Mumya kelimesinin kökeni, Farsça mum kelimesine dayanıyor ve mum yada buna benzer maddelerle ölü bir bedenin kaplanması anlamına geliyor. Yani mumyalama işlemi, insan eliyle yapılan bir uygulama. Peki sadece insanlar mı mumya yapar? Hayır, insanlar dışında bu işlemi yapan ve hatta insanlardan çok daha başarılı yapan biri daha var: Doğa ana.
İnsanların mumyalama yapmasındaki asıl amaç, bedenin olabildiğince uzun bir süre boyunca bozulmadan saklanabilmesidir. Şimdiye kadar insan eliyle hazırlanmış en eski mumyalar ise en fazla milattan önce yaklaşık beş binli yıllara ait. Ancak doğanın kendi elleriyle yaptığı yani doğal koşullarla oluşmuş mumyalar, günümüzden on binlerce yıl öncesine kadar uzanıyor. Doğal mumyaların en çok bilinen örneklerinden biri, bir insan mumyası olan Buz Adam Ötzi.
Ötzi’nin ömrü, araştırmacıların tespitine göre beş bin yılı aşıyor ve bedeni binlerce yıla rağmen tek parça hâlinde günümüze kadar ulaşmayı başarmış durumda. Alp Dağları’nın Ötztal adı verilen bir bölgesinde bulunduğu için kendisine Ötzi deniyor ve Avrupa’nın bilinen en eski doğal mumyası olma özelliğini taşıyor. İki dağcının yolculukları esnasında gözlerine çarpan bu doğal mumyanın, ilk başlarda yakın zamanda o bölgede ölen bir dağcı olduğu düşünülüyor. Çünkü bedeni tuzla buz olmamış bir şekilde, tek parça hâlinde donmuş bir su birikintisinin yanında öylece duruyormuş. Böyle yekpare bir insan vücudunu kim görse “Acaba bu binlerce yıllık bir insan bedenine mi ait?” diye düşünmez. Nitekim araştırmacılar da ilk başta bölye düşünmüyor ama işin içine girdiklerinde hayrete düşüyorlar.
Gen biliminin de katkısıyla, Ötzi’nin fiziksel görünüşünden tutun da ölmeden önce ne yeyip içtiğine kadar, her şey tespit ediliyor. Hatta bu genlerin taranması sonucunda ortaya çıkarılan temsili bir insan maketi bile mevcut. Ayrıca Buz Adam Ötzi, en eski doğal mumya olmasının yanında bir de bilinen ilk cinayet kurbanı olma unvanını da taşıyor. Yapılan röntgenlerden yola çıkarak, Ötzi’nin omzuna muhtemelen bir ok saplandığı ve bu yüzden öldüğü düşünülüyor. Doğal koşulların da katkısıyla donmuş bir şekilde günümüze kadar bedeni yani mumyası ulaşıyor.
İnsanların mumya hazırlamak için özel bir çaba gösterdiğini düşünürsek, sadece doğal yollarla bu kadar eski bir mumyanın var oluşu inanılmaz doğrusu. Bugün Ötzi’nin hem mumya bedeni hem de bedeninin maketi, yapılan çalışmalarla ortaya çıkan eşyaları ve silahları, İtalya’da Güney Tirol Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.
Doğal mumyalar sadece donarak oluşmuyor elbette. Bataklıkların ve su birikintilerinin içinde ölü bulunan pek çok mumya örneği mevcut. Bir insan mumyası olan Tollund Adamı, milattan önce dördüncü yüzyıla ait ve Danimarka’da bir kaza sonucu bataklığın içinde keşfedildi. Yine Danimarka’da bir bataklıkta bulunan ve milattan önce üçüncü yüzyıla ait olduğu düşünülen Grauballe Adamı, Çin’de yapılan bir inşaat çalışması sırasında suyun içinde bulunan Islak Mumya adı verilen genç bir kadına ait mumya derken bu liste uzatılabilir.
Sadece insanların değil, hayvanların da doğal mumyaları oldukça fazla. Hatta bazıları insanlardan daha yaşlı. Örneğin donmuş bir şekilde toprağın içinde bulunan ve otuz dokuz bin yıllık bir ömrü olduğu düşünülen yavru bir mamut, ya da Sibirya’da yine donmuş bir şekilde toprağın üstünde öylece durmuş bir şekilde bulunan kırk altı bin yıllık kuş. Üstelik, bu kuş ilk bulunduğunda, sadece bir iki gün önce ölmüş olabileceği düşünülmüş. Dile kolay, kırk altı bin yıldan söz ediyoruz. On binlerce yıl nasıl olmuş da hiçbir zarar görmeden bir canlının bedeni öylece kalabilmiş, hayret verici doğrusu.
Mumya denince aklımıza hemen ya Mısır geliyor ya da insan eliyle yapılmış mumyalar. İnsanların bir mumyayı hazırlaması bile günler sürerken, sadece doğal koşullarla ve çoğu zaman da aniden gerçekleşen donmalar sonucu oluşan doğal mumyaların var oluşu, insanı doğaya hayran bırakıyor. Öyle ki birçok doğal mumya, Antik Mısır dönemine ait en iyi mumya olarak kabul edilen Tutankhamun’unkinden bile daha iyi korunmuş durumda.
Doğal mumyaların arasında en iyi korunmuş olanları da genellikle donarak oluşanlar. Araştırmacıların tespitine göre bu donma süreci, canlı vücudunda ani bir şok etkisi yaratıyor ve bu sayede canlının vücudu, ölüm anındakine oldukça yakın bir formda kalmayı başarıyor. Bataklıklarla ortaya çıkan mumyalarda ise bataklığın kimyasal yapısından kaynaklı olarak yine canlının bedenini ani bir etkiyle koruduğu düşünülüyor. Doğal mumyalar her ne kadar kulağa biraz fosil gibi gelse de, fosillere kıyasla canlı formlarına çok yakın bir şekilde günümüze kadar geldiklerinden dolayı ayrışıyorlar.
Ne diyelim ki, büyüksün doğa ana!