Harry Potter ilk geldiğinde kendisini Yüzüklerin Efendisi’ne ısınma turu olarak izlemek mümkündü açıkçası. Ama seri üçüncü filmden sonra kulvarında tek başına kaldı. İlk başta daha küçüklere yönelikken, yetişkinlere de hitap etmeye başladı ve kitaplarını okumamış olsam da aklımda yer eden film serilerinden biri olarak hayatımdaki yerini aldı. Seri sona erdikten sonra açılan boşluğu farklı çocuk fantastik kitaplarının uyarlamalarıyla doldurmaya çalışsam da, ne yazık ki tatmin edici bir filme denk gelemedim.
Şimdi o boşluğu doldurmak için yeni bir aday var: Goosebumps. Amerikalı yazar R.L. Stine tarafından yazılan ve spin-off’larla birlikte 181 kitabı bulunan seri şimdi beyazperde de şansını deniyor. Küçük kahramanlarımızın korku filmi canavarlarıyla olan mücadelelerini tema olarak alan kitaplardan farklı olarak film modern trendlere uygun olarak kendisine “young adult” dediğimiz kitleyi hedef almış belli ki.
Filmi radarlarımıza sokan en önemli nokta hiç tartışmasız, geek kalplerimizin tahtında oturmakta olan Jack Black. Zaman zaman daha basit komedilerde yer alsa da metalci kimliğiyle her zaman diğer komedyenlerden sıyrılan Jack Black’in filme yıldız katkısı dışında kendi “tuhaf” enerjisini de ekleyeceği yayınlanan ilk fragmanda dikkat çekiyor zaten. Jack Black’le başrolü paylaşan diğer isimler çeşitli dizilerden tanıyabileceğiniz Dylan Minnette ve “The Giver”dan hatırlayabileceğiniz Odeya Rush.
Kitapları okumadım, dolayısıyla içeriklerini bilmiyorum ama filmimiz R.L. Stine’ı ve onun yazdığı kitapların gerçeğe dönüşmesini konu alıyor. Kısaca özetlemek gerekirse, ana kahramanımız Zach, R.L. Stine’ın (Jack Black) yan evine taşınır, kendisinin onayı olmadan kızıyla arkadaşlık falan eder. Evden gelen gürültüler sebebiyle Stine’ın psikopat baba olduğuna ve kızına şiddet uyguladığına inanan Zach bir arkadaşıyla çaktırmadan eve girer. Bir bakar ki, Goosebumps kitaplarının taslakları var karşısında. Kaza eseri kitaplardan biri açılınca gürültülerin esas sebebi ortaya çıkar. Meğerse, kitaplar açılınca içindeki canavarlar serbest kalmaktadır. Haliyle olaylar gelişir.
Fragman fena durmuyor, özellikle Jack Black’i yine eğlenerek izleyeceğimiz ve kendisinin başarıyla taşıdığı bir film olacağı şeklinde bir izlenim de edinmiş durumdayım. Fakat bu gençlere yönelik fantastik hikayelerin, bu aralar fazlasıyla taktığım klişelere takılı kalıp hayal kırıklığı yarattığına o kadar fazla şahit olduğum ve fragmanda yer yer bunun emarelerini gördüğüm için, üfleyerek yemeyi tercih ediyorum.
Siz ne düşünüyorsunuz sevgili geekler? Karşımızda yeni bir hayal kırıklığı mı, yoksa yeni bir “Harry Potter” mı var?