Güzeller güzeli hayallerim vardı. 9 yılın ardından bu dolambaçlı yol Gallifrey’e varmıştı. Emindim: Bizi epik diyaloglar, aydınlatıcı bilgiler, ihya edici Doktor anları bekliyordu. Doctor Who bilgim, izlediklerimi soru işareti bırakmadan sizlere anlatacak kadar sağlam mı diye kendimi sorguluyordum. Doktor Gallifrey konseyine ayak basacak ve Rassilion’a bize bile dokunacak bir ders verecekti. Lakin yanılmışım.
Önceki yazımda fragmanı sizlerle paylaşmıştım. Daha önce fragman paylaşma gereği duymayıp Hell Bent bölümünün fragmanını paylaşmamın bir sebebi vardı. Fragman, Ağlayan Melekler, bolca Gallifrey, badass bir Doktor vadediyordu. Yani daha ne isteyebilirdik? Di mi? Gelin görün ki; Kandırıldık! Samimi söylüyorum. Sansasyon yaratma çabam yok. İzlediğimiz fragman çok belli ki benim yaşadığım duyguları yaşayalım diye yayınlanmış. Ama onun yerine önümüze ısıtıp ne koydular? Tabii ki de Clara Oswald!
Aslında bölümün ilk yirmi dakikası her şey beklediğim gibiydi. Hatta bu yazıyı süslemek için etkileyici replikleri not aldığım bir kağıt parçasıyla beraber izledim ilk yirmi dakikayı. Doktor, The Day of The Doctor bölümünde “Moment”‘ı sakladığı kulübeye yerleşmiş, çevresine gezegenin daha alt tabakası olduğunu tahmin ettiğimiz insanları toplamış çorba içiyordu. Gallifrey Konseyi de o sırada kara kara Doktor’u tehdit haline getirmeden nasıl onunla iletişim kurabileceklerini düşünüyordu. Sırayla ağır silahlı uzay aracının, General’in, tüm konseyin ve en son başka çare kalmadığında bizzat Lord Başkan Rassilion’un Doktor’u ikna etmek için ayağına kadar geldiği sahneler tam olması gerektiği gibiydi. Doktor, Rassilion’a hesap sorarcasına bakıp “Get off my planet.” (Gezegenimden def ol.) demesiyle bölümün efsane olacağına iyiden iyiye ikna olmuştum. Sonrasında Rassilion’un, “Doktor’u vurun silahsız bir adam size bir şey yapamaz“, emrine itaat edemeyen askerlerin “Savaş Doktor’unu görünce fark edeceğiniz ilk şey silahsız oluşudur. Hatta bir çok kimse için bu aynı zamanda son fark ettiği şeydir.” deyişiyle silah bırakıp Doktor’un safına geçmesi de harikaydı. Bu bölüm reddettiği rejenerasyonuna direnen bir Doktor göreceğiz sanmıştım. Bir yandan da Capaldi’nin Savaşçı’yı ne kadar iyi oynayacağını düşünüyordum
İtiraf etmeliyim; o sahneler o kadar damarımı bulmuştu ki az sonra fütursuzca lanet okuyacağım Clara’lı sahneler bile keyif verici gelmişti. Doktor, lezzetli bir detay olarak daha önce Amy ve Rory’le geldiği bir Amerikan cafesinde iki bölüm önce öldüğünü gördüğümüz Clara’yla onu tanımıyormuş, gibi bir yandan gitarını çalarak sohbet ediyordu. İyi niyetimle bunun kısaca İmkansız Kız meselesine bağlanıp çözüleceğine inandım. Ama hayır, Clara her şeyin merkezi olmak zorundaydı.
Geçen bölümün yazısında korkumun Gallifrey meselesini iki bölümlük tutacakları olduğunu söylemiştim. Şu an öyle olmasını çok isterdim. 9 yıllık bekleyişin Doktor’un Clara’nın ölümünü yediremeyişine harcandığını gördüğüm her dakika ızdırap vericiydi. Hem de bunu olabilecek en çirkin şekilde önümüze sundular. Doktor önce o havalı şekilde alt ettiği Rassilion’u gezegenden sürerek cezalandırdı. Her zaman yaratıcı cezalar (Bkz. The Family Blood) bulan adam bir anda General ve Ohila’nın itirazlarına rağmen en uygun cezayı sürgün olarak gördü. Bununla beraber düşen bölüm Melez konusu açıldığında biraz toparlayacak gibi olsa da, Doktor’un melez sorunun çözmek için Clara’ya danışacağını söylemesi ile her şey mahvoldu. Anlaşıldı ki bölüm, ölümü yeterince epik olmayan Clara’nın sonunu daha ne kadar epik yapabiliriz derdindeydi.
