Filmde birbirini tetikleyen olaylarla domino etkisi yaratılmaya çalışılmış ama taşlar yanlış dizilmiş.
Robert Rodriguez’in yönettiği, Ben Affleck’in başrolde olduğu Hypnotic film incelemesi için karşınızdayız. Film, geçtiğimiz hafta vizyona girdi. 12 Mayıs’ta vizyona girmesi gereken film, bir ay ertelenmiş ve üzerine pek de pazarlama çalışması yapılmamıştı. Filmin vizyona girdiği yerlerden gelen olumsuz yorumların, büyük pazarlama hamleleri için frene basmaya sebebiyet verdirdiğini düşünmüştük. Filmi izleyince gördük ki yapılan yorumlar haksız değildi ama filmden kirli bir zevk aldığımız da bir gerçek. Nedeni de alt satırlarda.
Ebeveynlerinizin her pazar kahvaltıda TRT’de gösterilen kovboy filmini açıp zorla size de izlettiği zamanları hatırlıyor musunuz? Küçükken evde tek ekranın ve ekranda tek kanalın olduğu zamanlarda sürekli onları izlemiş ve büyüdüklerinde bu eğlenceden kopamamışlardı. Pazar sabahlarının standart eğlencesi, onlar için kovboy filmi izlemekti. Her filmin belli bir olay örgüsü, sağdık kalınan klişeleri ve belli oranda tahmin edilebilir bir sonu vardı. Robert Rodriguez’in yaptığı da tam olarak bu. 90’larda çekilen ve akşamları televizyonda gösterilen ne kadar aksiyon-gerilim filmi varsa hayranı olduğu belli olan yönetmen, 20 yıl önce akşam 11’den sonra Kanal D’de gösterilen filmlerden tekrar çekmek istemiş.
Hikâye akışı, oyunculuk, senaryo hatta kullanılan renk paletiyle; görüntüler bile 90’lardan veya 2000’lerin başlarında kalma. Gizem ve gerilim unsurları bile şimdi izlediğimiz sürüyle komplike filmin yanında naif kalıyor. Çıkış noktası harika: Hükümet tarafından geliştirilen bir proje ve bu proje dahilinde insanların zihinlerini yönetmek için eğitilen insanlar var. Hipnotik denilen bu insanlar; karşısındakinin gözlerine bakıp onlara birkaç kelime etmek suretiyle onların tüm gerçeklik algılarıyla oynayabiliyorlar. Dedektif Danny Rourke (Ben Affleck) da banka soyguncularını takip etmek için girdiği vakada, kendini bambaşka bir komplonun içinde buluyor. Hipnotiklerin peşine düşen dedektif, bir yandan da 4 yıl önce kendi dikkatsizliği yüzünden gözünün önünde kaçırılan kızına ulaşmaya çalışıyor.
Buradan sonrası spoiler’lı;
Bir buçuk saatlik filmde hikâye defalarca yön değiştiriyor, defalarca twist atıyor. Bunların hiçbiri ne şaşırtıyor ne de kafanızı allak bullak ediyor. Mevzunun nereye varacağı çoğunlukla tahmin edilebilir ya da tahmin bile etmeyeceğiniz kadar lüzumsuz bir yol izliyor. Inception’da ve Doctor Strange’de sonrasında da bir sürü yerde gördüğümüz sokağın, mahallenin bükülmesi gibi sahneler ve buralarda geçen kovalamacalar görüyoruz. Hipnotikler hem sizi kontrol altına alıp istediklerini yaptırabiliyor hem de beyninizi bulandırıp olmayan şeyleri varmış gibi gösterebiliyor. Aralıksız koşuşturmanın ardından dedektif de hipnotiklerin taraf değiştirmiş eski bir üyesi çıkıyor. Hem sisteme çomak sokmak hem de kızını korumak için en başından beri her şeyi planladığını görüyoruz. İşin kötü tarafı bunu Usual Suspect seviyesinde değil de Now You See Me seviyesinde yapıyor olması.
Bir noktadan sonra ortaya çıkan villain’ların; Tutku reklamında oynayan Umpa Lumpa’lara benzemesi, filmin ilk yarım saatinde girdiğiniz tüm ciddiyeti kaçırıyor. Jedi akıl numarası, Charles Xaiver veya Zebediah Killgrave örnekleriyle sevdiğimiz zihin kontrolü konsepti yine de ilgi çekici olmayı başarıyor, sadece daha düşük bir ciddiyet düzeyinde.
Domino taşlarını fragmanda gördük ve filmin içinde de kilit bir kısım oluşturuyordu. Küçük bir darbeyle başlayıp büyük bir sonuç doğuran olaylar silsilesi, en azından filmin yazım sürecinde biraz daha üstüne gidilse 2023’ün en çok kafa açan filmini ortaya çıkarabilecekken açıkça bu yol seçilmemiş ve sürekli Robert Rodriguez’in 90’lar sevdasına oynanmış. Filmi yerden yere vuranlardan değil de akşam patlamış mısırıyla izleyip keyif almamızın sebebi de tam olarak bu. Küçükken, akşam yatağa girmiş olmamız gereken saatlerde benzeri defalarca izledik ve zaten Robert Rodriguez’i de ilk böyle bildik. Hypnotic de onun favorimiz olan filmlerin olmadı ama yine de kovboy filmlerinden anne-babamızın aldığı tadı bize vermeyi başardı.
Filmde ilgimizi çeken bir nokta daha var ki o da Ben Affleck’in karakterini, resmen Batman’i oynadığı gibi oynaması. Mimikleri, sesi ve duruşuyla başka evrende polis olan bir Bruce Wayne’i düşünmekten kendimizi alamadık. Bir hafta sonra çıkacak olan The Flash filminde de onu son defa Batman olarak göreceğiz ve Ben Affleck kesinlikle Batman olarak kalmalıydı demekten kendimizi alamıyoruz.
Mayıs ve Haziran’ın büyük filmleri arasında kaynayan Hypnotic filmi için harikaydı, çok güzeldi diyemiyoruz. Hatta yapılan tüm eleştirilere katılıyoruz ama filmin yapıldığı kafayı beğenmekten geri durmuyoruz. Sonuç olarak herkese değil de yalnızca o kafayı seven insanlara tavsiye edebiliyoruz. Hypnotic bir kenara; siz yıllar önce televizyonda izlediğiniz, sürekli birbirini andıran o aksiyon-gizem filmleri hakkında ne düşünüyorsunuz?