Kitap okuma alışkanlığı genel olarak çocuk yaşlarda kazanılan ve ilginizi çeken şeylerin yazıya dökülmesi ile yepyeni dünyalara dalmanıza yardımcı olan bir yetenektir. Evet, yetenektir. Özellikle bizim gibi okuma oranının görece düşük olduğu ülkelerde okumak, anlamak, yazmak ve yorumlamak maalesef yetenek olarak kabul görebilir. Dışarı çıkıp bunu anlamak çok daha basit, toplum olarak hemen her şeye, evet gerçekten her şeye, dair bir fikrimiz var. Bilmek konusunda ise büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Benim bu yazıda yapmak istediğim şey toplumu ve cahil kalma ısrarını eleştirmek değil, amacım bana kitap okuma alışkanlığını kazandıran birinden, bir yazardan bahsetmek: Jules Gabriel Verne!
Jules Verne, her ne kadar bir topla mermi gibi Ay’a seyahat etmenin mümkün olabileceğini yazmış olsa da bilim-kurgu türünün öncülerinden biri olarak görülür. Yazarlığının yanında büyük bir gezgindir, hatta Osmanlı topraklarını ziyaret ettiği ve bu ziyaretini İnatçı Keraban kitabı ile ortaya çıkardığı söylenir. Bu henüz (!) doğrulanmış bir olay değil maalesef -bir efsaneden öteye bile gidemedi.
Çocukluk yıllarında avukat babası Pierre Verne tarafından “avukat” olması için yetiştirilmeye çalışılmış ve hukuk okumak için üniversite çağında Paris’e gitmiştir. Coğrafya, keşfetmek ve seyahat üzerine olan tutkusu sayesinde Nantes Limanı’na gelen gemilerden birine tayfa olmaya çalışmış ve babası tarafından yakalanıp engellenmiştir. Hukuk diplomasını kısa sürede almış ve babasının mesleğini devam ettirmeye başlamıştır, ama edebiyata olan ilgisi ile kendine bir edebiyat çevresi edinmiştir. Paris’te tanıştığı Victor Hugo ve Alexandre Dumas’nın da etkisi ile şiirler ve tiyatro oyunları yazmaya başlaması, babasını kızdırmış ve babasının para desteğini kesmesine sebep olmuştur. Jules Verne hayatını devam ettirmek için bu noktadan sonra “tam anlamıyla” yazmaya başlamıştır.
Jules Verne’in hayatını okumaya, hakkında belgeseller izlemeye lise yıllarımda başladım. İnatçılığı, keşfetmeye olan ilgisi ve hayalperestliği bana ve sonra fark ettim ki birçok çocuğa ilham oldu. Jules Verne bir süre hayatını tiyatro, operet ve dergilere yazdığı kısa hikayelerle devam ettirdi. Edgar Allan Poe eserleri ve Fransız seyyah Jacques Arago ile tanışması onun “Fransa’dan başka dünyalar da var!” demesine sebep oldu ve ilk kitabı için çalışmaya, teknik bilgiler edinmeye başladı. Avrupa için o dönemler Afrika keşfedilmeye mümkün ve merak konusu olan bir yerdi. Fransız fotoğrafçı Nadar ile tanışıp, onun yapmaya çalıştığı sıcak hava balonu hakkında bilgiler edinip bunu hayal dünyasında genişletti ve ilk macera kitabını yazdı; Balonla Beş Hafta.
Kitapla ve kendisi ile tanıştığım ilkokul okuma saatimde, balon yolculuğu öncesi hazırlığı ve yolculuk sırasında oluşan maceraları ile aklımı kaçıracak gibi olmuştum! Sekiz yaşında bir çocuk için, ki bu çocuk uçak-helikopter gibi araçları da biliyor, balonla yolculuk adıyla bile büyük bir olaydı. İlkokulda Ömer Seyfettin’in Diyet’ini okumaya çalışan bir nesil için Jules Verne çölde vaha, 90+’da gelen galibiyet golü gibiydi.
