Gölge oyunu denince hepimizin ilk aklına gelen şey tabii ki Hacivat ve Karagöz’dür. Ancak gölge oyunu, çok geniş coğrafyalarda özellikle de Asya kültüründe sıklıkla rastlayabileceğiniz bir sahne gösterisi. Dolayısıyla Hacivat ve Karagöz dışında da pek çok örneği bulunuyor. Zaman içerisinde kültür alışverişlerinin de katkısıyla gölge oyunları bütün dünyaya yayılıyor, değişiyor ve gelişiyor. İşte bu yazıda, gölge oyunundaki bu değişim ve gelişimin en ilginç örneklerinden biriyle karşınızdayım.
İnternetin derinliklerinde yaptığım araştırmalar sonucu keşfettiğim ve kendilerinden haberdar olan insanların azlığına şaşırdığım bir oluşumdan bahsedeceğim: Anaphoria Gölge Tiyatrosu. Bu adı Avustralya’daki Anaphoria adasından alıyorlar, ben de tiyatro grubundan önce söz konusu ismin geldiği adadan bahsetmek istiyorum. Anaphoria adası nerede diye bir araştırırsanız aslında karşınıza Avustralya’da bir ada falan çıkmıyor. Google Maps, arama yaptığınız zaman önünüze böyle bir konum getirmiyor. Çünkü böyle bir ada gerçekte yok, Anaphoria adası tamamen hayal ürünü. Kraig Grady adında Avustralyalı bir müzisyen, yirmi yıldır böyle kurgusal bir yaşam alanı üzerinde çalışıyor. Anaphoria adında bir adayı; haritasından etnik grubuna, dini ritüellerinden müziğine kadar kurgulamış. Bugün de oluşturduğu “THE AUSTRONESIAN EMBASSY OF ANAPHORIA ISLAND” diye sivil bir büyükelçilik organizasyonuyla da ada hakkında çeşitli bilgiler paylaşıyor. İşte Anaphoria Gölge Tiyatrosu da bu kurgusal adanın kurgusal hikayelerini ve mitolojisini anlatan gölge oyunları sahneleyen bir grup.
Anaphoria Gölge Tiyatrosu, birçok gölge oyununun karışımından meydana gelen bir sahne şovunu insanlara sunuyor. Endonezya, Çin, Türkiye, Yunanistan ve Hindistan’ın gölge oyunu kültürlerini harmanlayarak ortaya kendi gösterilerini çıkarıyorlar. Ayrıca yine Anaphoria adında bir de müzik grupları da mevcut ki bu grup yer yer gölge tiyatrosu ile ortak projeler de çıkarıyor. Kendilerinin sahne gösterilerine veya kayıt altına alınmış herhangi bir içeriğine rastlamanız çok zor ancak Avustralya’da Wollomon bölgesinde sıkça gösteriler yapıyorlar. Şimdiye kadar dünya üzerinde pek çok ünlü sahnede gösteriye ve sanat müzelerinde de sergiye imza atmışlar. Ayrıca elimizdeki bilgi bu kadar sınırlı olmasına rağmen ortaya çıkan gölge oyunu fazlasıyla ilgi çekici.
Anaphoria Gölge Tiyatrosu, birçok gölge oyunu kültürünü bir araya getirdiği için doğal olarak ortaya çok daha zengin bir sahne şovu çıkıyor. Figürlerin, karakterlerin ve sahnenin tasarımı açısından inanılmaz bir çeşitlilik söz konusu. Özellikle kullanılan kuklaların sayısı yüzü geçkin hatta içlerinde bizdekine benzer bir Karagöz karakteri de mevcut. Üstelik yeni kuklalar tasarlamaya da devam ediyorlar. Şimdiye kadar sahneledikleri pek çok oyun mevcut ve her biri de bahsettiğim kurgusal adanın hikayelerini anlatıyor. Sahneledikleri oyunları incelediğinizde diğer gölge oyunlarından farklı olarak ışık kullanımının daha detaylı olduğunu görüyorsunuz. Farklı renkteki ışıkların birlikte kullanımı; figürün sahnedeki görüntüsünü manipüle ediyor ve genel olarak sahnedeki illüzyonun etkisinin artmasına sağlıyor.
Yukarıda gördüğünüz gölge oyunu, bütün bu Anaphoria fikrinin sahibi olan Kraig Grady’nin kendi kanalında paylaştığı bir alıntı ve The Brook of No Return adlı bir oyunlarına ait. İzleyince fark ediyorsunuz ki ortada hem görsel hem duysal bir şölen söz konusu. Birkaç renkte ışığın bir arada kullanılması, ilginç görsel illüzyonlar ve bir yandan çalan hafif ruhani müzik, sizi, çok farklı bir sahne şovu izlediğinize ikna ediyor.
Yine başka bir örnek, Anaphoria’nın The Follies of Dr. Placebo adlı oyunundan bir alıntı. Gördüğünüz gibi bir hikaye anlatmak, karakterler arasındaki diyalogları aktarmaktan çok; tamamen görsel ve duysal sahne şovuna odaklı bir gölge oyunu var ortada. Ayrıca müzik konusunda da yine müzisyen Kraig Grady’nin kendi modifiye ettiği mikrotonal bir takım entrümanlar kullanılıyor ki bu da sahnedeki şovu güçlendiren bir unsur.
Bu konseptin bütünüyle bu kadar ilgi çekici olmasına sebep olan şey nedir diye düşündüğümde de, baştan aşağı bir kurgu olan bu Anaphoria hikayesi geliyor aklıma. Yani düşünsenize, hayatınızın yirmi yılını hayali bir adaya, ırka ve o dünyayı anlatan müziklere, gölge oyunlarına adıyorsunuz. Üstüne durmuyor, bu kurgusal dünya üstüne internet siteleri, sosyal medya sayfaları açıyor ve çeşitli topluluklarda söz alıyorsunuz. İnsan sorgulamadan edemiyor; bu nasıl bir tutku, nasıl bir inanç yahu? Ayrıca böylesi ilginç bir kurgudan çok az insanın haberdar olduğunu fark edince epey şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Yazılan makaleler, yayınlanan videolar çok ama çok az bir kitle tarafından fark edilmiş.
Bu yazıda böylesi az bilinen bir oluşumdan bahsettiğim için çok mutluyum doğrusu. Elbette bu benim kendime görev biçtiğim bir şey değil. Daha çok, hani internette bir şey keşfedersiniz ve o an bunu keşfeden az sayıda insandan biri olduğunuzu anlarsınız; sonra da başkalarıyla paylaşmak ve bu keşif duygusunu birlikte yaşamak istersiniz ya, işte benim ki de öyle bir şey. Peki siz bu gölge oyunu grubunu ve Anaphoria fikrini nasıl buldunuz?