Komplo teorilerinden farklı açılarla bahsettik. Korku ögesi olarak kullanılışından ve bizde uyandırdığı hissiyattan bahsederek açtığım bu konuyu tam tersi ile kapatmak istiyorum, bu sefer en garip ve en komik komplo teorilerini konuşalım. Ne de olsa komplo teorisi dendi mi bir noktada gülmek kaçınılmaz. İnsanların akıl tutulması yaşamasını izlemek her zaman kahkaha koparıyor bizden. Toplu basiret bağlanmalarını izleyip gülmek, bir yandan da ders çıkarmak çok insani bir özellik.
Düünya’nın düz olduğuna dair iddialar kadar saçma olsa dahi daha az duyulmuş teoriler de var. Ya da aynı saçmalıkta olup interneti günlerce çalkalamış teoriler. Önden buyurun Robert De Niro neler yapıyormuş, Ay var mıymış, hava limanlarında ne dolaplar dönüyormuş, insanlar hangi alakasız fikirlere kapılabiliyormuş kendiniz görün.
Malala Yusufzai
Malala’yı mutlaka internette ya da televizyonda görmüşsünüzdür. Kendisi bir insan hakları aktivisti. Taliban’ın tahakkümü altında yaşamın nasıl olduğu ile ilgili bloglarıyla başladı her şey. Sonra Taliban tarafından vuruldu, çok ciddi bir tedavi sürecinden sonra ise zihinsel fonksiyonlarını geri kazandı. Aslında oldukça ciddi ve ilham verici bir hikâyesi var. Ama biz komplo kısmına geçelim.
İlk önce Malala’ya ajan yaftası yapıştırılıyor. Sonra yerel bir gazetede “Tabii tabii, kız ajanmış, aslında Polonyalıymış, onu vuran örgüt üyesi de kılık değiştirmiş Robert De Niro’ymuş değil mi?” gibi satirik bir yazı çıkıyor. Yazı tamamen dalga amaçlı olmasına rağmen insanlar yine de inanıyor. Yine de…
Bu konuda denilebilecek pek bir şey yok ki, insanların inanma gücünü asla hafife almamamız gerekiyor.
Ay
Sıradaki komplo teorisi eğer Sokka ya da Amiral Zhao değilseniz sizi çok da ilgilendirmiyor muhtemelen. Amerika’nın Ay’a ayak basmadığı ile ilgili komplo teorilerini zaten kesin duymuşsunuzdur. Bir de tabii, direkt olarak Ay’ın varlığını inkar edenler var. Dünya’nın uydusu olmadığını söylüyorlar. Bazıları Ay’ın görsel olarak projekte edildiğini iddia ediyor ve her gece çıkıp Ay’ı gözlüyor. Yani, bize de tek bir soru sormak düşüyor: Neden?
Denver Havalimanı
Havalimanları komplo teorileri olmadan da yeterince korkunç yerlerdir ama Denver Havalimanı’na gelince durum biraz ilginçleşiyor. Yeraltındaki gizli tünellerden Nazi örgütlerine bu havalimanında bulamayacağınız şey yok gibi. Tabii internete kalırsa. İllüminati’nin ana karargahı, Yeni Dünya Düzeni tarafından kurulmuş bir yer falan filan, liste uzuyor.
En azından, diyorum ben de, Newark Havalimanı’ndan farklı olarak cehennemin giriş kapısı değil, Doctor Strange’ten kesinlikle daha şanslıyız.
Hitler
Yani Hitler’i burada görmek pek şaşırtıcı değil. Propaganda ve komplo teorileri çoğu zaman tarihte el ele kol kola yürümüştür. Alman halkının kafasında nefretle bir Yahudi stereotipi yaratmak, yalanları yeterince tekrarlayarak gerçek etmek filan, anladınız siz. Ama Hitler’i komplonun öznesi olarak görmek biraz şaşırtıcı işte.
