Post-truth çağındayız. Gerçekler yerine tercih ettiğimiz çok şey var: Duygularımız, kendi bakış açılarımız, vicdani sorumluluklarımız. Bunlara cevap vermek için de çok iyi yöntemlerimiz var, mesela komplo teorileri.

Bazıları çok siyasi. Bazıları, sadece -hangi ülkede olursanız olun- seçim dönemlerinde ortaya çıkıyor. Kimisi korkudan besleniyor. Bazıları bir sorumluluk meselesi: Eğer küresel ısınmaya inanmıyorsanız, ki küresel ısınmaya komplo teorisi demek de ironik bir biçimde komplo teorisi, karbon ayak izinizi düşünmenize pek de gerek kalmıyor. İkinci pipeti istememek ya da diş fırçalarken suyu kapatmak pek de önemli durmuyor. Bazıları ise aslında harekete geçilmediği halde, işe yarar hiçbir şey yapılmadığı halde sahte bir sorumluluk hissi veriyor. İşte burada başlığı hatırlamamız lazım: Komplo teorileri ile hikâyelerin ortak noktası ne? Sonuçta teoriler de anlatıdır. Uydurmalar, evet ama bununla bitiyor mu?

Belki de ikisi de bir kahramanlık meselesi. Teoriyi duyup akışına kapılan milyonlarca insanın aslında kılıcını alıp kötü ejderhaları dize getiren protagonistle aynı duyguları hissediyor olması çok olası.

Maceraya Çağrı

Twitter’da dolanıyorsunuz, takip ettiğiniz biri belli başlı gönderilerle etkileşime giriyor, hepsinde aynı hashtag var. Ne olduğu pek önemli değil, ilk anda gözünüze saçma ve yabancı geliyor. #dikişmakinalarıuzaylıteknolojisidir de olabilir gördüğünüz şey. Anlam veremiyorsunuz, etikete tıklıyorsunuz: Tavşan deliğinden aşağı. Bayağı da popüler olmuş ya bu etiket. Bir sürü kişi yazmış da yazmış, epey de uğraşmışlar. Başta reddediyorsunuz macerayı, ama sonra sizi içine çekiyor. Ya yalan değilse? Ya gerçekten böyle bir şey varsa? Artık başka bir dünyadasınız.

Eşiğin Arkası, Düşmanca Bir Dünya

Artık yaşadığınız dünya değişti, bu dünyada dikiş makinaları uzaylı teknolojisi, dünya düz ve küresel ısınma bir yalan. Tıpkı hikâyelerdeki gibi bir neden-sonuç ilişkisi, bir bağlantı görüyorsunuz her şeyde. Eğer bir boşluk varsa da, yap-bozun eksik bir parçası kalmışsa da bu da komplonun bir parçasıdır, böyle kötü şeyler yapan insanların hemen her şeyi döküvermesi beklenemezdi zaten.

Siz de değiştiniz artık, tehlikeli bir dünyada yaşıyorsunuz. Ama eşiği de geçtiniz, bir şeylerin farkındasınız artık. Aydınlandınız. Çoğu mahlûkun erişemediği bir sırra ulaştınız, dünya düzmüş! Huzurunuz kaçıyor, ne yapacağınızı bilemiyorsunuz. Ama sizin de yardım etmeniz lazım. Zaten komplo teorilerinin en ilginç özelliklerinden biri de bu.

Canavarla Savaş

Komplo teorileri düşündüğünüzden daha interaktif. Dünya’nın düz olduğunu ‘kanıtlamak’, interneti kullanarak beş dakikanızı almaz. Alıyorsunuz elinize kılıcınızı, çıkıyorsunuz yolunuza, garip gizli örgütler, devletler ya da uzaylılar, hiç fark etmez: Ortada bir protagonist var ve onlara karşı savaşacaksınız. Yap-bozu birleştiren sizsiniz, olayın içindesiniz.

