5. Quake 3: Arena
Quake 3’e toz kondurtmayız. Bu kadar, nokta, kondurtmayız işte. Quake 3’ün haritaları ve silahları bambaşkaydı. Diğer Quake’lerin aksine sadece multiplayer’a yoğunlaşmıştı ve aman Allah’ım, bir multiplayer odaklı oyun bundan daha güzel yapılamazdı. Bugüne bugün hâlâ turnuvalarda kendine yer bulur; arkadaş ortamlarında “indirip oynasak mı?” diye bir kaş göz çaktırır Quake 3: Arena. Bunun sebebi de temelinde saf, tertemiz eğlence bulunmasıdır. Kontroller kusursuzdur, haritalar mükemmeldir, silahlar ise unutulmazdır…
4. Battlefield 2
DICE Battlefield 1942’den sonra, Battlefield Vietnam’ı çıkartınca “Tamam” demiştik, bu serinin olayı bu, belli ki tarihi savaşlar arasında gezinip duracak. Sonra bir anda, karşımıza Battlefield 2 ile çıktılar. Daha önce hiç görmediğimiz bir takım oyununa sebebiyet veriyordu Battlefield 2. Ve bunu daha önce hiç görmediğimiz kadar kalabalık multiplayer haritalarla yapıyordu. PC’de oynayıp, 64 kişilik haritaları tecrübe ettiniz mi bilmiyorum; ama edenlerin unutamadığı en az iki tecrübe yaşadıklarına kalıbımı basarım. O kadar çok “OHA NE OLDU BAKSANA” anı yaşıyordunuz ki, şaka gibiydi..
3. BioShock
Ken Levine, birinci kişi perspektifiyle hikaye anlatmanın sadece kitabını yazmadı. Levine, bakış açısını şahsa sabitleyerek bir öykü deneyimletmenin sekiz ciltlik ansiklopedisini bastı, yayınladı; tek cilt olarak ikinci baskıya gitti ve o ansiklopediyle ödül aldı. System Shock ile başlayan yolculuğu onu System Shock 2’ye getirdi. Oradan çıktığı yer ise BioShock’tu. Rapture’a ilk adımınızı atıp, Andrew Ryan’ın artık efsaneleşmiş o ilk cümlelerinizi dinlediğiniz andan itibaren oyun sizi içine çekiyordu. Kaçışınız yoktu. Rapture’da kalmak zorundaydınız.
2. Call of Duty 4: Modern Warfare
Call of Duty 4, listemizin bir numaralı üyesinin mensup olduğu seri janra ne kattıysa aldı ve üzerine inanılması gerçekten zor bir sinematik kalite yerleştirdi. Çoğu kişi Call of Duty oyunlarını “askerliğe özendirmekle” suçlar. Ama ben enimim ki o kişiler hiç Call of Duty 4 oynamadılar. Modern Warfare’in gerçekten harikulade anlatılmış hikayesi, sizi savaşın içine çekiyor ve yoruyordu; özellikle de Amerikan hikayesinin sonunu görüp “ben asker olucam abi!” demek mümkün değildi.. Multiplayer segmenti neredeyse kusursuza yakındı. Yani anlayacağınız, 2015, Inc’ten çıkıp, Infinity Ward’ı kuran ekip; Medal of Honor ile değiştirdikleri FPS janrının yönüne bir defa daha reset atmışlardı. Ama, bir numara olacak kadar büyük bir iş değildi yaptıkları. Zira bir numara, tartışmasız şu oyuna gidecekti:
1. Half-Life 2
5 sene. Tam 5 sene bekletti Half-Life 2 oyuncuları. 2003 senesinde ilk defa gösterildiğinde resmen herkesin dibi düşmüştü. Sonra kodları çalındı ve oyun ertelendi. O inanılmaz Source motoru grafikleri ve açıklanan detaylar insanda delicesine beklentiler yaratmıştı. Şimdi belki hiçbir şey gibi geliyor ama, acı dolu bir sene bekledi insanlar Half-Life 2’yi. Beklediler ve beklentilerini iyice arttırdılar. En sonunda, Half-Life 2 çıkmadan tam önce, hiçbir oyun bu beklentileri karşılayamayacakmış gibi gözüküyordu.
Ama Half-Life 2 karşıladı.
Gravity Gun’ıyla, fizik bazlı bulmacalarıyla, yapılmış belki de en tok vuruş hissiyle kusursuz bir oynanışı vardı. Alyx’iyle, Dog’uyla, Eli’ı, Grigori’siyle unutulmaz karakterlere sahipti. Ravenholm, Nova Prospekt gibi yıllar boyunca konuşulacak bölümler verdi bizlere. Ve bir de, oyun dünyasını kökten değiştirecek Steam’i getirdi yanında. Half-Life 2, bugün hâlâ muhteşem gözüken, oynanışı hâlen eğlenceli bir başyapıt. Bize soracak olursanız, ondan daha iyi bir FPS yapılmadı. Yaparsa, inanıyoruz, bir gün Gaben ve arkadaşları yapacak. O dakikaya kadar, Ravenholm’u tekrar tekrar oynamaya devam etmekten başka çaremiz yok…
2 Comments
competitive açıdan bakarsak 1 numara counter-strike, 2 numara quake olur. gerisinden bir cacık olmaz.
hani doom? ayıp etmişsiniz. 🙂