The Beatles’ın 1970 yılındaki dağılışı, dünya müzik tarihindeki en büyük ayrılmalardan biriydi. Grup, neredeyse on yıldır müzik piyasasının, özellikle de Rock’n Roll müzik piyasasının en etkileyici, en iz bırakan ve en popüler olan gruplarından biriydi. Çıkışları gibi inişleri de müziği değiştirmişti. Yarattıkları psychedelic, hareketli ve progresif müzik anlayışı, geri dönülemez bir akımın başlangıcıydı resmen. Fakat grubun son yıllarında yaşanan tartışmalar, onları resmen birbirlerinden yavaş yavaş uzaklaştırmıştı. Dağılışlarından sonra tüm hayranları, içten içe tekrar birleşip müzik yapmalarını istiyorlardı.
İşte bu hava içerisinde, 1976 yılının Ağustos ayında çıkan bir albüm, psychedelic sound’uyla, muhteşem melodileriyle ve tutkulu diyebileceğimiz bir düzenleme ile bir çıkageldi ki, sormayın gitsin! 3:47 EST adındaki bu çıkış albümü, Klaatu adındaki, üç yıllık bir gruba aitti ve bu grubun üyelerinin kim oldukları, o dönemde muammaydı. İşte bu muamma, iyi eleştiriler almasına rağmen piyasada umduğunu bulamayan bu grubun ve albümün kurtarıcısı olacak bir dedikoduyu alevlendirecekti. O dönemlerde The Providence Daily Journal isimli bir gazetede albüm yorumları yapan Steve Smith ismindeki bir eleştirmen, albümün kapak tasarımından etkilenerek dinlemeye karar verdi. Albümdeki şarkıları dinledikçe, kulağına aşina sesler gelmeye başladı. Albümdeki davullar, tıpkı Ringo Starr’ın davulları gibiydiler, keza gitarlar da John Lennon ve George Harrison’ı andırıyordu, vokaller ise Paul McCartney’in vokallerine fazlasıyla benziyordu. Albümde, özellikle Sub-Rosa Subway şarkısı, standart bir The Beatles şarkısı gibiydi.
Elbette bu benzerlik, Smith’in kafasında bir kuşkuyu uyandırmıştı. Bir de, bu yeni grubun da, Capitol Records‘tan, yani The Beatles’ın ABD ve Kanada’daki albümlerini çıkartan plak şirketinden albüm çıkarmış olması, onu bu grup hakkında araştırma yapmaya itti. Capitol’ün yetkilileri de, grubun üyelerinin kendilerini gizli tutmak istediklerini, basına hiçbir fotoğraf, demeç veya röportaj vermediklerini, kişilikleriyle değil, müzikleriyle bilinmek istediklerini özellikle beyan ettiklerini söyleyince, Smith işin potansiyel haber değerini kullanmak için, 13 Şubat 1977 gününde, The Providence Daily Journal gazetesindeki köşesine, “Klaatu Aslında Beatles Mı?” minvalinde bir başlık attı. İddiasına kanıt olarak da, The Beatles’ın Magical Mystery Tour isimli albümünün temasıyla, 3:47 EST albümünün temasının şaşırtıcı biçimde birbirini tutmasını ve Klaatu’nun albümündeki üçüncü şarkı olan Doctor Marvello‘nun, Beatles’ın George Harrison vokalli Blue Jay Way şarkısına benzerliğini özellikle belirtti. Bir de, Klaatu’nun o dönemki menajeri Frank Davies’in albümün içerisinde Mors alfabesiyle şifrelenmiş mesajlar olduğuna ve bazı şarkı sözlerinin gizli mesajlar içerdiğine dair beyanları, işi iyice yokuşa sürmüştü.
