayı “insanların kulağına kötülük yapmalarını fısıldayan kara melek” ile açıklayınca mesaj da şaşmaya başlıyor.

Misal ilk bölümden izleyiciye ulaşan mesaj, içine konuk olduğumuz toplumda karanlık olayların yaşanmasına sebep olacak bir çatışmanın bulunması. Ve daha ilk sahneden izleyici, bu çatışmanın fitilinin tutuşturulma anına atılıyor. Ön yargılı insanlar görmeye başlıyoruz, ilerledikçe bu insanların bazılarının neden ön yargılı olmak zorunda bırakıldıklarını anlıyoruz. İyiyi ve kötüyü sorgulamamız gerekiyor. Potansiyel olarak bu, işlendiğini düşünmesi ilgi çekici bir hikâye. Hele bir de işin içinde fantastik unsurlar varsa.

Sonra birden üzerinize doğru Los Angeles’ta otoyol ihalesi almak isteyen Naziler fırlatılıyor.  Hristiyan insanlar paganist çağırma ritüelleri düzenliyor. Arkada bir yerde ‘seçilmiş kişinin kaderi‘ olay örgüsü var. Bu esnada dedektifler cinayet araştırıyor, sıradan insanlar polis şiddetine maruz bırakılıyor ve yozlaşmış yöneticiler gizli anlaşmalar yapıyor. Ama bunların arkasında da mutlak ve sebepsiz kötü bir iblis var. Hepsinin toplamında ortada bir sorun var ama nokta atışı, nerede söyleyemiyorum.

Kan ve şiddet derseniz var ama kendisini sorgulatacak boyutta değil. Karanlık fantastik figürler derseniz var ama çok jenerikler, öyle de karanlık gibi değiller. Ortada bir gizem var ama dizi kesinlikle gizemli değil. Naziler, Yahudiler, Meksika sınırı, polis şiddeti derken bunlar cesur seçimler ama dizi her gün söylenmeyen bir şey söyleyecek kadar da cesur değil. İşlenen suçlar var ama tam suç gibi de değiller. Politika yoğun var ama görünen o ki meselenin ucu orada da değil. İlerleyen bölümleri izlemediğim için eğer bir şekilde kendi içinde daha tutarlı bir noktada bütün bunlar ayrılacaksa iş değişir fakat ilk bölüm için, kafası karışmış bir dizi söz konusu.

Bir de gerek efektlerin kötülüğü gerek karakterlerin çok düz yazılmış olması gibi birçok sebeple dizinin üzerinde genel bir amatör hava var. Gereksiz drama sahneleri ve bazı diyaloglar da bu havayı güçlendirmiş.

Ve Sonuç! İzler Miyim?

Penny Dreadful isminden tamamen bağımsız ve farklı bir dizi olarak değerlendiriyor ve pas geçmek istiyorum. Dizi çok kötü değil fakat bahsettiğim amatör hava ve kafasının karışıklığı sebebiyle içine çekmedi. 30’lar Los Angeles’ı ilgisini çeken ve ucundan fantastik unsurlar katılmış toplumsal meseleleri, hoş müzikler dinleyerek izlemek isteyenler için gideri olabilir. Belki çok boş bir vakitte bir bölüm daha bakarım ama ilk bölümde gördüklerim ikinci bölümü açtırmaya itmedi. Bölüm başına bir saat ayırmak gereken bir dizi söz konusu olduğu için, izleyip izlememe kararında bu durumun önemli olduğunu düşünüyorum.

Author

İlk Bölüm Canavarı, üstümüze yağan yüzlerce dizi arasından hangisi kime gider, değer mi değmez mi, bakmaya varar vermiş bir canavardır. İlk bölüme bakar, azıcık wiki kurcalar, tavsiyelerini verir kaçar! Dizilerle ilgili yorumlar kesinlikle objektif değildir, geek izleyicinin keyfine göre ayarlanmıştır! Bu yazılarda sadece ilk bölüm ile ilgili olmak üzere spoilerlar olabilir.

1 Comment

  1. “Fakat özgün diziyi atmosferinden ötürü sevenleriniz varsa, kalbinizi pejmürde ve gri karakterleri çaldıysa; yavaş ilerleyen polisiyeden ziyade psikolojik gerilim ve o karanlık seksüel çekimi özlediyseniz, onlar burada yok.”

    Eh oldu o zaman biz kalkalım zira benim için penny dreadful şu yukarıdaki tamlamalar. Teşekkürler sevgili ilk bölüm canavarı

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.