Çok değil, Fallout Shelter‘ın kısa ömrü daha henüz bir haftayı bile doldurmadı. Geride bıraktığımız E3’ün, ilk defa düzenlenen Bethesda konferansında duyuruldu oyun. Duyurulduğu gibi iOS için piyasada olduğu açıklandı. İtiraf etmek gerek, kağıt üzerinde çok şahane durmuyordu Fallout Shelter. Çıkışından önce açıklanmış olsa, aradaki sürede oyuna karşı önyargı geliştirme şansımız bile olabilirdi. Çünkü gerçekten de mesele fikir düzleminde “Koskoca Fallout mobile düştü ha?” cümlesini söylettirmeye çok yakındı.

Çünkü Fallout öyle bir marka. Serinin üçüncü bir boyut sahiplenmesini hâlâ kabullenemeyenler var şu dünyada, tutup da mobil platformlar için geliştirilmiş bir inşa oyununu mu içselleştirecekler? Zordu. Elbette Bethesda’da o yüzden gerilla taktiğiyle çıkarttı oyunu. Kötü bir beklenti oluşturacak herkes, “E madem çıkmış?” dedi, oyunu denedi. Beğenildi oyun. Baya beğenildi. O kadar ki, malumunuz, mobil alemin kralını yıllardır durduğu podyumundan söküp atmış vaziyette oyun. Peki o hâlde masaya yatıralım, nedir Fallout Shelter’ın başarısının temeli?

FalloutShelter 3

Öncelikle şu soruyu bir yanıtlayalım: Fallout Shelter nedir? Oyun temelinde bir vault inşa etmeyi konu alıyor. Oynanış tipi olarak mobil platformlarda çok bulunan inşa / kaynak yönetimi oyunlarından pek bir farkı yok. Vault’ınızın belirli ihtiyaçları var. Işıklar yansın diye elektrik, millet radyasyonlu içeceklere mecbur kalmasın diye arıtılmış su, çocuklar evde yorganları yemesinler diye yemek, ve her Fallout oyununun değişmezleri Stimpak ve Radaway üretmeniz gerekiyor. Bunların her birini spesifik odalar sağlıyor.

O odaların içerisinde de küçük Dweller’larınız var. Vault sakinlerinizin meşhur S.P.E.C.I.A.L. sistemiyle sınıflandırılmış maharetleri var. O yeteneklere göre, bazı odalardan daha fazla randıman alabiliyorsunuz. Örneğin yemek üreten restoran Agility kullanıyor, çalışan sakinlerin Agility sayısı arttıkça, daha sık yemek üretmeye başlıyor. Sakin sayısını arttırmanın da iki yöntemi var; ya karşı cinsten iki kişiyi bir odaya koyup kaynaşmalarını bekleyeceksiniz ki, bu durumda gerçek zamanda üç saat içinde bir bebek doğuyor, yine gerçek zamanda üç saat içinde de yetişkin oluyor. Ya da kapınıza rastgele konuklar gelecek.

FalloutShelter 1

Dweller sayınız arttıkça, yapabileceğiniz oda sayısı artıyor. Odaları XCOM: Enemy Unknown hayranlarının çok iyi tanıyacağı bir karınca çiftliği tarzında birbirinin ucuna, altına, yanına ekliyorsunuz. Aynı tipte ve seviyede iki oda yan yana olunca büyüyüp daha devasa bir oda şekline geliyorlar. Böyle böyle şahane bir vault kurmaya başlıyorsunuz. Sonra onu kıskanan yağmacılar geliyor, böcekler istila ediyor, yangınlar çıkıyor… Size para ve eşya lazım oluyor, cevval bir Dweller’ı Wasteland’e göreve yolluyorsunuz falan. Hayat böyle geçiyor Fallout Shelter semalarında.

O hâlde ikinci kritik soruya gelelim, Fallout Shelter iyi midir? Bana sorarsanız, hiç şüphe yok. Oyunda bir noktadan sonra olay sadece –pek çok mobil oyunda olduğu gibi– “gir-yapılması gerekenler listesinden aşağıya in-çık” rutinine dönüyor elbette, ve bu can sıkıcı bir durum. Oyun kesinlikle sizden gırtlağınıza sarılıp para istemiyor ama, bu rutini kırmak için Vault’u genişletmeniz, genişletmek için CAPS’inizin olması, CAPS’i hızlıca edinmek için de gerçek parayla kutu almanız gerekiyor.  O yüzden, oyunun akışı “dışarıya yolladım adamı, bir üç saat dolansın CAPS kazansın”, “Okey, kadın hamile kaldı, üç saate geleyim de yeni eleman çıksın” gibi şeylerle çok bölünüyor.

FalloutShelter 2

Ama bunlara rağmen oyun iyi. Çünkü ilginizi canlı tutmayı beceriyor. Bunda harika sunumun dev payı var bana soracak olursanız. Oyun ses efektlerinden, o meşhur PipBoy güzellemelerine, özel mizah anlayışına ve estetik lisanına kadar buram buram Fallout kokuyor. Gerçekten, gerçek bir vault kuruyormuş gibi hissediyorsunuz kendinizi. O kadar ki, oyunu oynarken kendimi atmosfere iyice kapılmış bir vaziyette “Keşke o Wasteland’de çıktığımız görevleri de oynayabilsek” gibi gaflet dolu bir şey düşünürken buldum. Bu yüzden de şu an Fallout 4’e ayrı bir heyecanlıyım, belki de önceden olmadığım kadar. Shelter beni o eşsiz atmosfere tekrar ikna etti zira.

Sunumun haricinde binaların -muadillerinin aksine- hemen yapılıyor olması da çok avantajlı kılıyor Fallout Shelter’ı. Genişlemenin Dweller sayısına bağlanmış olması, Dweller edinmenin de -haliyle- zor olması, yeni Dweller’ların da çözdüğü problem kadarını taşıyor oluşu (neticede beslemek zorundasınız bunları) ilginç bir stratejik derinlik katıyor meseleye. Oyun da bunların üzerine araya ufak ufak zorluklar katınca, tek seferde bir iki saat oynamak hiç şaşırtıcı olmuyor.

Yani Fallout Shelter, mobil oyun dünyası için biraz fazla zeki, biraz fazla komik, bir tık fazla kullanıcı dostu ve azıcık fazla Fallout bir oyun. Bundan mütevellit, çoğunlukla çöplük hâldeki mobil inşa / kaynak yönetimi oyunları diyarının içerisinde parıl parıl parlıyor. Benim şahsi tavsiyem, katıksız Fallout hayranıysanız da, değilseniz de oyunu bir denemeniz. Zira ben inanıyorum; hiç Fallout’a dokunmadıysanız bile inanın, Shelter’dan sonra Wasteland’e bir akasınız gelecek!

Author

Geekyapar'ın yazı işleri şövalyesi. Uluslararası İlişkiler okudu, okula girmeden önce yaptığı işi yapıyor. Küçükken "Büyüyünce ne olmak istiyorsun?" diyenlere yazar diyordu. Tüm internette bulmak için: @acyberexile.

4 Comments

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.