Çok garip ve hızlı zamanlarda yaşıyoruz sevgili Geekyapar okurları. Toplumlarda gündemler ve trendler şüphesiz çağlar boyu mevcuttu, ancak hiçbir dönemde bilgiye erişim günümüzde olduğu kadar hızlı olmamıştı. İnternet insanlık için hem yeni bir şey, hem de artık onunla yaşamayı öğreneceğimiz kadar uzun süre geçti. Gene de şaşkınlığımız geçmiyor. Bundan on sene evvelinde bir filmi indirmek için 24 saatlik kesintisiz bağlantıya erişmek büyük bir şey iken bugün aynı anda üç filmi tek bağlantıdan izleyebiliyor, üzerine bir dolu şey yapabiliyoruz. Erişim hızımız arttıkça imkanlarımız arttı, gözümüz açıldı açılmasına; lakin bu baş döndürücü çeşitlilikte neyi nasıl inceleyeceğimizi de şaşırır olduk. Otuzlu yaşlarda bir birey olarak bugün bir bilimkurgu filmi seyretmek istediğimde kendime nasıl bir yol çizeceğimi, kaliteyi neye göre belirleyebileceğimi iyi kötü belirliyorum. Acaba bugün her şeye sıfırdan başlamam gerekse ne yapardım, bu korkutucu bilgi havuzunda nasıl yolumu bulurdum?
Ergenlik yıllarımda, popüler kültür eserlerine ilk ilgi duymaya başladığım zamanlarda eksikliğini en çok hissettiğim şey kılavuzlardı. Bir anime seyredeceksem, bir çizgiromana başlayacaksam civarda ne varsa onu tüketiyordum ancak seçim şansımın arttığı zamanlar baş gösterdiğinde neye göre eleme yapacağımı bilemiyordum. Ya da sevdiğim bir eserin nelerden etkilendiğini, kendinden sonra başka hangi işlere kaynaklık ettiğini göremiyordum. Yabancı ülkelerde bu kaygılar daha erken yaşanmaya başlandığı için bir miktar çalışmaya denk gelebiliyordum, ancak o zaman da dil hakimiyetim zayıftı. Bugün pek çok içerik sitesinin üretmekte olduğu sayısız listeler (nicelik patlamasından ötürü çöp görüntüsü çizse de) aslında bir zamanın çocuklarının kendi yaşadıkları eksiklikleri giderme çabası bir açıdan. Ne var ki internette bolca kılavuzumuz olsa da basılı yayında hala bu işe harcanan mesai sınırlı. Basılı yayının önemi asla köşeye atılmamalı, zira yazarının da okurunun da soluklanıp daha yavaş tempoda birbiriyle etkileşime geçmesi, ortadaki bilgi yığınının sağlıklı sindirilmesi için şart. Yazar Ezgi Aksoy’u Karakarga yayınlarından çıkan yeni kitabı Popüler Kült işte bu noktada önem kazanan ve temel meselesi edindiği korku sinemasına doyurucu bir kılavuzluk yapan önemli bir eser.
1981 doğumlu Aksoy’un yeniHarman, Bayan Yanı ve Ötekisinema gibi mecralarda yayınlanan yazılarından derlenerek hazırlanan Popüler Kült kitabı korku sinemasının farklı dönemlerde ilgi gören tüm at başlıklarına detaylı bir şekilde yer vermeye çalışmakta. Korku sinemasına ilgi duyan ve sistemli bir şekilde alt başlıklarını öğrenmek isteyen bir okur için Popüler Kült’te muhteşem bir çeşitlilik söz konusu. Yamyam filmleri ile başlayan kitap kurt adamlar ve vampirler arasındaki ezeli rekabet ile devam ediyor. Bu ısınma turunun ardından ise belki pek çoklarının ayrı bir tür olduğunu bile bilmediği “röntgencilik” sinemasına geçiyoruz. 12 farklı başlıkla sadeleştirilmiş bir korku sineması anlatısı bize sunulan.
Aksoy’un samimi diliyle sıkmadan akıp giden kitabın bizi korku sineması açısından eğitirken izlediği yol da aslında hoş. Aksoy ilk olarak bize konu başlığı tür sinemasını değil, o korkuyu tanıtıyor. Cadı filmlerine geçmeden “cadıcılık” ve “cadı avı” fikirlerini, bunun ortaçağdaki kilit noktalarını öğreniyoruz. Vampirler hakkında konuşurken Undderworld’e gelmeden Balkanlardaki vampir avcılığı geleneklerini tartışıyoruz. Seri katillerde önce Albert Fish’ler, Ed Gein’ler, sonra Hannibal Lecter’lar devreye giriyor. Aksoy önce korkuyu tanımlayıp örneklendirdiği için “distopyalar” gibi korku sineması ile ilk bakışta lişkilendirmediğimiz bölümlere de kitapta denk gelmek olası. Popüler Kült bir alt türü anlattıktan sonra ilgilisine kısa bir seyir seçkisi sunmaktan geri de kalmıyor, bazı bölümlerin sonunda ise o bölümün mevzu bahis korkusuna kaynaklık etmiş kimi olaylar kısa olarak sıralanıyor.
Çeşitliliğin büyük oranda doyurucu olduğunu söylememiz gerek. Ancak bir kısım bölümde diğerlerine oranla daha çok yenilikle karşılaştığımı itiraf etmeliyim. İspanyol dili ve edebiyatı üzerine lisans yapmış ve Güney Amerika yeraltı kültürü üzerine baka bir kitabı da bulunan Aksoy özellikle kitabın final bölümü olan cadı kültü başlığında ilgilisine çok ilginç bilgiler sunuyor. Kitabın tek ciddi sıkıntısı bölümlerinin 15-20’şer sayfayla sınırlı olması. İnsan bazı başlıklarda daha uzun bir okumayı arzuluyor. Kim bilir, belki ilerleyen baskılarda içerikler daha da genişler.
Son yıllarda pek çok Amerikan bağımsız çizgiroman eserini Türkçe’ye kazandıran Karakarga yayınları belli ki Popüler Kült ile önemli bir eksikliğimizi giderme yolunda önemli bir adım attı. Benzer eserlere duyulan ihtiyaç bu kadar bariz iken umalım da yayın evinin tek “kılavuz eseri” Popüler Kült olmasın, bilakis bu kitap benzer işlere vesile olsun. Başta çiçeği burnunda korku sinemaseverleri olmak üzere herkese Popüler Kült’ü tavsiye edebilirim. Yeniler temel akımları öğrenecek, eskiler ise konuya ne kadar hakim olurlarsa olsunlar irili ufaklı pek çok cevherle tanışma fırsatı bulacaklar.