Mitolojinin fantastik eserler içerisinde bu kadar aktif kullanımı sayesinde hepimizin artık az çok bir mitoloji bilgisi var. Her ne kadar birçok mitolojik öğe, bu eserlere kurban gidip asıllarından oldukça uzaklaşmış olsalar da insanların ilgisini mitolojiye çektiği için ilk defa kızamıyorum. Eğer herhangi biri filmlerden ya da oyunlardan gördüğü bir mitolojik karakteri araştırmaya başlayıp kendini mitolojinin en dipsiz çukurlarından birinde bulursa bu bana göre büyük bir kazançtır. O zaman gelin bu hafta bu dipsiz çukurlardan birine girelim ve fantastik eserlerdeki hayvanlardan bahsedelim. İlk haftamızın konusu ise ölüm yaşam ve yeniden doğuşun sembolleri, mitolojilerin kötü karakterleri; yılanlardan bahsedelim.
Konu mitolojideki yılanlar olunca insan nereden başlayacağını bilemiyor. Çünkü neredeyse hemen hemen her mitolojide yılanlar bulunuyor ve birbirleriyle benzerlik gösteriyorlar. Bu yüzden hangisinden başlamalı, neyi anlatarak söze girmeli, inanın bilmiyorum. Aslında benim bu kararsızlığım da mitolojideki yılanların kullanımıyla bağdaşıyor; başlangıç ve son diye bir şey yoktur…
O halde gelin biz, bir başlangıç olmasa da yazımızın başında Ouroboros yılanından söz edelim. Ouroboros sürekli olarak kendi kuyruğunu yiyen bir yılan olarak resmedilir. Yaşam ve ölümün, varlık ile hiçliğin arasındaki mücadeleyi, aynı zamanda birbirlerine zıt olarak düşünülen bu terimlerin birbirlerinden o kadar da ayrı olmadığını söyler. Yaşamın yok olduğu yerde yeniden doğuşun olduğu ve yeniden doğan her şeyin mutlaka yok olacağı bir döngünün resmedilişidir aslında. Eflatun, onu bir Tanrı figürü olarak görmüş ve “Evrendeki ilk yaşayan şey kendi kendini yiyen sirküler bir varlıktır. Bir ölümsüz, mükemmel olarak oluşturulmuş bir hayvan…” diyerek bahsetmiştir. Yine de Ouroboros her zaman sonsuz bir döngünün hatta sonsuzluğun sembolü olmuştur. Kendi kuyruğunu yiyen yılan sembolü o kadar fazla kullanılmıştır ki şu anda evlenen ya da birbirlerine söz veren insanların parmaklarına taktıkları yüzüklerin, sonsuzluğu simgeleyen, kendi kuyruğunu yiyen bir yılan olduğu rivayet edilmiştir.
Maalesef bütün yılanlar Ouroboros kadar saygı duyulan ve sevilen bir figür olarak karşımıza çıkmıyor. Son zamanlarda İskandinav mitolojisinin oyunlarda, filmlerde, dizilerde ve pek tabi kitaplarda arka arkaya kullanılmalarından sonra adını çokça duyduğumuz Midgard yılanı Jörmungand gibi… Tanrı Loki’nin dev Angrboda’dan doğan üç çocuğundan biri olan Jörmungand dünyanın etrafında dönerek kendi kuyruğunu takip eden dev bir yılan. İskandinavlar Loki ve onun çocuklarını bütün kötülüklerin sorumlusu olarak ilan etmiş, dünyada olan depremlerin suçunu bile Jörmungand’ın ara sıra oraya buraya vurduğu kuyruğuna atmışlar. Tanrıların kıyameti Ragnarok’ta bütün gökyüzünü zehirleyecek olan Jörmungand ayrıca tanrıların göz bebeği Thor’un ölümüne sebep olacak ve yine onun ellerinden ölümü tadacak. Ama aslında sizin de bildiğiniz gibi Ragnarok da bir son değil, sadece yeniden bir başlangıç.
