D.C.’nin giden gitsin, kalan sağlar bizimdir taktiği ile ortaya attığı, yapıştığını görünce de devamını getirmeye karar verdiği bir film olan Hokus Pokus 2, fena bir film olmamış aslında. Tabii 14 yaşındaysanız.
Beni yanlış anlamayın. Bir filmin ana konusunun daha çok çocukların bağ kuracağı bir konu olması, o filmi kötü yapmaz. Bununla ilgili tek derdim; süper kahraman filmlerinde çocuksu isteklerini geride bırakıp, yetişkin sorumlulukları ciddiye alması gerektiğini öğrenen bir baş karakterin, artık otuz sekizince kez işleniyor oluşu.
Şimdi diyeceksiniz ki, “Ulan yazar! Bu karakter zaten (orijinalinde) 10 yaşlarında bir tip, tabii ki ana karakter ikilemi büyümek olacak!” Çok haklısınız. Ancak benim bundan sıkılmamın sorumlusu Abra Kadabra 2 değil zaten. Sorumlular bu filmden önce gelmiş ve hep aynı konuyu, aynı şekilde işlemiş filmler. Keşke bu büyüme mevzularını fazla işlemeseydiniz de Alakazam’a saklasaydınız çünkü aslında tam bu karakterin konusu. İşte bu yüzden, The Boys gazisi süper kahraman geekleri olarak, bu film bizlere göre değil. Ama çocuğunuzu geek olarak yetiştirmeye karar verdiyseniz, bence gayet tadında. Hatta iyi.
Yalnız tek bir şartla:
İyi bir büyüme öyküsünde, çocuk karakterlerimiz çocukken kurdukları hayallerine kavuştuklarında, aslında o hayal ettikleri şeylerin çok da istenecek şeyler olmadığını, hatta bu hayallerinin ağır bedelleri olduğunu öğrenirler. Örneğin bu filmde çocuklar -hem Billy, hem de Freddy- süper kahraman olmak istiyorlar. Daha doğrusu; herkesin ilgisinin üzerlerinde olduğu, kimseye eyvallah etmek zorunda olmadıkları, canları ne zaman ne isterse yapabildikleri bir hayat istiyorlar. Özgür ve güçlü olmak istiyorlar. Bir önceki filmin sonunda bu dileklerine kavuşmuş vaziyetteler ve bu filmde bunun ağır bedelleri ile karşılaşacaklar. Güzel. Bu formül tutar.
Ta ki bu formülü filmin kendisi bozuncaya kadar.
Spoiler geliyor dikkat.
Freddy, Billy’den dahi ağır bir boyutta, bu işin bedelleri ile filmin başlarında karşılaşıyor. Sadece tek bir sahnesi olmasına rağmen hemen gönlümüze taht kuran Freddy’nin tontiş bir öğretmeni, feci bir şekilde can veriyor. Hem de seyircide iz bırakacak bir sahneyle. Filmin orası bize bir an, çok fena vuruyor. Bir anda Billy ve kardeşlerinin aşırı sevimli ve çok özendirici gözüken süper kahraman yolculuklarının pek de özenilmemesi gereken bir şey olduğu, yüzümüze “Bam!” diye çarpıyor. Filmin o sahnesi, “Ben büyüyünce polis olacağım, asker olacağım“, diyen çocuklarla karşılaşınca gelen “Neyden bahsettiğini bilmeyen velet” hissini yaratıveriyor. Ben çocuk olmamama rağmen etkilendim.
Maalesef filmin geri kalanı bu tutumu korumuyor. Masumiyetimizin kafasına kürekle vurulan o sahneden sonra, bir daha asla işlerin bu kadar ağırlaştığını görmüyoruz. Örneğin şehirdeki felakette en azından onlarca insan ölüyor ama bu asla gösterilmiyor veya söylenmiyor. Aksiyon sahnelerinde en fazla birileri sağa sola uçuyor ama yere düştüklerinde başına gelenleri görmüyoruz ve genelde sahneler, kıl payı kurtulanların sahneleri oluyor. Ya da kardeşlerin en küçüğü, en masumu dünyanın en saftorik planını kuruyor ve bu plan çalışıyor: Canavara çikolata vererek onu kendi tarafına çekmek, hatta binek haline getirmek! Filmi izlediyse George R.R. Martin, sırf mezarında ters dönebilmek için intihar etme planları içerisindedir.
Ayrıca Freddy’nin aşk ilişkisi bence çok problematik. Ve mesele yaş farkı değil, mesele varoluş mertebesi farkı. Film boyunca insanları oyuncak gibi gören tanrılar kötülendikten sonra bu ilişkisi, çok sevimli bir ilişki gibi noktalanıyor filmde. Ama Freddy yaşlanırken, yaşlanmanın ne olduğunu bile bilmeyen bir varlık ile ne kadar mutlu bir ilişkileri olabilir? Bu konu çok enteresan ve trajik bir konu olabilecekken, “Boş verin ya, bunlar güzel insanlar, öpüşsünler işte” mantığı, bu öykü parçacığını pek bir dokunulmamış bırakıyor.
Ve tabii ki, filmin sonu.
Yapmayın abi, bilmiyorum, bence yapmayın. Üç dakika sonra geri getireceğiniz karakteri öldürmeyin. Hem de baş karakteri. Hiçbirimiz, bir an bile inanmadık zaten milyon dolarlık sağma makinenizin kurulu düzenini, sırf çoluk çocuğa şiddetin kötü taraflarını göstermek kadar hiç ihtiyaç olmayan bir mevzuyu anlatmak için feda edeceğinizi; ama sırf bir oyuncu sözleşmeye evet dedi diye bu sahneyi yazabilmeniz de yaşadığımız hayal kırıklığını kat be kat arttırdı. Ki ben aslında çok heyecanlandım Gal Gadot geldiğinde çünkü tabii ki ben de seviyorum bu karakterleri, ben de onların günü kurtardığını izlemek istiyorum. Ama bu kadar kolay olunca…
Eğer ‘sanat toplum içindir‘ diyorsanız, bu final, bize yanlış şeyler öğretiyor. Yok eğer ‘sanat, sanat içindir‘ diyorsanız da bu final etkileyici değil, fazla seyircinin tarafında. Biraz seyirciyi zorlayın kardeşim! Deha yetmez, seyircini etkilemek istiyorsan cesur da olman lazım.
Ben birçok şey değilim. Ama en çok pedagog değilim. Çocuklara yönelik filmler nasıl olmalı, bilmiyorum. Muhakkak onlara hayatın gerçeklerini öğretmek ama bunu onlarda toparlanamayacakları travmalar açarak yapmamak gerekir. Bir denge söz konusu. Ve ben Ne Sihirdir Ne Keramet 2 filminin terazisini eğik buldum.
1 Comment
Shazam filmi güzel olabilecekken kötü olmuş gibi. Çocuk filmi gibi görünüp ama yetişkin filmi olabilirdi ama ne çocuk filmi ne yetişkin filmi. Seneryo daha iyi yazarların eline verilseymiş eldeki malzeme ile iyi sonuç ve güzel bir film çıkabilirmiş. Hatta gerçekten iyi değerlendirselerdi önceki yazınızda bahsettiğiniz gibi DC yi kurtaran film olabilirdi. Harcanan paraya yazık olmuş, vakit geçirmek için sardıra sardıra izledim, çerezlik güzeldi