Bazı günler, kendinizi koyvermek, şöyle rahatlayıp, ayakları uzatıp, eğlenceli bir film izlemek istersiniz. Ama her güne de her film gitmez. Bazı günlerin kendilerine has bir önemleri vardır; örneğin, Ekim ayının son gününde, yapraklar dökülüp, hava soğuyup, ağaçlar ürkütücü bir şekilde pencerenin öte tarafından sizi seyrederken korku filmi seyretmek icap eder, ya da herhangi bir yılın son akşamı insanın içerisini umutla dolduracak yılbaşı filmleri izlenir. Nedendir bilinmez, bugünün de anlam ve önemine şu aşağıdaki 8 filmin hizmet ettiğini düşünüyoruz. Bugün açıp bu eğlenceli komedilerden herhangi birini izleyebilirsiniz. Ne diyorlar internetin bazı köşelerinde? Hah: Kopmak garanti!
Buyurun efendim!
8. Saving Grace
Şimdilerde The Late Late Show’daki koltuğu tartışılan Craig Ferguson’ın vakti zamanında gayet umut vaat eden bir sinemacılık kariyeri vardı. Saving Grace de bu kariyerin belki de en tepe noktasıydı. Sonradan sinemacılıktan sıkılıp atılmaya karar verdiği yazarlık kariyeri zaten ne derece kaliteli bir kaleme sahip olduğunu kanıtlamıştı ama Saving Grace ile yarattığı hikayenin naifliği de 2000 yılında bunun ipuçlarını vermekteydi. Ferguson’ın filmi çok tatlı, küçük bir hikayeyi anlatıyor ama yer yer çok altı dolu mesajları da var. Eğlencesi ise bol!
7. Jay and Silent Bob Strike Back
Kevin Smith’in nevi şahsına münhasır film evreninin temel karakterleri Jay ve Silent Bob’un kendi sinema filmlerini beğenmeyen çoktur. Bize sorarsanız halt ediyorlar. Kevin Smith’in filmleri kendilerini seneler içerisinde hiç bozmadılar ve her zaman bir yandan boş kafa eğlencesi olup, bir yandan da hayat ve genel gidişat üzerine büyük laflar söyleyebilen yapımlar olarak çıktılar karşımıza. Allah için Jay and Silent Bob Strike Back’in cephaneliğinde pek de büyük laf yoktu, ama eğlencesi tam dozunda, modu tam yerindeydi.
6. Harold & Kumar Go to White Castle
İnsanlar Neil Patrick Harris muhteşemliğini How I Met Your Mother ile fark etmiş olabilirler ama 90’larda popüler bir çocuk yıldızı olan Harris, yetişkinliğe ilk adımını bize göre Harold & Kumar’da atmıştı. Harold & Kumar çok büyük vaatleri olan bir film hiçbir zaman olmadı. Biraz Salak & Avanak tuzu vardı, üzerine de bir tutam yol filmi baharatı eklenmişti. Bu filmde önemli olan John Cho ve Kal Penn’in muhteşem kimyalarıydı. Hakikaten bu iki adamın kanka olduğuna inanıyor, siz de onların kankası olmak istiyordunuz. Bir de Neil Patrick Harris’e çok gülüyordunuz hakikaten ya!
5. Friday
90’lar Ice Cube olmak için iyi zamanlardı. N.W.A. ile birlikte 80’lerin sonunda yakaladığı başarının ardından Kaliforniya’lı rapçi ilk solo albümünü 1990’da çıkarmış, bir sene sonra da John Singleton’ın çete başyapıtı Boyz n the Hood’da oynamıştı. Sonradan San Andreas’ı da etkileyecek olan Boyz n the Hood onun ciddi tarafını yansıtıyordu, eyvallah, ama komedi de yapabileceğini Friday göstermişti. Mütevazı bir film olmasına rağmen Friday sonrasında iki devam filmi, bir de çizgi filme ilham kaynağı oldu. Harold & Kumar gibi Friday de baş rol oyuncularının (Ice Cube ile birlikte Chris Tucker) kimyalarına çok bel bağlıyordu, iyi de yapıyordu.