Verne, Balonla Beş Hafta kitabı ile tek bana değil, İngilizlere de ilham oldu. Kitapta çizdiği güzergâh ve balon şemalarını örnek alan İngilizler, benzer bir seyahati gerçekten yapmak için araştırmalara başladı ve rotayı takip edip kitaptakine benzer insan hikâyeleri olduğunu gördüler. Denizler Altında 20.000 Fersah kitabı ile denizaltı yapımına da ilham oldu. Başlarda karamsar bir gelecek gören ve çoğunlukla distopyalar yazan Verne’in bazı kitapları yayımcı Hetzel’den geri döndü, o da Hetzel’in istediği şekilde yazmaya ve sadece kendinin tasvir edebileceği şekilde maceralar yazmaya karar verdi. Dünya’nın Merkezine Yolculuk kitabı da tam da bu karar üstüne yazıldı. Hetzel de Jules Verne’nin kitaplarının adını “Olağanüstü Yolculuklar” koydu ve Jules Verne’nin yazdıklarını bir koleksiyon haline getirip tüm dünyada okunmasını sağladı.
Beni en çok etkileyen ve kitaplara olan bakış açımı değiştiren kitabı ise 1971’te basılan 80 Günde Devr-i Alem’dir. Size kitaptan kısaca bahsedeyim: Philles Fogg, İngiltere yaşayan oldukça varlıklı, kesin kuralları olan ve görece geçimsiz, ketum bir adamdır. Fogg, emektar hizmetkarı Foster’ı sıcak suyun derecesini ayarlamadığı için kovar ve yerine ona önerilen Jean Passepartout gelir. Fogg, Londra’da sürekli gittiği kulüpte arkadaşlarının bir hırsızlık olayı ile ilgili konuşmalarına kulak kabartır ve sonunda da tüm serveti üzerine imkânsız bir iddiaya girer: Londra’dan başlayıp Süveyş, Bombay, Kalküta, Hong Kong, Yokohama, San Francisco, New York ve tekrar Londra’ya uzanan bir seyahati 80 günde tamamlayacaktır.
Kitabı ilk olarak orta sonda okumuştum. Son okuduğuma göre daha ince, daha sade bir anlatım vardı ama maceraya ister istemez o kadar dahil olmuştum ki, seyahatin başlangıcına doğru “Dünya Atlası”mı açıp, onlarla beraber rotayı takip etmeye başlamış, internetten gidilen uygarlıklarla ilgili makaleler, hikayeler ve gezi notları okumaya başlamıştım. Kitap sadece macera vermiyordu; merak da uyandırıyordu. Uyandırdığı merak benim hem tarih hem de coğrafya bilgimi geliştirmeme yardımcı oldu ve hatta gelecekteki mesleğimi etkiledi. Küçükken astronot olmak isteyen ve sonra tabii ki ülke gerçeklerine yönelik hayal kuran bir çocuk oldum. Kitabı okuduktan sonra “Turist Rehberliği” hayallerini kurmaya ve hedeflerimi buna yönlendirmeye başladım. Benim çocukluk kahramanım televizyonlarda gördüğüm insanlar değil de Philles Fogg ve Jean Passepartout olmuştu! Ölmeden önce gitmem gereken yerler listesine de kitapta geçen her yer üst sıralarda kendini buldu.
Kitabı tekrar, üniversiteyi bitirdiğimde okudum ve hayallerime olan etkisini gördükçe tebessüm yüzümden hiç eksik olmadı. Gittiğim her turda, gezdiğim her şehirde katılımcı çocuklara Jules Verne ve kitaplarını anlattım; özellikle 80 Günde Devr-i Alem’i anlattım. Umarım bir gün kendi mesleğimde anlattıklarım ve yazdıklarımla ben de insanları düşündürebilir ve etkileyebilirim.
Verne’in Yirminci Yüzyılda Paris adlı romanı yazımından 130 yıl sonra basılabildi. Yayımcısı Hetzel tarafından “kötü bir gelecek” anlattığı ve çocuklar için fazla karamsar olduğu gerekçesi ile reddedilmiş ve yazarın Dünyanın Merkezine Yolculuk romanını yazmasına neden olmuştu. Jules Verne’in eserleri Türkçe’ye ise ilk defa 1870’li yıllarda çevrilirken Harf Devrimi’nden sonra Ferid Namık Hansoy tarafından elliye yakın eseri Türkçe’ye çevrilmiş ve biz okuyuculara kazandırılmıştır.
Jules Verne okuyun, okutun arkadaşlar…