Farkındayım çok büyük bir laf ettiğimin. Ama oraya “on yıl” diye yazarken, boşa konuşmadığımı, bu titre pay çıkmayı isteyebilecek dev event’leri, unutulmaz serileri atladığımı düşünmeyin. Evet, arada Bendis’in Ultimate Spider-Man serisi var, DeConnick’in Captain Marvel serisi var, ben çok haz etmesem de seveni çok fazla olan Hickman’ın Avengers hikayeleri var, Spider-Verse var, Civil War var, tonla sağlam X-Men hikayesi var… Var oğlu var. Bunlar da muhteşem hikayeler, hiç yanlış anlamayın.
Ama Hawkeye bir başka.
Uzun zamandır Hawkeye’dan söz etmek için bir yer arıyordum. Aslında ediyordum da buradaki yazıların içerisinde. Ne zaman Matt Fraction ya da David Aja‘nın adı geçse illa ki bir yerden bağlıyordum konuyu Hawkeye’a. Sizden de “E abi lafını açıyorsun, bari adam gibi uzun uzun anlat” diyenler oluyordu, ama ben doğru zamanı bekliyordum. Marmara Çizgi‘den basın bülteni gelince ve kendilerinin bu hafta Hawkeye’ın ilk cildini basacaklarını öğrenince, “tamam” dedim, “artık vakti geldi”.
Öncelikle, nedir bu Hawkeye’ı bu kadar iyi yapan? Aslında her çizgi roman için vereceğiniz cevap, burada da geçerli. Arkasında bir deha var. Bu kadar basit. Serinin yazarı Matt Fraction‘ın kalemini daha önce Sex Criminals’ı överken bol bol şekere bulamıştık zaten. Fraction’ın aynı anda hem kayıtsız ve iğneleyici, hem de gerçek ve samimi olmayı başarabilen bir tarzı var. Kendi karakterleri sık sık kendileriyle dalga geçiyorlar ama, bunu yaparken bir yandan da size dev kusurlarını da çok çıplak bir şekilde açık ediyorlar. Her monolog, çok eğlenceli ve sarkastik bir itiraf sekansı gibi.
Bu da David Aja ile Javier Pulido‘nun elinde çok güzel can buluyor. Seride aslan payı Aja’ya ait elbette, Daha önce Fraction ile yine çok başarılı Iron Fist serisini yürüten Aja, Fraction ile harikalar yaratıyor resmen. Hafif bulanık, hafif şehirli tarzı, Hawkeye’ın bir Avenger değilken yaptıklarına çok yakışıyor. Seriye arada dahil olan Javier Pulido için de aynısını söylemek mümkün, onun tarzı görece daha kahramanca, bir tık daha Altın Çağ, ama yine de iş görüyor. Bu noktada bir de seriyi renklendiren Matt Hollingsworth’e dev bir selam çakmak gerekiyor. Kullandığı lila ağırlıklı pastel şema, gerçekten de inanılmaz.
Hawkeye bu meziyetli insanların bir araya gelip, Clint Barton’ın bir Avenger olmadığı zamanda yaptıklarına odaklanıyor. Bu bağlamda ne dev bir Marvel bilgisi gerektiriyor, ne de güncel çizgi romanların takibini. Eğer sadece MCU bilgisiyle yürüyecekseniz, bir tek Kate Bishop‘ın varlığına hakim olmanız gerek. O da bu cilde alınmış Young Avengers Presents sayısı sağ olsun, çabuk hallolacak bir şey. Şahsi tavsiyemdir, sondaki Young Avengers Presents sayısını okuyun ilk önce. Ondan sonra Kate ve Clint arasındaki dinamik, size daha anlamlı gelecektir.
Zira seri ekseriyetle bu dinamik üzerinden yürüyor ve skalasını çok küçük tutuyor. Uzaylılar New York’u falan işgal etmiyor bu hikayede. Kostümlü süper kötüler (hoş, kostümü nasıl tanımladığınıza göre değişir bu tabii) yok, sayılar arasında ilerleyen devasa hikayeler yok, kozmik dinamikler yok. Sadece Clint Barton, Kate Bishop ve bir bina ile onun sakinleri var. Hep bunlar üzerinden şahsi hikayeler anlatılıyor. Özellikle Barton, Fraction’ın ellerinde zeki, komik, kararlı ama hasarlı ve gerçek bir insan hâline geliyor bir anda.