Burada komplo teorileri ile hikâyenin kahramanlık meselesine daha bir yakından bakabiliriz işte. Aslında aynı mefhum ama çok ayrışıyor bu noktada. Çünkü sadece kahramanın öyküsünü dinlemiyorsunuz artık, kahraman sizsiniz.

Öyle ya da böyle, küçük ya da büyük komplo teorilerine inanmadan edemiyoruz. Çünkü bazen “Ya doğruysa?” diye sorma ihtiyacı hissediyoruz, biliyorum. Ama bu soruyu sorduktan sonra da gerçekten reaksiyon vermek gerekmiyor mu? Hatırladığım kadarıyla bu yaz seks trafiği yaptığı iddia edilen hiçbir şirket çökertilmedi çünkü. O zaman bazen kendimizi durdurup rasyonel sorular sormak gerekiyor. Yani bir ortası yok mu bu işin? Ya yanlış bilgiyi yaymayacaksın, ya da doğruluğuna bu kadar inanıyorsan bir şeyler yapacaksın. Sadece dedektifçilik oynamak çok basit kalıyor.

Thomas Milan Konda, Conspiracies of Conspiracies: How Delusions Have Overrun America adlı kitabında “Bir kere gölgelerin arkasındaki büyük güce bir kere inandıktan sonra gerisi anksiyeteden kartopu gibi geliyor,” diyor. Bir noktada çığırından çıkıyor, evet. Ama bir karşılığı da olmuyor bu çığırdan çıkışın. ABD’de pizza üzerinden çocuk kaçakçılığı yapıldığı söyleniyor, ama kimse fazlasını yapmıyor. Biz ne yapalım? “Bu bilgiyi açığa çıkardığın için tebrikler. Kahramansın işte.” mi diyelim? Ama kahramanlık sadece dezenformasyonda mı?

Dediğim gibi, dedektifçilik oynayarak olmuyor ki böyle işler. Hoş, ortada yanlış olan ve ses çıkarılması gereken çok daha kesin olaylara bu tepkiyi vermiyor kimse. Kimse küresel ısınmaya ya da sistematik ırkçılığa inanmıyor nedense. Ama ihtimallere aşık oluyorlar hemen. Apaçık sosyal adaletsizliklerdense ihtimallere bu kadar tepki göstermek, beni üzüyor. Tepki de yapmacık zaten. Kahraman olmak uğruna mı bu ya, diye soruyorum çoğu zaman. Eğer düz-dünya teorisyeni tek bir hesaba girdiyseniz siz de görmüşsünüzdür aynı mentaliteyi zaten.

Bu sahte kahramancılıkta bir bencillik var. Çünkü bazen komplo teorileri kibirli bir şekilde “uyanık” ve “üstün” olduğunu iddia etmek için varlar. Narsist güdüler bunlar. Bu inanılmaz sinir bozucu, biliyor musunuz? Çünkü onca yaygara hiçbir şey için kopuyor. Sırf geri kalanlardan daha iyi, gerçekleri görmüş, aydınlanmış davranabilmek için böyle şeyler yapılması çok korkunç. Kimi zaman bunlar maskesiz protestolara da gidiyor çünkü. Bazen çocuğuna aşı yapılmaması için yaygara koparan bir ebeveyne gidiyor ucu. İnsanlara zarar veriyor.

Oysa ortada bir aydınlanmayı bırakın, tekrarlanan belli başlı kalıplardan fazlası bile olmuyor. Kartopunun arkasında sürüklenip gidiyoruz. Eh, bazen kendimize bazı sorular sormak gerekiyor. Bazen kaynak aramak, bu yaptığımın birilerine faydası dokunur mu diye düşünmek lazım. Tavşan deliğinden atlamadan önce iki kere düşünmeli insan.

Author

İstanbul'da yaşıyor, buraya yazacak havalı bir şey de bulamadı. @charles_bourbaki

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.