Neon renkler! Ritim! Subway Surfers! Synth-pop! Tarot! Tanrıçalar! Gaspar Noé! Bütün bunların ortak noktası nedir? İlk Kayıt Noktası’nın bu bölümünde tatlı mı tatlı bir arcade oyunu olan Sayonara Wild Hearts’ı inceleyeceğiz. Bizi bilirsiniz, bizde clickbait olmaz: Yukarıda yazdığım her şey aşağıdaki yazıda gerçekten de geçiyor. Evet, Gaspar Noé de dahil.
İlk Kayıt Noktası, oyun seçmek için fazla zamanı, oyun satın almak için fazla parası, hem fazla zamanı hem de fazla parası olmayanlar ya da her ikisine de bol bol sahip olup, “oyun almadan önce bir de sizden dinleyelim” diyenler için yaptırılmış bir inceleme hayratıdır. Oyunların incelemeleri kesinlikle objektif değildir. İlk birkaç dakikadan spoilerlar içerebilir.
Özet Geç
Sayonara Wild Hearts’ın hikâyesi biraz kafa karıştırıcı aslında. Oyun süresince tarot kartlarının üzerinde gördüğümüz figürler, alternatif bir evrenin tanrıçaları. Bu tanrıçaların düşmanları, dünyadaki bütün uyumu çalıp kendi kalplerinin içinde saklamışlar. Tanrıçalar, sırları yok olmadan evvel kırık kalp parçalarından yeni bir karakter yaratıyorlar. Çeşitli arcade haritalar üzerinde kalpler toplayarak bu tanrıçalara yardım gönderiyoruz. Tuhaf, değil mi? Fazlasıyla sembolik bir anlatım hakim. Lakin bu, gönül rahatlığıyla Sayonara Wild Hearts hakkındaki problemlerinizin sonuncusu olsun. Zira oyun size bir hikâye değil, arcade oyun tecrübesi vadediyor.
Ne Kadar Uzun?
Oyundaki yirmi üç seviyeyi de baştan sona bir defa bitirmek isterseniz iki saat harcar kapatırsınız. Fakat bu oyun zaten tekrar tekrar oynanmak için yapılmış belli ki, yani bence oyunu bütün başarımlarıyla ve altın sıralamalarıyla tamamlamak istiyorsanız günlerinizi gömebilirsiniz.
Neyi Seven Bunu da Sever?
Bakın şimdi, İlk Kayıt Noktası’nda bugüne kadar hiç söylenmemiş, söylenebileceğini de tahmin edemeyeceğiniz bir cümle kuruyorum sizlere: Subway Surfers seven bu oyunu da sever dostlar. Evet, gerçekten oyun kocaman bütçeli bir Subway Surfers gibi. Arcade oyun seviyorsanız, güzel synth-pop müzikler eşliğinde motosiklet sürüp rampalardan atlayarak kalpler toplamak istiyorsanız bu oyunu da seversiniz.
Neyi Beklemeyin?
Oyunda yukarıda da belirttiğim gibi bir hikâye mevcut ama bu hikâyeyi takip edebilmeyi beklemeyin. Çok değişik şeyler oluyor, hikâye ne kadar tuhaf olsa da oynanışın gölgesinde kalıyor. Büyük ölçüde, hem de.
Oyunda hayvan sevme var mı?*
Hayır. Üzüldüm ve yıkıldım.
Biraz Daha Detay ve Yorum?
Sayonara Wild Hearts, önceden oynanış videosunu birkaç defa gördüğüm ve oynamayı bayağıdır istediğim bir oyundu. Game Critics Awards ve Golden Joystick Awards gibi birçok ödül töreninde de bir sürü dalda adaylık almış, birçok ödül de kazanmış, renkli bir tecrübeye nasıl hayır diyebilirdim ki? Oyun hakkında bildiğim şeyler de sınırlıydı, zevkli gözüküyordu o kadar.
Oyuna başladığımda ilk altı bölümün aşırı kısa ve kolay olması biraz beni üzmüştü fakat ilerledikçe oyun açılıyor ve tekdüzelikten büyük ölçüde kurtuluyor. Öyle ki bir anda motosiklet sürüyor, bir anda bir geyiğin sırtında uçurumlardan atlıyor, bir anda da bir VR oyununun içinde buluyoruz kendimizi. Özellikle son bölüm beni çok etkiledi, çektiğim tüm çilelere değdiğini hissettim.
