Büyülü, fantastik veya mitolojik uyarlamaları sinemada ve edebiyatta görmeye alışığız. Tek boynuzlu atlar, süpürgeyle uçan cadılar, hayaletler ve dahası bir yere kadar, insanların hayal gücünün meyveleri olarak bize tatlı gelir. Yerli korku sinemamızın güvenli alanı olan cinli filmler ve bunun batıdaki örneği olan “exorcism” filmleri hariç metafizik dini motiflerse sinemada pek fazla karşımıza çıkmaz. Bu durumu biraz tersine çeviren bir figür var ki kendisini yeryüzündeki bütün kötülüğün kaynağı, ilk günahın sebebi ve en büyük yoldan çıkarıcı olarak biliyoruz. İlk bakışta dikkatimizi çekmese de şeytan, edebi metinlerde ve sinemada; bir karakter olarak azımsanmayacak kadar fazla karşımıza çıkıyor. Sandman’deki cehennemin hükümdarını da yenice görmemizin bahanesiyle bu dosya konusunu şeytanın ekranlardaki suretlerine ayırıyoruz.
Şeytanın sinemada sürekli karakterize edilmesi enteresan bir olay. Peygamberler veya meleklerle ilgili Ramazan ayında televizyonda gösterilen dizileri kenara bırakırsak pek fazla içerikten bahsedemeyiz ama konu şeytana gelince onlarca örnek karşımıza çıkıyor. Matrix’te bir benzetme olarak Cypher karakterini ve The Witch sağ olsun kendi halinde dümdüz keçiyi bile şeytan olarak gördük ama şeytan örneklerini genel haliyle iki başlık altında toplayabiliriz. İlki; sürekli Tom ve Jerry’de veya Ridley Scott’ın The Legend’ında gördüğümüz gibi; boynuzlu, mızraklı ve kırmızı renkli şeytan. Kötü olmakla çok barışık, bundan mutluluk duyan biraz karikatürize bir model. İkincisi ise karizmatik görünümlü, etki alanının genişliğiyle ürkütücü, “kötülük hahahaha” diye bağırmaya gerek duymadan manipülatif hamlelerle kendini ortaya koyan bir model. Listedeki örnekler de bu ikinci türden karakterlerden oluşacak.
Arkadaşım Şeytan
İlk olarak Mazhar Alanson’un ruhunu şeytana satan bir müzisyeni canlandırdığı Arkadaşım Şeytan ile başlıyoruz. Goethe’nin Faust’undan beri gelen klasik şeytanla anlaşma hikâyesi; kişinin bir dileği kabul olur karşılığında da ruhu şeytana teslim olur. Her eserde bu pazarlık farklı ritüeller içerir. Bu; Crossroads ve Supernatural’daki gibi dört yol ağzında yapılan bir pazarlık da olabilir, Ghost Rider’daki gibi kanla imzalanan bir sözleşme de olabilir. Arkadaşım Şeytan’da bu anlaşma ruhun tavuk yumurtasına mühürlemesiyle yapılıyor. Yumurta mevzusuna tekrar döneceğiz ama önce burada şeytanın nasıl resmedildiğine bakalım. Öncelikle bu bir komedi filmi bu yüzden karşımızda pek de korkutucu bir tipleme yok. Ali Poyrazoğlu’nun canlandırdığı şeytan, garip şekilde babacan davranan ve anlaşmayı tamamlamak için ana karakterin yanında olan bir karakter. Ruhunu aldığı herkesin kuklalarını yapıyor ve onları kontrol ediyor. Ruhunu satıp, köşeyi dönenler de şeytanı görünce onu bir tarikat lideri gibi selamlayıp kötülüğün yayılmasında onun müridi gibi çalışıyor. Filmin ilk yarısında gücünün sınırı çok çizilmeden gösterilen şeytan bir süre sonra insanların kötülüğüne ayak uyduramıyor ve modern dünyada ruha sahip olmanın artık bir önemi olmadığını söyleyen müritlerinin ihanetine uğruyor. Hikâye biraz daha dallanıp budaklandıktan sonra bir şekilde şeytan; kaybettiği kanatları geri kazanıp melek oluyor. Filmde, günümüzde şeytanın yerini “sermaye” aldı gibi bir mesajla bir toplum eleştirisi yapılıyor.