İlk teoriler Hitler’in 1945’te kendini öldürmediği üzerine kurulu. İşler Man in the High Castle’a gidiyor, demedi demeyin. Ama bu çok uçuk bir teori bile değil şimdi, oldukça da popüler. Teorinin devamını okuyunca buna tamam ya, çok garip değil diyorum. Çünkü devamında işler çığırından çıkıyor. Tabii ki her komplo teorisi gibi. Komplo teorilerine kolektif sanat diyebilir miyiz?
Bazıları Hitler hem ölmedi hem de 11 Eylül gibi felaketlerin arkasındaydı diyorlar. Adam on yıllarca yaşamış, bir de ajanlık yapmış, Amerika’ya karşı komplolar kurmuş diyorlar. Yani işte. Peki.
COVID-19
Gelelim bizi en çok etkileyen, insanların suratına maske fırlatma isteği doğuran teorilere. Yani soruyorum size, maske takmak ve insanlarla yüz göz olmamak nasıl bu kadar zor olabilir? Bir de bu bencillikleri uğruna yalanlar üretip onlara inanmaları, sinir katsayımızı tavana fırlatmaya yeterli sanıyorum ki.
Farklı sebzelerin hastalığı engellemesinden tutun Disney+’ın ya da Netflix’in para kazanmak için virüsü salmasına kadar her türlü teori var. Vodkayı el dezenfektanı olarak kullanmaktan iklim değişikliğin durdurmak için Covid-19’un arkasında Greta Thunberg’ün olmasına kadar, insanların hayal gücü çok geniş. Yani hayal etsenize şu kızın odasında oturup “Hmm, küresel çapta sosyal ve ekonomik hayatı etkileyecek bir virüs tasarlayalım da fabrikalar biraz paydos etsin, dünyaya faydamız dokunsun.” diye düşündüğünü.
Siz lütfen bilimi ve güvenilir kaynakları dinleyin, maskenizi ve mesafenizi unutmayın.
Su
Suyun içindeki kimyasallar insanları ve -burası önemli- kurbağaları eşcinsel yapıyormuş. Bu konu hakkında yorum yapmak istemiyorum.
Tamam, çenemi tutamayacağım. Aslında konunun floridasyona benzediğini ve General Jack D. Ripper karakterinin de benzer endişeleri taşıdığını söyleyebiliriz. Yani, su, korkunç bir düşmanın bize saldırmak için kullanacağı büyük bir silah ve her komplo teorisi de görünmez ve şeytani bir düşmana karşı birleştirmiyor mu bizi? O düşman da işimize geldiğince değişiyor, değil mi?
Wayfair
Bu, teorilerin en yenisi aslında, Türkiye’de de çok konuşuldu ve Trendyol’un konuda bir açıklama yapmasına sebep oldu. Bu çok ciddi bir konu olduğu için dalga filan geçmeyeceğim. Bir dekorasyon mağazası olan Wayfair’in insan kaçakçılığı yaptığı skandalıyla başladı her şey. ABD’de popülerleştiği kadar Türkiye’de de önü alınamadı sonra bu teorinin. Twitter’da Wayfair kelimesinin Amerika’dan sonra en çok kullanıldığı ülkeydik o dönem.
Ben sosyal medya aktivizmini hafife alan biri değilim ama dezenformasyona da sonuna kadar karşıyım. Dünya’da böyle şeyler olmuyor demiyorum, ama en olmadık yerlere bakarak kendini kahraman ilan etme çabasını çok tatsız bir hareket olarak görüyorum. Ciddin bir soruna karşı birleşeceksek birleşelim, yoksa yel değirmenlerini düelloya davet etmeyi hiç mantıklı bulmuyorum.
Her anlamda inanılmaz teoriler konusunda benden bu kadar. Eh, sanırım yanlış bilgilerin yayılma hızını, bir de insanların onlara inanma becerisini küçümsememek gerekiyor. Ben de size bol bol ikinci hatta üçüncü, bağımsız kaynak araştırmalı günler diliyorum ve ekliyorum: sizin duyduğunuz inanılmaz saçma teoriler var mıdır?