Tabi ki Jörmungand koskoca İskandinav mitolojisindeki tek yılan değil. Bütün diyarları birbirine bağlayan Yggdrasil ağacının köklerini kemiren, Valhalla’ya gidemeyen savaşçıların ruhlarıyla beslenen yılan-ejderha Nidhogg, Jörmungand kadar olmasa da oldukça ünlü bir yılan. Belki Jörmungad gibi değil ama Nidhogg da ölüm ile ilişkilendirilen bir figür. Nihai sonun ve azabın temsili olarak Niflheim’da yaşayan bu kadim varlık yüzyıllar boyunca korkulan ve lanetlenen bir diğer yılan olarak mitolojide kendine yer edinmiştir.
Gökyüzünü yutacak dev bir yılan sembolünün diğer bir yansıması ise yine Mısır’da, Nil nehrinin kıyısında yaşayan Apep ya da Apophis olarak karşımıza çıkıyor. Kötülüğün saf hali olan bu şeytani yaratık Güneş Tanrısı Ra’nın en büyük düşmanı sayılıyor. Güneşi yutarak dünyanın üzerine saf karanlığı getireceği söylenen bu varlık, Ra’nın her gün şafak getirme görevini baltalayarak onun başarısız olmasını sağlamaya çalışıyordu. Peki, bu yılanlar ne yaptı da sanki anlaşmış gibi bütün mitolojiler onları birer karanlık varlık olarak resmetmeye başladı? Aslında bunun cevabı semavi dinlere inanıyor musunuz sorusuna vereceğiniz cevap ile birlikte değişiyor.
Öncelikle eğer dinlere inanıyorsanız hepinizin bildiği Adem’in cennetten atılışı hikayesinde şeytanın bir yılan suretinde Havva’yı kandırıp onların yıkımına sebep olduğunu biliyorsunuzdur. Yaratılışın başında yılanların, insanoğlunun cennetten kovulmasında bu kadar büyük rol oynaması sebebiyle yüzyıllar boyunca sevilmeyen ve lanetlenen yaratıklar olarak karşımıza çıkması çok da şaşırtıcı değil.
Eğer semavi dinlere inanmayan biriyseniz sizin için açıklayıcı olan kısım ise muhtemelen doğa olacaktır. İnsanoğlu, yılanların hayatta kalma mücadelelerini acımasız bir avcı olmalarına bağlamış, kışın ortalıktan kaybolarak kış uykularına yatmalarını yaşamın son bulması ve ölümün, deri değiştirmelerini ise yeniden doğuşun sembolü olarak görmüş. Bu yüzden yaşam ve ölüm arasındaki sonsuz döngünün arasında yılanları resmederek onları mitolojilerinin en önemli figürlerinden birisi yapmışlar.
Her ne şekilde olursa olsun yılanların, birbirlerinden farklı çağlar ve farklı kıtalarda yaşamış hemen hemen bütün medeniyetlerde aynı şeyleri sembolize etmesi beni her zaman düşündürtmüştür. Ayrıca bir hayvana sırf gördüğü her şeyi yutuyor diye bu kadar fazla yüklenilmesine de hiçbir zaman anlam verememişimdir. Yine de bütün fantastik evrenlerdeki ve mitolojilerdeki yılan karakterleri sevmekten kendimi alamıyorum. Peki, siz ne düşünüyorsunuz yılanların çektiği bu çile hakkında? Sizce bu kadar kötü sembolize edilmeyi hak ediyorlar mı?
2 Comments
Görünüşlerinden ötürü acı çekmezmiş muamelesi yapıldığı için üzülürüm yılanlara ve belki biraz asil bulurum. Mitolojide kökenlerini nereden aldıklarını düşünmek, kazı yapan arkeolog keyfi hissettirdi.Teşekkürler.
Araştırmanızı biraz daha detaylandırırsanız yılanların eski çağlarda bilgelik sembolü olduğunu bulabilirsiniz. Siz bilindik mitleri ele almışsınız. Sümer, Babil gibi uygarlıkların mitolojilerine de göz atın derim. Yılanlar en baştan beri kötü değiller, sonradan kötülükle ilişkilendirilmişlerdir.