Angel Heart
Uzun saçlı, upuzun tırnaklı, kocaman yüzükleri, elindeki bastonu ve gerçek karizmasıyla Robert De Niro, Angel Heart’ta Louis Cyphre’ı canlandırıyor. Tabii basit bir kelime oyunuyla Louis Cyphre, Lucifer’a dönüşüyor. Bir dosya için, özel dedektif olan Harry Angel’ı tutan bir müvekkil olan Lucifer, film boyunca, dedektifiyle buluşmak suretiyle yalnızca dört kez ekrana geliyor ve hepsinde de şüpheyle karışık ilgiyi üzerine çekiyor. Arkadaşım Şeytan’ın aksine bu bir komedi değil, film-noir bir dedektiflik serüveni. Şeytan filmin sonuna kadar kendini saklayarak bir komplo ağı kuruyor ve insanları manipüle ediyor.
Kafede ve kilisede aynı rahatlıkta bulunan şeytanın, yumurtanın ruhu temsil ettiği yönünde oldukça akılda kalıcı bir aforizma verdiği ve avcunun içinde ezdikten sonra o yumurtayı yediği bir sahne var ve bu akla hemen Arkadaşım Şeytan’daki yumurta motifini akla getiriyor. Bu benzerlikle birlikte bu iki filmin çıkış tarihleri arasında yalnızca bir sene var.
The Devil’s Advocate
“Şüphe yok ki kibir en sevdiğim günahtır.”
Romandan uyarlanıp kült olmuş bu filmden bahsederken ilk iki filmdeki gibi konudan söz etmeye hiç gerek yoktur herhalde. Robert De Niro gibi Al Pacino da oldukça karizmatik ve gizemli bir şeytan. Al Pacino’nun farkı o; yüzünü reklam panolarında, şirket toplantılarında ve balolarda göstermekten çekinmiyor. Herkesin gözünün önünde, gökdelenlerin tepesindeki tüm zenginliğine rağmen aynı zamanda yeraltındaki metroda ve halkın içinde. Sakin ve ketum değil hararetli ve buyurgan. Bazen sokak jargonuyla konuşuyor bazen de insanlara ilgi gösterip nezaket örneği oluyor. Sözleriyle insanların kanına giriyor, güçleriyle olayların akışına müdahale ediyor ve hukuk departmanının yanında bir evil-corp ağını yönetiyor. Bunlar da yetmediyse film boyunca birçok dilde konuşuyor ve flamenko bile yapıyor. Avukatı Kevin’a bir akıl hocası olan şeytan, yöntemlerini ince ince ona aktarıyor.
İnsanların arasında, iş dünyasında bilinen adıyla John Milton ve “Cennette köle olmaktansa cehennemde kral olmayı yeğleyen” şeytan, Milton’ın Kayıp Cennet’inden izler taşıyor. En sevdiği günah olan kibir, yüzünden okunuyor.
Sandman
Bir karakter olarak Lucifer Morningstar, muhtemelen bu listenin en ilgi çekici ve içlerindeki en özgün tasviri olurdu lakin buradaki Lucifer üçe bölünmüş durumda. İlki kaynak materyal olan çizgi romanda ortaya çıkan:Cehennemi kapatıp, oraya savaşmak için geldiğini sanan Morpheus’a cehennemin anahtarını teslim eden derinlikli karakter olarak Lucifer. İnsanların ruhlarına işkence etmekten bıkmış ve her kötülüğün altında aranan yegâne sebep olmaktan nefret ediyor. İnsanların işlediği suçları şeytana yüklediğini ve sorumluluk almaktan kaçtıklarını söylüyor. İkili arasında geçen diyalog kafa açıcı bir muhabbete dönüşüyor ve konuşmadan sonra Lucifer, insan kılığında Dünya’ya geliyor. Amerika’da Lux adında bir bar açıp orada piyano çalmaya başlıyor. Bu hikâye, ikinci yarısından itibaren tanıdık geldiyse bunun sebebi FOX’ta başlayıp Netflix’te devam eden altı sezonluk Lucifer’ın, Sandman’deki karakterin bıraktığı yerden alınıp diziye uyarlanmasıdır. Tom Ellis ne kadar güzel oynasa da dizi, ilk çıkış noktasındaki felsefi arka planı tamamen hiçe sayıp, yakışıklı şeytanlı bir polisiye olarak kalıyor.