Bu ilk haber, o dönemin müzik çevrelerinde muhteşem bir spekülasyon yarattı. Neredeyse her radyo istasyonu, her müzik programı bu yeni albümün ve grubun, eski Beatles üyelerinin, yeni bir isimle geri dönüşü olup olmadığını merak ediyor, şarkılarını çalıyor, canlı canlı inceliyordu. Sırf bu spekülasyon sayesinde olsa bile, 3:47 EST albümü, Billboard 200 listesinde 32 numaraya dek yükseldi. Albümün dışında, Calling Occupants on Interplenatery Craft ve Sub-Rosa Subway şarkıları da listelerde zirveleri gördü. Daha sonrasında, Klaatu isminin, The Day The Earth Stood Still filminden bir karakterden gelmesi ve bu filmden iki yıl önce Ringo Starr’ın Goodnight Vienna albüm kapağının, bu filmdeki bir sahneye birebir benzemesinden komplo teorisine kanıt bulanlar mı dersiniz, 3:47 EST‘nin kapağındaki güneşin, Beatles’ın Here Comes The Sun şarkısına nazire yaptığını iddia edenler mi dersiniz, neler neler denmedi ki…
Elbette tüm bu komplo teorisyenlerini yıkmaya bir akıllı kişi yetti de arttı. Yaklaşık bir yıl sonra, Washington radyo istasyonu WWDC‘nin program direktörü Dwight Douglas, akıllılık edip, ABD Telif Hakları Ofisi’ne bu grubu sorup soruşturdu ve grubun asıl kurucuları olan Terry Draper, Dee Long ve John Willis-Chuck‘a ulaştı. Bu üç Kanadalı müzisyenle yaptığı canlı röportaj, tüm bu gizeme ve komploya bir son verdi. Grubun üyeleri, yaptıkları müziği kendilerinden daha önemli gördükleri için Steve Smith’e röportaj veya materyal vermediklerini, tüm olayın aslında plak şirketinin gazından ibaret olduğunu açık açık anlattılar. Aslında tek istedikleri şey, insanların onları değil, müziklerini değerlendirmeleriydi.
Elbette bu uğurda yarattıkları illüzyon, onlara pahalıya patladı. Gerçeğin ortaya çıkmasıyla beraber, sonradan çıkarttıkları dört albüm, asla ilkinin başarısını yakalayamadı. Fakat o dönemden günümüze dek süregelen, muhteşem bir kemik kitle kazandılar ve bu sayede, bugün bile müzik yapmayı sürdürebiliyorlar. The Beatles’ın açtığı yarayı, kısa bir süre de olsa kapatan bu grubun şu an ilk amacına ulaştığına emin olabiliriz. Eğer buradan yaratıcı geekler olarak bir sonuç çıkarmamız gerekiyorsa, şu iki sonuca kesinlikle varabiliriz:
Bir: Bir iş yaparken, asla sizden daha çok bilinen birisini taklit etmeye kalkışmayın. Özenmek, esinlenmek iyidir, size sağlam temeller verirler, ancak direkt taklit etmek, sizi eninde sonunda rezil eder. İki: Eğer amacınız, işinizi büyük kitlelere ulaştırmak değilse de istediğinizden daha büyük kitlelere oynayın. Zaman içerisinde daha niş kitleler size zaten kendileri gelecektir.
1 Comment
Merhabalar, yazdığınız makale çok hoşuma gitti. Bu konuya benim de çok ilgim var. Sadece sonuç olarak yazdığınız 2 fikrinizin ilkine katılmıyorum.
Ben Klaatu’nun zamanında stüdyoya girdiğinde: “Hadi The Beatles’ın yerine geçelim!” gibi bir şey dediklerini düşünmüyorum. Evet ilk albümleri gerçekten bir Beatles tarzında ama o dönemde o tür şarkılar popüler olduğundan buna yöneldiklerini düşünüyorum. İmite etmiş olabilirler ama kesinlikle albümlerinde kendi tarzlarını ortaya koymuşlar.
Günümüzde nasıl herkes rap/hip-hop/trap tarzı şarkılara yöneldiyse onlar da “rezil” oluyor sizin düşüncenize göre birbirlerini taklit ettikleri için. Açıkçası ben bu bahsettiğim müzik türlerinde bir fark bulmuyorum dinleyici olarak ama bu o sanatçıları kopyacı veya kalitesiz yapmaz. Moda gibi düşünebiliriz aslında. Teşekkürler..