Göç, her zaman dünyanın en büyük problemlerinden biri oldu; sadece önem sıralamasında bu kadar yükselecek kıvamda gerçekleşmesi yeni bir durum. Burada geçmiş ve günümüzle ilgili bir kıyas yapmamıza gerek yok, durum ortada, göç yirmi ve yirmi birinci yüzyılın en üzerine konuşulan, tartışılan, taraftarlığı yapılan hususlarından biri. Son birkaç yılda, açık ara en yüksek sesle konuşulanı üstelik.
Şu sıralar daha da ciddi bir tonda tartışılıyor, zira dünyanın en çok göç çeken ülkesinin başında dünyanın en büyük göç düşmanı insanı oturuyor. Avrupa’da da durumlar farklı değil. AB liderleri kendi ülkelerinde göç barındırmaktan o kadar sert korkuyorlar ancak bunu yaparken kötücül gözükmemeyi de o kadar istiyorlar ki; yıllardır entegrasyona dair önceden üzerine nefes almadıkları konuları Türkiye ile anlaşmalarda kullanmaya bile okeyler.
Bunun neden olduğunu görmek zor değil. Toplu ve ani göçmen artışı, bir ülke için ekonomik ölüm demek. Avrupa Birliğinin verilerine göre, tüm AB’nin –dönemsel işçiler hesaplandığında– işsizlik oranı yaklaşık %9.8. Yani bütün AB ülkelerindeki %10 istihdam ihtiyacı var. Her on kişiden biri, pazar ekonomisinin akışına sekte vuruyor; alamıyor ve veremiyor, ya da, bunu ciddi değerlendirilecek bir oranda yapamıyor. Bu rakama bir anda ciddi yükleme yapmak, bir ekonomiyi yerle bir edebilir. Ama bunu zaten size anlatmama gerek yok. Türkiye’de yaşayan insanlarsınız.
O yüzden gerçekten, göç karşıtı politikalar geliştirmek abes değil, özünde kötücül de değil. Ama her şeyde olduğu gibi, burada da bir ince ayar çekmek gerekiyor. Bütün göç kötü diye bir şey yok. İspat arıyorsanız, sizi bebekken memleketindeki doğal afet yüzünden annesi ve babası tarafından daha stabil topraklara yollanmış, orada gördüğü değerlerden ilham alıp hayatını kendisine ikinci şans veren bu topraklara hizmete adamış bir adamla tanıştıralım. Doğum adı Kal, evlatlık adı Clark, ama siz onu daha ziyade Superman olarak tanıyorsunuz.
Ha bu arada, benzetmemiz çok abes geldiyse, Superman’in kendileri de Amerika’ya zulümden –spesifik olarak, Rusya’nın zulmünden– kaçarak gelmiş göçmen ailelerin çocukları tarafından yaratıldığını ve ilk hikayelerinde baya sosyal adaletsizliklere karşı kavga verdiğini anımsatalım. Mesele Superman’in orijinini yazmaya geldiğinde, kimsenin ortaya “gezegeni yok olduğu için anası babasının dünyaya yolladığı çocuk” diye bir şey atmasına gerek yoktu. Ama kendileri de o ülkeye, ailelerinin benzer bir düşüncesi sayesinde gelebilmiş iki adam, böyle bir hikaye yazdılar.
Sadece buna dayanarak bir fikir oluşturun demiyorum. Ama belki de, belki de, göçle ilgili bir fikir belirtirken, arada Superman‘i de anmakta fayda vardır.