Sandman dizisinde Gwendoline Christie tarafından canlandırılan karakter, çizgi romanın da dizinin de öncesinde, şeytanın cehennemin başında olduğu bir dönemde bulunuyor. Diğer ikisi gibi boş vermiş değil, gayet hırslı ve savaşa hazır görünüyor. Tavırlarıyla bir hükümdar gibi duruyor. Yine de yeni sezonlarda hırsını bırakıp cehennemi kilitleyip çıktığı bölümleri görmeyi bekleriz.
Supernatural
On beş sezon boyunca Winchester kardeşlerin araftan, cehennemden ve hatta cennetten bile düşmanları oldu. Cehennemden iblis, şeytan demenden; hiyerarşi gözetmeden birçok yaratıkla kapışan kardeşlerin hikâyesini etkileyen, cehennemden gelen üç büyük düşmanı oldu. Bunlar sırayla; Azazel, Crowley ve Lucifer. Bu isimleri beraber anınca şeytan kavramı biraz karışıyor. Şeytan olarak listeye aldığımız karakterler dört semavi dinde bahsedilen, bildiğimiz şeytan. Filmlerde adı Lucifer olarak geçmesi İncil’e dayanıyor ve Lucifer, Latince; “ışık getiren” anlamına geliyor. Azazil de Arapça olmakla birlikte, “Aziz” olan anlamına geliyor ve şeytanın cennetten kovulmadan önceki adı olarak geçiyor. Yani bu iki isim aynı kavrama denk geliyor ama dizide ayrı kişiliklere bölünüyor.
Azazel her şeyi başlatan, sarı gözlü şeytan. Kardeşlerin hayatına musallat olan, onları lanetleyen ve dramaya sebep olan iblis. Öfke dolu ve amacı cehennemde bir ordu kurmak.
Crowley, cehennemdeki sıradan iblislerden biriyken, sezonlar ilerledikçe; önlenemez bir yükselişe başlıyor ve bir ara cehennemin başına bile geçiyor. Rahatsız edici derecede sarkastik, esprili ve hırslı. Sürekli pazarlık yapıyor ve kandırıyor. Takım elbisesiyle birlikte Wall Street’te köşeyi dönmeyi bekleyen bir borsacıya benziyor. Cehennemin başına geçtiği sırada Crowley, bir reform yaparak bütün işkenceleri kaldırıp yerine asla sıranın kimseye gelmediği bir bekleme kuyruğu işkencesi getiriyor. Ayrıca Crowley, adını okültist yazar Aleister Crowley’den alıyor.
Lucifer, Supernatural evrenindeki asıl şeytan, cennetten kovulan bir asi. Listedeki karizmatik, kalantor gibi olan muadillerinin yanısıra oduncu gömlekli ve her an kavgaya girecekmiş gibi duran bir mahalleliye benziyor. İblislerine hükmedip planlar yaparak kıyametini gerçekleştirmeye çalışıyor.
Şurada uzun uzun bahsettiklerimizin dışında ekrana gelen daha birçok şeytan figürü var. Hepsi de kendine özgü bir özellikle diğerlerinden ayrılıyor. Biz de yapımcılar, senaristler ve hatta seyirciler için şeytanın nasıl bu kadar popüler bir karakter olduğunu merak ediyoruz. Peki sizce listedeki asıl şeytan kim?