Bunu Fraction, Aja ikilisi, Barton’ın iç monologlarına inanılmaz bir ehemmiyet yükleyerek yapıyor. Hikayeler çoğunlukla anakronolojik anlatılıyorlar, arada her şeyi birbirine bağlayan şey, Barton’ın iç monologları. Bunlar da inanılmaz komik, eğlenceli ve akılda kalıcılar. Bu noktada hem panel yerleşimi, hem de kutuların panelle etkileşimi gerçekten şahane, üzerine muazzam düşünülmüş şeyler. Henüz Marmara Çizgi’nin bastığı ciltte yok ama, özellikle ilerleyen serilerde çok daha dahiyane bir hâle geliyor bu işler.
Hazır kelimelere geçtik, o hâlde kritik soruyu da soralım: çeviriler iyi mi? Hem de nasıl! Seriyi çok uzun zaman önce İngilizce okuduğum için, bazı benim gönlümde yer etmiş kalıpların nasıl kullanılacağı felaket önemliydi benim için. Hatta öyle ki, Marmara Çizgi genel yayın yönetmeni ve çevirmeni İlke Keskin’e sayı elime ulaşmadan sordum “Bro”‘yu nasıl çevirdiklerini. Komik duruyor, farkındayım ama, baya önemliydi bu be! Sonuçta ortada “bro, bro” diye dolaşan ve bundan mizah çıkartılan ciddi bir karakter güruhu var, bu tip dokunuşlar önemliydi. Bir süredir her mecrada profil açıklamam olarak duran “Okay this… This looks bad” cümlesine değinmiyorum bile!
Siz de elinize alınca göreceksiniz zaten, bunların hepsi çok güzel çevirilmiş. Kelime oyunları ve Fraction’ın komik ses efektleri de muazzam oturtulmuş işin içine. Okurken “daha iyi olabilirdi sanki?” dediğim birkaç, çok ufak yer takıldı gözüme sadece, ama inanın onları da bu yazının başına oturana kadar unutmuştum bile. O yüzden, şahsi önerimdir, Geekyapar resmi sevgi kelebeği damgasını üzerine yapıştırıyorum iç rahatlığıyla. Hawkeye‘ın ilk cildi, Bir Silah Olarak Yaşamım, kesinlikle alınmalı ve okunmalıdır. Şart!
3 Comments
Çok merak ettim, alalım. 🙂
Hawkeye: My Life as A Weapon’ın olabilecek en uygun zamanda piyasaya sürüldüğü kanaatindeyim. AoU’da Hawkeye’ın biraz daha comicbook olan yanını beyazperdede görme fırsatına eriştik ki bu da Hawkeye’ı oldukça etkisiz konumda olduğunu düşünen ve nasıl olupta hala World’s Mightiest Heroes arasında hayatta kalabildiğine şaşıran hatrı sayılır ölçüde olan büyük kitleyi aydınlatma açısından atılmış olan önemli bir adımdı. Yabancı kaynaklardan da ÇR hakkında oldukça pozitif eleştiriler gelmeye devam ediyor. ÇR’nı satın alma konusundaki düşünceleri hala zihinlerini kurcalamaya devam eden okuyucular için, Francis Barton hakkında daha detaylı bilgi sahibi olmamıza yardımcı olacak bu oldukça ilgi çekici ÇR’nin fiyatı hakkında bilgilendirme yapabilir misiniz?
En uygun kargo hizmetine sahip olan Kitapyurdu’nda şu an yok. Babil.com’da ise şu an enpara hesabınız varsa %50 indirimle alabilirsiniz (kampanya yaz boyunca devam edecekmiş) ben oradan verdim siparişi 🙂
http://www.babil.com/urunler/1504466/hawkeye-1–bir-silah-olarak-yasamim-815477