Amazon’un yeni gözde içeriği Lord of The Rings: Rings of Power’ın çıkışı ile Orta Dünya geekleri arasına yeni arkadaşlar da katılmaya başladı. Dizi bence kendi başına oldukça keyifli olsa da arkasındaki lore‘dan bağımsız bir yapım olduğu aşikâr. Amazon’un bu büyük, bilindik eserlerden sadece isimlerini alıp üstüne kendi, yepyeni hikâyelerini yazıyor olması bir gerçek, gerçi bu da başka bir tartışmanın konusu. Bense bugün dizide oldukça muhteşem gözüken Númenor şehrinin hikâyesini anlatmak istiyorum sizlere.
Valar tarafından suların altından çıkarılan bu yıldız şeklindeki ada, insanlar için yapıldı ve insanlara hediye edildi. Öyle durduk yere de verilmedi, hak ederek aldılar onu; Öfke Savaşı’ndan sonra insanların kahramanlıklarının karşılığında verildi. Valar adayı verirken tek şart koştu insanlara: Batıya yolculuk etmeyin, kutsal topraklara yanaşmayın.
Valar sadece adayı vermekle kalmadı, insanlığa uzun bir ömür de verdi. Bu şehrin ilk kralı, tam beş yüz sene boyunca yaşadı. Bu şehrin ilk kralı dediğimiz de tabii Orta Dünya’yı herhangi bir şekilde tanıyanlar için hiç de yabancı bir isim değil; Elrond’un kardeşi Elros. Orta Dünya’yı yeni keşfetmeye başlayan dostlarımız için bu iki kardeşin hikâyesini özetlemek gerekirse, iki kardeşin soyları hem insanlara hem de Elflere uzanıyordu. Seçenek şansı verildiğinde Elrond, Elf; Elros ise İnsan olmayı istedi. Böylece Númenor’un ilk kralı oldu.
Númenor halkı, zanaata çok yetenekli bir halktır. Dizide de gördüğümüz kadarıyla da bunu anlayabiliyoruz. Númenor halkının zanaattan daha çok yetenekli olduğu tek konu ise denizciliktir. Gemicilik konusunda çok fazla ilerleme gösteren Númenorlular, Orta Dünya’ya gidip, oralarda daha az gelişmiş olan insanlara yardım eli uzatarak ve limanlar yaparak insanlığın yükselişinde çok büyük etki gösterdiler.
Númenor halkı o kadar gelişmişti ki sonunu göremeyip daha da ileriye gitmek yerine kendi aç gözlülüklerinin kurbanı olma yolunda adımlar atmayı tercih ettiler. Númenor topraklarında, Valar’ın yasağına karşı tepkiler yeşerdi. Númenor Halkı, sonsuz yaşamı Elfler kadar hak ettiklerini düşünmeye başladı. Tabii bütün Númenor isyanda değildi, aralarında Elf dostu ve Valar‘a sadık gruplar hâlâ vardı.
Númenor ‘da isyan nidaları yankılanırken Orta Dünya’da ise büyük bir kötülüğün havası gitgide daha çok yayılmaya devam ediyordu. Sauron, Orta Dünya üzerindeki planlarına kaldığı yerden devam ediyordu. Orkların sayısı artmakta Orta Dünya, içinde bulunduğu barış ortamından yavaş yavaş uzaklaşmaktaydı. Durum böyle olunca İkinci Çağ’ın 3255. senesinde, 25. Kral Ar-Pharazôn ve ordusu Orta Dünya’ya doğru yelkenlerini açtı.
Númenor ‘un ordusu o kadar güçlü ve kuvvetliydi ki, Sauron’u bile çok rahat bir şekilde dize getirebilirdi. Sauron, bu ordu ile savaşamayacağını anladığında kralın aklını çelmeye çalıştı ve bunda da başarılı oldu. Kibirle dolu kral, Sauron’un sözlerine aldandı, kralın ardından ise neredeyse bütün Númenor artık Sauron’un dostu olmuştu. Sauron, eğer Morgoth’a ibadet ederlerse Morgoth’un da onlara hakları olan sonsuz yaşamı vereceğini söylemişti ki hiçbir ölümlü de bu teklife kolay kolay karşı koyamazdı zaten.
Númenorlular artık Morgoth’a ibadet ediyorlardı, hatta Morgoth’a adanmış beş yüz metre yükseliğinde bir ibadethane bile yapmışlardı. Ak Ağaç Nimloth’u, Morgoth’a kurban olarak verdiler. Yine ismine yabancı olmadığımız İsildur ise ağacın meyvesini kurtardı ve ağacın Gondor’da nesiller boyu soyunu sürdürmesine yardımcı oldu.
Ölmekten ve yaşlanmaktan korkan ve Sauron tarafından aklı bulanan Ar- Pharazôn en sonunda açık bir şekilde Valar’a karşı savaş açtı ve Ölümsüz Toprakları fethetmek için batıya doğru gemilerini hareket ettirdi. Valar, Númenor ile savaşmak istemediğinden Eru Ilúvatar’a haber gönderdi. Eru Ilúvatar ise bütün Númenor’u sular içinde bıraktı, Aman ve Tol Eressëa’yı sonsuza dek Arda’nın kürelerinden ayırdı. Dünyayı düz hâlinden, yuvarlak hâline getirdi. Bütün isyankârları ise Unutulmuş Mağaralar’a hapsetti. Sadıklar ise Orta Dünya’ya dönerek Arnor ve Gondor Krallıklarını kurdular.
Bir insan krallığının hikâyesi de böylece açgözlülük, ölüm korkusu ve yaşlılık korkusu yüzünden, hiç de şaşırtıcı olmayan bir biçimde bitti; yine de bu bir son değildi ve yeni krallıklar gün yüzüne çıkmış oldu. Dizide bütün bunlar nasıl işlenecek henüz bir tahmin yapmak oldukça güç fakat benim fikrim, Númenor’un çöküşünün kitaplara en yakın şekilde işlenecek hikâyelerden birisi olacağı yönünde. Bir sonraki hikâyede görüşmek üzere!