Andy Warhol; “Bir gün herkes, on beş dakikalığına meşhur olacak.” der. Günümüzde sosyal medya ve Youtube’un yaygınlaşması, belirli platformlarda insanların sürekli birini gündeme oturtup hakkında yorum yapması bu sözü altın değerine çıkarsa da eskiden Türkiye’de bu işlevi televizyonlar görürdü. Kimileri yıldız gibi parlar, kimileri parladıktan sonra saman alevi gibi sönerdi. Bu parlamaya sebep olmak için de herhangi bir yetenek veya üretim olmak zorunda da değildi. Kameranın karşısında bulunan kişinin edeceği bir söz bile toplum için unutulmaz bir fenomen, bir sohbet mezesi olabilirdi. Bu yazıda da bir dönem büyük/küçük, çalışan/ öğrenci fark etmeksizin muhtelif grupların konuşma balonlarının içinde yer edinmiş karakterlerden ve aslında da bunların adını kullanarak eskiden gördüğümüz ama şimdi yerinde yeller esen televizyon programlarından bahsedeceğim.
Toplum yapısının ve hatta zamanın değişmesiyle yayıncılık kültürü de sürekli devinim içinde kaldı. Bunun da birkaç nedeni vardı. Eskiden, yayınlandığı kanala yüksek rating kazandıracak olan programlar artık izlenmez oldu. Programın formatı veya yayınlandığı mecra değişti. Bir ihtimal de toplumun belirli kesimlerinin ya da yayıncılığı denetleyen üst kurumların tepkisine karşı koymak daha da zorlaştı. Sebebi ne olursa olsun bu karakterler de dahil oldukları bağlamlar da bugün içinde olduğumuz değişimin bir parçası oldu. Bu liste, birkaç örnekle bu değişimin bir örneği.
105 Bayhan
Türkiye’de televizyonda yarışma konsepti, yayın yapan ilk kanala kadar uzanıyor ama uzun soluklu şarkı yarışmalarının başlangıcı 2000’lerin başlarına denk geliyor. Bunların arasında Cem Karaca’nın jüri olduğu program da vardı, Emre Aydın’la Manga’nın ayrı ayrı çıkış yaptığı program da vardı. Türkiye Popstar da ses yarışma programlarının ilklerindendi. Amatör müzisyenlerin çıkış yaptığı programa olarak Dünya çapında bir franchise’a dönüşmüştü ve yarışmacılar adına şimdiki şarkı yarışmalarından çok daha sert bir ortamı vardı. Şimdiki programlarda eğlence ortamı ve hoş vakit geçirme ön plandayken; Popstar dönemi, rekabetin önde olduğu bir dönemdi. Bunun nedenleri de muhtemelen günümüzde yayıncılık üzerindeki kontrol mekanizmasının artması ve daha da önemlisi insanların artık yeteneklerini sergilemek için tek kapıya bağlı olmadığının bilinmesi.
Popstar Bayhan olarak da bilinen Bayhan Gürhan, kendine has stiliyle şarkı söylerken, dinleyen herkesin ciğerini sökerdi. Sesinin ve yorumunun ötesinde hayat hikâyesi ve bir takım trajik olaylarla Türk halkının gündemine girmiş ve Popstar yarışmasından sonra da çeşitli televizyon programları ve hatta dizilerde yer almıştı. Yarışmadan sonra birkaç tane albüm çıkarmış olan Bayhan, yarışma programından çıkarak şarkıcılık veya oyunculuk mesleğinde ilerleyenlerden olamadı.
BBG Melih
Reality show’lar, 80’lerde ortaya çıkmış ve gittikçe çeşitlenip yaygınlaşmıştı. Bunlardan biri de 7/24 kameralarla izlenilen ve dışarısıyla iletişimin yasak olduğu bir evde, yarışmacıların içerde son kalan olarak ödül kazanmayı beklediği Big Brother formatıydı. Biri Bizi Gözetliyor da Dünya’da birçok örneği olan Big Brother’ın 2000’lerin başında yayınlanan bir nevi Türkiye uyarlamasıydı. Yıllar sonra Big Brother Türkiye adıyla, aynı konsept altında bir yarışma daha yayınlansa da ilk olan televizyon ekranları için unutulmazlar listesine girdi. Türk halkı ilk defa böyle bir formatla karşılaşıyordu ve program gündemden düşmüyordu. Türkiye’de her dönem tartışmalı olmuş yayıncılık etiği kavramının uzun süre tartışmalara konu olmuş programlarından biriydi. Halkın arasında, tartışma programlarında ve çokça da Reha Muhtar’ın programında tartışma konusu olan programın formatı muhtemelen günümüzde miadını doldurdu ve tozlu raflardan çıkan bir dosya konusu olarak kaldı.
Reha Muhtar da programında bu yarışmayı sık sık konu edinmiş hatta dönemin RTÜK Başkanı da bu program aracılığıyla BBG’yi eleştirmişti. BBG Melih, programın ilk sezonunun birincisiydi. Haliyle evde en çok kalan ve rekabet içinde akıllara en çok kazınandı. Yarışmadayken Reha Muhtar’ın programında konuk olmuş, telefonla bağlanıp tekrar tekrar Reha Muhtar’a konu olmuştur. Yarışmadan sonra albüm çıkaran Melih, oyunculuk mesleğine de atıldı ama akıllarda BBG Melih olarak kaldı.