Oyunun en nihayetinde bir arcade olduğu konusunda hemfikiriz değil mi? Sonradan hikâyesiz olduğu veya sandbox falan olmadığı için bozulmak yok. Oyun size oynanış konusunda net bir tavır sunuyor. Kontroller kısıtlı: Sağ, sol ve aksiyon tuşu. Bundan ötürü imkanınız varsa oyunu bir gamepad ile oynamanızı tavsiye ederim, çok daha iyi bir tecrübe haline geliyor.
Yukarıda da bahsettiğim gibi, oyunun müzikleri apayrı bir paragrafı hak ediyor. Sayonara Wild Hearts, esasında bir ritim oyunu, oyun boyunca belli bir ritmi takip ediyoruz. Oyunun müzikleri çok güzel. Synth-pop sevmeyen ben, açıp açıp Begin Again dinlerken buluyorum kendimi. Oyunun neon renkleri, Noé filminden fırlayıp gelmiş atmosferi, arkada çalan müziklerle harika bir şekilde bütünleşiyor. Müzikleri, oyunu kat kat daha keyifli hale getiriyor.
Madem görsellikten bahsettik, oyunun atmosferini biraz öveyim diyorum. Sayonara Wild Hearts, oynaması kadar izlemesi de zevkli bir oyun. Bazen oyunun içine o kadar giriyorsunuz ki bazı bölümler size gereğinden kısaymış gibi hissettiriyor, bazen ise kafanızı monitöre gömmek istiyorsunuz. Fikrimce oyunun bu tür iki ekstrem hissi bir arada yaşatması, bir başarıdır. Ya da başarısızlık mıdır? Bilemedim bak şimdi. Takdirinize kalmış.
Oyunu bir defa bitirmek de bir opsiyon tabii fakat her seviyenin kendi içindeki “ranking” muhabbeti sayesinde içinizdeki rekabet duygusu körükleniyor ve “Hayır, hepsini gold yapmadan bu oyunu silmem!” gibisinden inatlaşmaya başlıyorsunuz kendinizle. Bu da oyunun tekrar ve tekrar oynanabilirliğini arttıran bir mevzu tabii. Bana sorarsanız hayır, gerçekten de hepsini gold yapmadan bu oyunu silmem!
Parasına değer mi?
İndirimle ne kadara düşüyor bilmiyorum fakat Steam’de 22 liraya satışa koymayı uygun görmüşler. Bu konu biraz tartışmalı çünkü oyun sararsa yirmi saatinizi de gömebilirsiniz ve hoş da vakit geçirirsiniz ama bu oyunu ne kadar seveceğiniz biraz arcade oyunlara olan yaklaşımınıza bağlı. Videolarına bir bakın, hoşunuza giderse indirim bekleyip beklemeyeceğinize kendiniz karar verin, derim ben. Ha, baktınız işinize gelmiyor, Subway Surfers oynarım daha iyi diyorsanız da haklısınız tabii.
Sonuç ve Puan: 8/10
Sayonara Wild Hearts, bize harika bir görsellik, müzik ve tatlı bir arcade oyun tecrübesi vadediyor fakat bundan ilerisine gitmiyor. Hikâyeye hakim olabilen birisi varsa bana da anlatsın lütfen, tarot kartları ve tanrıçalar harika şeyler ama bunların bindiğim geyikle ne alakası var?! Havada kalan bir şeyler var. Oyun duygusal bir final yapıyor belli ki ama hikâyeyi gereğinden fazla sembolik anlattığı için gerektiği kadar üzülemiyoruz. Bunun yanında oyunun tekrar oynanabilirliği olduğunu söylesem de bir defa oynayıp bırakacaksanız çok kısa bir tecrübe olduğunu eklemeliyim. İyi gömdüm. Sonuç olarak günahlarıyla, sevaplarıyla, artıları ve eksileriyle vadettiğini veren bir oyun. İlk Kayıt Noktası’ndan sekiz puanı kaptı!