Küçüklüğünden beri deniz kenarında yaşamış ve bütün çocukluğunu babası ile amcalarını denize gitmek için ikna etmeye çalışmış biri olarak denize olan sevgim sonsuz. Ucu bucağı görünmeyen ve bir sürü gizemi barındıran bu güzellik, beni her zaman düşündürmeye, merak etmeye ve araştırmaya itmiştir. Deniz ile ilgili istisnasız her şeyi beğenmem, “Bir süper kahraman gücü isteseydin ne olurdu?” sorularına, “Su altında nefes almak” diye cevap vermem ve nerede olursam olayım hep içerisinde deniz geçen bir hikâye okumam, sanırım deniz ile olan bu gönül bağımdan geliyor. Bu yüzden eğer fantastik evrenlerdeki hayvanlar dosya yazıma en ünlü deniz yaratıklarından biri olan Kraken’i dâhil etmeyeceğimi düşündüyseniz, size fena hâlde yanıldığınızı söylemek istiyorum. Ve hemen konuyu daha fazla dağıtmadan, karşınızda karanlık suların dehşeti, gemilerin korkulu rüyası: Kraken!
Birçok mitin ve efsanenin doğuşunda insanoğlunun etrafındaki dünyayı anlamlandırmaya çalışması, bilinmezlere kafa yorması büyük bir rol oynamıştır. Bu Kraken için de farklı değil aslında. Günümüz teknolojisiyle bile okyanusun karanlık sularında ne gibi canlıların yaşadığını tam olarak belirleyemezken, bundan yüzyıllar önce insanların bu bilinmezliği açıklamaya çalışmasından doğan bir canavar o. Birçok gemicinin yelken açtığı denizlerden geri gelmemesinin, denizlerdeki depremlerin sebebi olarak gösterilen devasa bir yaratık.
Bu ahtapot ve kalamar karışımı olağanüstü boyutlardaki canavar, yazılı kaynak olarak ilk defa 1735 yılında Systema Naturae’da geçse de onun hakkındaki ilk yazılar, 12. yüzyıla kadar dayanır. Hayatlarını denizden kazanan ve gemicilik ile belki diğer bütün medeniyetlerden fazla haşır neşir olan Norveçliler ve Finlandiyalılar, efsanevi Kraken’in hikâyelerini anlatarak çocuklarını korkutmuş, bitmek tükenmek bilmeyen derinlikteki suların altında yatan korkunç dehşetlere bir isim vermiştir. Artık gemisiyle açılan bir denizci geri gelmezse bunun sorumlusu Kraken’dir. Hatta bazıları onun devasa boyutlardaki dokunaçlı kollarını görmüş ama canını zor kurtarmıştır. Daha da ileriye giden bazı insanlar, denizde inzivaya çekilen Kraken’i bir ada zannederek üstüne çıktıklarını ama daha sonra bunun derinlerin dehşetinden başkası olmadığını anlayınca, arkalarına bakmadan kaçtıklarını söylemiştir.
Mitlerde anlatılan bu hikâyelere göre Kraken’in devasa boyutları, onun için avantaj olduğu kadar da bir dezavantajdır. Efsanelere göre avladığı hayvan, insan ve gemilerin midesine varması toplamda üç ayı buluyordu. Ama Kraken, bunu da bir avantaja çevirir, midesine hâlâ varmamış avlarını, etrafındaki suları bulanıklaştırmak için kullanarak kendini kamufle eder, yeni avlarını tuzağa çeker ve daha sonra onları üç ay süren bir mide yolculuğuna uğurlardı.
Takvimler 1800’lü yılları gösterdiğinde Avrupa’da da Kraken sesleri duyulmaya başlamıştı. Birçok insan kaybolan gemilerin dokunaçlar tarafından denizin dibine çekildiğini söylerken, diğerleri bunun sadece hayal ürünü olduğunu savunuyordu. Fransız Pierre Denys de Montfort, yumuşakçaların doğal tarihini anlattığı kitabında Norveçli denizcilerin karşılaştığı yaratığın “Kracken Ahtapot” olduğunu söyler ve yelkenli gemilerin kaybolmasından bu yaratığı sorumlu tutar. Artık Avrupa’daki birçok sanatçı da Kraken’in kollarını gemilerin yelkenlerine dolaştırmış biçimde resmeder.
Daha önce söylediğim gibi birçok mitin doğuşunda da olduğu gibi Kraken’in kökeni de insanoğlunun gördüklerine anlam vermeye çalışmasından gelir. Yine de bahsettiğimiz insanların deniz yolculuklarının bugünkü kadar kolay olmadığı zamanlarda yaşayan, günlerce aç ve susuz bir şekilde yolculuk yapıp karaya ulaşan insanlar olduğunu söylememe gerek yoktur. Tıpkı bir taşın üstüne oturmuş fokları, denizkızı sanmaları gibi insanlar denizde gördükleri kalamar ya da ahtapotların boyutunu olduğundan daha büyük görerek bir mit yaratmış olabilirler. Tabii olmayabilirler de…
Bizim dosya konumuz açısından ise Kraken birçok fantastik hikâyenin de baş aktörü olmuştur. Moby Dick’teki Starbuck karakterinin “Büyük kalamarı görüp hayatta kalan pek az olmuştur” sözüyle fantastik evrenlere giren canavarımız, daha sonra Jules Verne’nin Denizler Altında Yirmi Bin Fersah romanında kendine ait bir bölüme kavuşmuştur. Karayip Korsanları filmlerinde Davy Jones’un bin dört yüz metrelik yardımcısı rolündeyken ya da Clash of Titans filminde Zeus’un “Release the Kraken!” repliğiyle sinemanın son zamanlardaki en ikonik canavarlarından biri haline gelmiştir.
Yazının başında sizlere denizi ne kadar fazla sevdiğimden bahsetmiştim. Sanırım bu yüzden gece vakti denize bakarken denizden uzanan dokunaçlar görme ihtimalini, gökyüzünü saran uzay gemileri görme ihtimalinden daha heyecan verici buluyorum. İnsanoğlu olarak çok az bir kısmını keşfettiğimiz derinliklerde uyuyan muazzam güçleri düşünmek farklı bir haz veriyor bana. Bu yüzden ne zaman kendime bir konuda tema belirlemem gerekse beynimin köşesinden dokunaçlar çıkıyor ve bütün fikirlerimi ele geçiriyor. Ben de hazır ondan bahsetme fırsatı elime geçmişken bu fırsatı değerlendirip övebildiğim kadar Kraken övmek istedim. Umarım lordumuz ve kurtarıcımız Kraken hakkında sizi yeterince bilgilendirebilmişimdir.