Semra Kaynana
“Gelinim olur Musun?” programı, reality show ve izdivaç programı arasında bir kıvamda tutturulmuş bir yayın konseptiydi. Şu ana kadar izdivaç programlarına alışmış olan Türk halkının, 2000 başlarında şaşırarak baktığı bir programdı. Pek çok takipçisi olan bu program da etik tartışmaları beraberinde getirmiş ve tartışmalara konu olmuştu. Günümüz Türkiye’sinde, yeniden başlasa da aynı etkiyi yaratması zor bir yer edinmiştir.
Program içindeki tavırlarıyla şöhret olan Semra kaynananın sözleri aforizma niteliğindeydi. Daldan dala, şeklinde başlayan ve daldan dala olarak devam eden sözleri remix bile olmuştu. Gelinim Olur Musun?’dan sonra bir izdivaç programında bir nevi jürilik görevi yaptı hatta kitap bile yazdı. Muhtemelen bir süre sonra televizyon dünyasına daha fazla entegre olmak istemedi ve programlara dahil olmaktan vazgeçti.
Hugo’ya Küfür Eden Çocuk
Hugo ve Tolga Abi, küçükken her gün izlediğimiz ve katılmak istediğimiz bir oyun programıydı. Sürekli arkadaşlarımızla Hugo’daki oyunlar hakkında konuşur ve çevirmeli telefonu olanların nasıl oynayacağı hakkında muhabbet çevirir dururduk. Danimarka kökenli bir oyun firmasının geliştirdiği bir oyun olan Hugo Dünya’nın dört yanında franchise’a sahip bir yarışma programıydı ve Tolga Abi’nin söylediğine göre şirketin franchise işini bitirip; sadece mobil oyunlara yönelmesiyle Hugo ve Tolga Abi’nin yolları ayrıldı. Günümüzde sabit hatlar bile teker teker yok olurken Hugo’yu hatırladığımız formatta görmemiz de imkânsız bir hayal olarak kaldı.
Programa telefonla bağlanan çocuklardan birinin sinirlenip önce Hugo’ya sonra da Tolga Abi’ye küfrettiği gibi bir şehir efsanesi de yıllarca anlatıldı durdu. Herkes bu sahneyi hatırladığını iddia ediyor hatta uzun ayrıntılarla ve küfürleri de kelimesi kelimesine anlatıyordu. Hepimiz bunu bir büyüğümüzden dinlemiş olsak da hiçbir zaman bunun kaydı da bu sözlerin sahibi de ortaya çıkmadı. Tolga Abi, katıldığı Beyaz Show’da böyle bir olayın yaşanmadığını söyledi hatta eğer bu çocuk gerçekse ortaya çıktığı takdirde ona araba alacağını söyledi ama kimse ortaya çıkmadı. Okan Bayülgen, Tolga Abi’yi konuk ettiği bir programda bunu tekrar tekrar sordu ama Tolga Abi araba alma iddiasını yeniledi ve sözünden dönmedi. Hugo’ya küfreden çocuk da sanırım Türk televizyon tarihinin en büyük Mandela Etkisi olayı olarak tarihe geçti.
Salam
Mehmet Ali Erbil, uzun yıllar televizyonda kendini gösterdi ve bilhassa Çarkıfelek’le anıldı. Bayağı bildiğiniz salama karakter addetmeme neden olacak olan olay ise Açıl Susam Açıl programında yaşandı. Erbil, sunucu olduğu programda eline salam alıp seyirciler arasında dolaşarak, onlara salam yedirdi.
Absürt olayların, sansasyonel tavırların her zaman çok sattığını biliyoruz. Televizyonların da izleyici çekmek için böyle yöntemlere sürekli başvurduğunu biliyoruz. Sonuçta kabul edilen şey; reklamın iyisi kötüsü olmaz mantığıdır. Anlık gelişen absürt bir olay olarak başlayan salam yedirme hadisesi o kadar insana ne oluyor burada dedirtti ki sofralara gıda olarak konulan salam önce tartışma mezesine sonra da neredeyse gerçek bir karaktere dönüştü. Bugün televizyonda böyle bir şeyle karşılaşma ihtimaliminiz sanırım sadece Regular Show’da mümkün olur.
Televizyondaki unutulmaz karakterlerden yola çıkarak, eskiden yayınlanan ve şimdi yerinde yeller esen programlardan bahsetmiş oldum. Bu programların bazısı sevilir bazısında da nefret edilir. Her bir başlığın altında farlı bir program konsepti olsa da bu programların bir tane ortak noktası var; o da hepsinin Eski Türkiye’de kalmış olması. Stüdyodaki geek’lere ve evlerinden telefonla bağlanan geek’lere soruyorum: Siz geçmişte kalmış televizyon programlarından hangilerini hatırlıyorsunuz?