Hollywood’un uyarlamalara boğulması ve özellikle de birkaç on yılda bir, bazen animasyon bazen live-action olarak yeniden sinemaya uyarlanan masalların filmlerini düşündüğümde, bu kadar yeni materyale hasret kaldığımız ve her şeyin bir şekilde bir öncekinin kopyası olmasına alıştığımız zamanlarda, Pinokyo’nun bu durumdan henüz nasiplenmemesini içten içe hep garip bulmuştum. Paylaşacağım haberle alakalı değil fakat keşke bulmasaymışım çünkü Pinokyo’nun hem stop-motion hem müzikal bir filmi, Netflix’e gelmekte. Bu filmi hayata geçirmeyi uzun yıllardır isteyen Guillermo del Toro’nun yöneteceği filmde yer alacak olan isimler de belli olmuş durumda. Yani, başka bir şeyi bu kadar sık düşünseymişim o gerçek olacakmış ama hakkımı Pinokyo’ya harcamış oldum.
Filmin ismi doğrudan Pinokyo olduğu için söylemeye gerek var mıdır bilmiyorum ama zaman değişti, belki küçükken Pinokyo dinleyerek büyümemiş olanlar vardır diyerek yine söyleyelim; film, Carlo Collodi’nin yalan söyleyince burnu uzayan tahta çocuğu Pinokyo’nun hikâyesini anlatacak. En sonunda ise onun, kendisini hasretle ve özveriyle oyan babasının dileğiyle kandan candan bir çocuğa dönüşmesini göreceğiz elbette. Fakat burada masal tarzındaki uyarlamalarından farklı olarak yönetmen del Toro, bizi, Mussolini’nin İtalyasına götürecek. Yine de Pinokyo’nun özünde olan itaat, sevgi ve hayatta olmanın anlamına yönelik mesajların kaçmayacağını umuyorum.
Filmde Pinokyo rolünü, Gregory Mann üstlenecek; kendisine, severek hatırladığımız Jiminy Cricket rolüyle her zamanın favorisi Ewan McGregor eşlik edecek. Pek popüler bir görüş olmayabilir ama bence hikâyenin asıl kahramanı olan Gepetto’ya ise David Bradley hayat verecek. Tabii bunlar sayılması gereken ilk isimlerdi o yüzden bir nefeste onları saymış bulundum. Filmde ayrıca – burada birkaç küçük ritmli vuruş alabilirim- Tilda Swinton, Cate Blanchett, Ron Perlman, Christoph Waltz ve son zamanlarda pek çok yapımda kendilerini izlediğimiz isim de sesleriyle yer alıyor olacak.
Yönetmen, film ile ilgili olarak, şurada küçük bir isyanla anlattığımız üzere bu projeyi uzun zamandır planladığını, Netflix’in dahil olmasıyla da sonunda hayata geçirebileceğini söylüyor ve bu isimleri kadroya katabilmek için bayağı bir zaman harcadığını dile getiriyor. Malumunuz, seslendirme kadrosundaki çoğu isimle daha önce de çalışmıştı. Söz konusu süreçte Netflix’in de kendilerine destekçi olarak omuz attığını belirtiyor, bunun ne derecede iyi bir şey sayılabileceğini bilmiyorum. Fakat kendisinin hayalindeki bu projeye bir türlü destek çıkacak stüdyo bulamamasının ardından Netflix’in adeta bir kurtarıcı gibi yetişmesi, yıllar sonrasında da olsa bizler için güzel oldu.
Neticesinde yönetmen, filme tutkuyla yaklaştığını ve klasik bir hikâyeyi yeni bir şekilde ele almak niyetinde olduğunu söylüyor, daha destekçi bulamadan yani filmi çekip çekmeyeceği bile belli olmadan kuklaları, tasarımları filan hazırlamış. Hatta ileri gidip kendi yazdığı senaryoyu, Frankenstein ile de benzeterek tarif ediyor ve açıkçası bu beni mutlu ediyor. Öyle ya, en sevdiklerimizden bile olsa, özgün hallerinden yumuşatılmış, her örnekte olmasa bile çoğunlukla beyaz adamın yaşamına uydurulmuş ve artık çekiştirilmekten her bir yöne ayrıca sünmüş aynı hikâyeleri, aynı şekilde izlemekten hepimiz yorulduk. Ayrıca Frankenstein ile Pinokyo arasındaki benzerlikleri ele alabilmek, bu zamana kadar perdede görmediğimiz bir hikâyenin de aracısı olabilir.
Filmin yapımı, geçtiğimiz sonbaharda Portland’da başlamıştı fakat salgın sebebiyle birçok diğeri gibi kesintiye uğramıştı. Şimdi kadro da açıklandığına göre süreç ilerliyor demektir. Kesin yayın tarihi ise henüz belirli değil, 2021’de deniyor. Bakalım, bu çok da aileye uygun olmayan Pinokyo uyarlaması nasıl olacak?