4. Dazed and Confused
Tutup bu kadroyu bugün bir araya getirmeye çalışsanız, muhtemelen bütçeniz boyunuzu aşar. Fakat o zamanlar saydığımız isimlerin hemen hemen hepsi “umut vaat eden yıldızlar” kategorisindeydi. Rory Cochrane, Adam Goldberg, Matthew McConaughey, Parker Posey, Milla Jovovich ve Ben Affleck. Richard Linklater’ın komedisi Amerikan sinemasının pek bir hastası olduğu “yaşı gelme” filmlerinin mükemmel bir örneğiydi. Yıllar sonra Quentin Tarantino tarafından “Gelmiş geçmiş en iyi 10. film” seçildi, pek çok dergi, site, kurum ve kuruluş da kendisini tüm zamanların en iyi lise filmleri arasında gösterdi. Vallahi de haklı övgülerdi bunlar…
3. Pineapple Express
Geçen senenin felaket filmi This is the End ile tırmanan, Bound 3 videosuyla zirve yapan James Franco – Seth Rogen aşkı işte bu filmle başladı. Amerikan komedi sinemasını tekeline almış gözüken Judd Apatow’ın elinden çıkma, Seth Rogen ve Evan Goldberg’in yazdığı filmin kadrosu hakikaten mükemmeldi. Tek bir oyuncu bile rolüne yanlış seçilmiş olmaz mı? Yönetmen David Gordon Green ve yapımcı Judd Apatow resmen ince eleyip sık dokumuşlardı filmin karakterlerini canlandıracak aktörleri için. James Franco’nun karakteri üzerinden hafifçe çaktıkları True Romance selamına da defalarca saygılar hâliyle…
2. Up in Smoke
Gelin biraz zaman makinesini çalıştırıp, 70’lerin sonlarına gidelim. Amerika çiçek çocukların etkisinden yeni yeni çıkmaya başlamış, neon renklerin, plastik hakimiyetinin ve vatkaların emrine girmek üzere. Tam o sırada, 15 Eylül 1978’de bir film yayınlanıyor. 85 dakikalık, nereden baksanız kısa bir film. Zaten çok büyük bir bütçesi de yok. Reklam kampanyası da çok yapılmıyor. Fakat film öyle bir patlıyor ki, seneyi 1978’in en fazla gişe hasılatı getiren 15. filmi olarak kapatıyor. Ondan sonra Amerika yeni bir komedi ikilisinin doğuşuna tanık oluyor: Cheech & Chong. Yani anlayacağınız, Harold ve Kumar’ların, Dale ve Saul’ların, Jay ve Silent Bob’ların atası bu filmde yatıyor.
1. The Big Lebowski
Büyük adamlar, şu Coen biraderler. İnanılmaz derin, inanılmaz kompleks bir tarzları var. Görsel dilleri gerçekten muazzam sonuçlar ortaya çıkartıyor. Hani bir dolabın içerisin çekseler iki saat, kartpostalmışçasına seyredersin. Ama bu denli yetenekli olan diğer sinemacılar gibi devamlı ciddiyetle meşgul olmuyorlar. Arada komediye de el atıyorlar ki, attıkları zaman ayağa kalkıp selama duruyorsun resmen. Çünkü yaptılar mı, Big Lebowski gibisini yapıyorlar. Kadro zaten muhteşem: Bridges, Goodman, Moore, Buscemi, Turturro… Bunun üzerine efsanevi olmuş diyaloglar (That’s like… your opinion, man), unutulmaz lokasyonlar ve muhteşem bir mizah anlayışı koyunca işte tadından yenmeyen kült bir klasik çıkıyor ortaya. Onun adı Dude! His dudeness!
