Steven Spielberg’ün son filmi The Fabelmans vizyona girdi. Yönetmenin otobiyografisinin senaryoya yön verdiği filmi, Steven Spielberg ve Tony Kushner birlikte yazdı. Filmin müzikleri de John Williams tarafından bestelendi. Film, sinema tutkunu bir çocuğun büyüme hikâyesini, film yapma sevdasını, ailesini, aşkını yani tüm dramlarını seyircinin önüne koyuyor. Geçen seneyi kapattığımız ikinci Avatar filmi gibi; gişeyi sallayacak gibi durmasa da Spielberg’ün kendi geçmişine dair notları görme fırsatı bir kere ele geçince, üzerine konuşmak istedik. The Fabelmans film inceleme yazısının bundan sonraki satırlarında film hakkında spoilerlar ve filmden akılda kalanları bulacaksınız.
Spielberg, hayatta olan yönetmenler arasında adı en bilinen isimden biri, hemen herkesin karşısına öyle veya böyle birkaç filmi çıkmış bir yönetmen. Kendi aile bireylerinin karakterlerini daha önceki filmlerinde kaynak olarak kullanan yönetmen, ilk defa kendi hayatını senaryolaştırdığı ve ailesini yakından tanıtan bir film yaptı ve tahmin ediyoruz ki bu onun için kişisel ve özel bir film.
Film, Sammy Fabelman’ın annesi (Michelle Williams) ve babası (Paul Dano) tarafından ilk defa sinemaya götürüldüğü anla açılıyor. İzledikleri film; Cecil B. Demille’den The Greatest Show On Earth. Filmdeki trenin, rayların üzerindeki arabayı biçip geçtiği sahne küçük Sammy’nin aklına kazınıyor. Hanuka Bayramı’nda babasının ona aldığı oyuncak trenle bu sahneyi defalarca baştan çeken Sammy, böylece ilk dostu olan kamerayı eline alıyor. Kardeşlerini de yanına alıp eline geçen her fırsatta özel sahneler çekmeye çalışan Sammy, onlarla konsept filmler üretiyor. Filmin daha başlarında gördüğümüz bu sahneler seyirciye bir yönetmenin nasıl sıfırdan yetiştiğini merak ettirirken, film bir anda direksiyon kırıyor ve aile içi çatışmalar ön plana çıkıyor. İki buçuk saatlik ekran süresi olan filmin kalanında; Sammy’nin kamerayla oradan oraya koştuğunu sıklıkla görüyoruz ama filmin tüm kırılmalarını onun anne ve babasının ilişkisi sırtlanıyor. Çıkış noktasıyla, Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak filmine oldukça benzeyen The Fabelmans, bu yönüyle ondan ayrılıyor.
Filmin çok klasik bir hikâye anlatımı var. Öyle ki birçok sahnede seyircinin daha önce izlemiş olduğu bir filmi tekrar izliyor olduğu hissini yaşaması muhtemel. Klişe demeye dilimiz varmaz ama en kısa tabirle düz bir film. Aile, büyüme ve kimlik gibi kavramlar; Tree of Life, Big Fish ve hatta Arizona Dream gibi filmlerde büyülü bir dille anlatılırken, The Fabelmans için seçilen anlatım yolu olabilecek en sade hâlde. Yalnız, bunu yaparken olayları en ufak şekilde ajite etmemesi takdire şayan. Mizah unsurunun özellikle düşük tutulduğu belli oluyor ve film her an anne cinnet getirip bir katliama sebep olacakmış gibi duruyor.
Sammy’nin annesi Mitzi’nin, babası Burt’un en yakın arkadaşı olan Benny (Seth Rogen) ile aşk yaşaması film boyunca annenin, dengesiz hareketler yapan bir karaktere dönüşmesine sebep oluyor. Çocuklarını seven, ailesine önem veren, oğlunun sanatçı olması için yol gösteren anne; sıklıkla kriz geçiren ve ardından depresif düşüşler yaşayan, yine de çocuklarını çok seven biri olarak akılda kalıyor. Baba da annenin aksine, her zaman stabil ve her zaman duygusallıktan uzak. Nazik, nahif ve pasivize edilmiş bir karakter olan baba, annenin baskın karakteri karşısında eziliyor ki babanın bu karakterinin, Spielberg’ün de babasıyla uyuştuğunu biliyoruz.
Aile dramlarından kalan vakitlerde Sammy’nin çektiği filmlerde yaptığı küçük dokunuşları gösteren sahneler de var. Sammy’nin, oyuncak trenin arabaya çarptığı ânı mükemmel biçimde yakalamak için defalarca çekim yapması ve arkadaşlarıyla çektiği savaş filminde karşısındakini role sokmak için muhteşem bir oyunculuk dersi vermesi gibi ufak bir-iki sahne; blockbusterlara imza atan bir yönetmenin ilk adımlarına şâhitlik etme fırsatı veren tatlı sahnelerdi. Yine de Sammy, yıllar sonra gelmiş geçmiş en iyi yönetmenlerden birine dönüşecek bir çocuk gibi değildi, daha çok sade bir vatandaşa dönüşebilecek bir sinema geeki gibiydi. Sanıyoruz Spielberg bu noktada kendinden bahsederken alçakgönüllü bir tavır takınmaya karar vermiş. Filmin süresini sinemasal dahiliklere vakfetmek ve her başarılı kişiden, sergilemesi beklenen tutku dolu garip tavırları yüceltmek yerine, Sammy karakterini olabildiğince sade tutmuş. Yahudi olduğu için taşındıkları şehirde dışlanan ve Amerikan eğitim sisteminin ayrılmaz bir parçası olduğuna artık emin olduğumuz zorba öğrenci terörüne maruz kalan ve ilk aşkıyla tanıştığında çekingenlikten ne yapacağını bilemeyen bir çocuk Sammy.
Kısa ekran süresiyle Boris Amca (Judd Hirsch), Sammy’nin hayatı boyunca unutamayacağı bir ders veriyor. Bir sirk çalışanı olan Boris Amca hem Sammy’ye tutkusunun peşinden gitme öğüdü veriyor hem de Sammy, kendi sevdası için bir şey yapmakla sırf ondan beklendiği için bir şey yapmak arasında karar vermek zorunda kalacağını anlıyor.
Filmin tam olarak bittiği yerde Spielberg’ün sinema hayatı resmi olarak başlıyor. Sammy’nin John Ford’la tanıştığı sahne, onun neleri geride bırakacağına karar verdikten sonra, geleceği için umut dolu bir kapanış yapıyor. John Ford’u canlandıran aktörün de artık ne zaman yeni bir film yapacak diye beklediğimiz David Lynch olması, sevenlerini ayrıca mutlu ediyor. Bizim için yönetmenin en iyi filmleri listesi yapıldığında kendine yer bulamayacak olan ve Spielberg’ün sinemaya yön verdiği filmlerin arasında sayamayacağımız The Fabelmans, seveni için onun özel hayatından anekdotlarla izleyicisinin zihninde güzel bir anı bırakacak.