Doktor, Gallifrey teknolojisiyle zamanda bir kırılma yaratıp Clara’yı ölümünden hemen önceki andan çekip aldı. Sadık yarine kavuşan Doktor zamanda çatlak yaratma pahasına -ki bunun ne kadar büyük bir problem olduğunu biz whovianlar biliyoruz- normalde bir kaç dakika için ölümü engellenen Clara’yı komple kurtarma kararı aldı. Engel olmaya çalışan General’i de çekti vurdu. Evet inanması güç ama bunu yapan gerçekten Doktor’du. Üstelik özrü kabahatinden büyük: Clara sadece bir kere ölebilirmiş. Ama General’in daha 2 rejenerasyon hakkı varmış. Böyle bir mantık mümkün olabilir mi ya? Doktor’un her rejenerasyon anında çektiği acıyı, başına açılan problemleri gören bizler bu hareketi normal karşılayamayız. Bu prensip dışı sahne hem senaryo başarısızlığıydı hem de Doktor’un karakter açısından zalimlikten öte bencilceydi. General’in 10 saniyede dönüşümü atlatmasına da ayrı kıl oldum. Yalnız devam etmeden önce önemli bir detayı vermeliyim: General 11. jenerasyona geçtiğinde tek erkek jenerasyonunun bir önceki olduğunu söyledi ve Time Lord’ken bir Time Lady’e dönüştü. Missy’i de göz önüne alırsak Time Lady Doktor’un önü açılıyor gibi.
Bölümün sonrası son 10 dakikasına kadar yine motivasyon konuşması yapan Clara, haddinden büyük kişilere -koskaca General’e- çemkiren Clara, Clara’ya üzülen Doktor, Doktor’a üzülen Clara sahneleriyle geçti. Ağlayan Melekler 10 saniye bir yer tuttu. Clara’dan fırça yiyen General sustu kaldı. Doktor bir kez daha Tardis çaldı. Ta ki Me’yi görene kadar boş beleş sahneler izledik. Me bölüm boyu mantıklı konuşan tek insan oldu. Evrenin sonunda ölümünün son 5 dakikasını beklerken Doctor’u mantığa davet etti. İlk önce Melez’in tek kişi olmak zorunda olmadığını Clara ve Doktor’un birbirlerini uçlara iterek Melez’den beklenen şeylere neden olacaklarını öğrendik. Bunun sonucunda Doktor zamanda çatlak yaratmamak ama aynı zamanda Clara’yı ölüme terk etmemek için ya Clara’nın ya da kendinin hafızasında birbirlerini atmaya karar verdi. Bir çeşit rus ruletinden sonra hafızası silinen kişi Doktor oldu. Bölüm sonunda Me ve Clara yeni Tardis’i çaldılar ve Amerikan cafesi görünümündeki Tardis’le Doktor’un yaptığı gibi evrende yolculuğa çıktılar.
Gördüğünüz gibi son derece ruhsuz bir yorumlama yapıyorum. Çünkü inanın bu yazıyı yazmak zorunda olmasam bölümü bir daha aklıma getirmezdim. Beynimin bir köşesinde unutulmaya terk ederdim. Gördüklerimiz gerçekten mantıksızdı. Amy ve ya Rose için yapmadıklarını -yapmaması gerekenleri- gözü dönmüş şekilde Clara için yapan Doktor, Me ve Clara’nın kendi TARDIS’lerini edinmeleri, Gallifrey’in öylesine işlenmesi… Bunların hepsi heves kırıcı, küstürücü şeylerdi bana kalırsa. En azından geriye Doktor’un Clara’ya vedasından şöyle sözler kaldı:
Rüzgar gibi koş.
Koş çünkü koşman gerekecek.
Her şeye gül.
Gül çünkü her zaman komiktir.
Asla zalim olma ve asla korkak olma.
Eğer olursan düzeltmeye bak.
Sakın armut yeme.
Çok yumuşaklar ve suları çenene damlayabilir.
Asıl önemli nokta bu.
Yaz bunu.
Noel bölümünde River Song’la 2 yılın ardından tekrar buluşacağız. Bölüm romantik komedi tadında olacak gibi gözüküyor. Bir beklentim yok. Hevesim fazla kırıldı. Siz ne düşünüyorsunuz? Fazla mı duygusal bakıyorum? Yoksa aynı fikirde miyiz geek dostlar? Yorumlar muhite!