Bu bir film incelemesidir. Haliyle içeriğinde pek çok spoiler bulunacaktır. Eğer bu filmle ilgili spoiler yemek istemiyorsanız, filmi izledikten sonra okumanız tavsiye edilir. “Spoiler yemeyelim ama filmle ilgili bir yorum yap Tutku” diyenler için de şöyle söyleyeyim; “Bazı iyi yanları olan ama eğer ilkinin büyük hayranı değilseniz ya da bu filme normal bir film olarak yaklaşacaksanız size hitap etmeyeceği garanti olan bir film“. Bu noktadan sonra spoiler falan kasmayacağım, bunu bilerek okumaya devam edebilirsiniz.

Independence Day’in ilk filmi “Kötü ama seviyorum, ne yapayım?” kategorisinde bir filmdi. Yani film olarak hakikaten kötüydü ama izledikten sonra anlamsız bir mutlulukla doluyordu içiniz. Devam filmi geleceği söylendiğinde bir Hollywood klasiği olarak, geyik bir filmi ciddiyetle çekip bütün ruhunu öldüreceklerini düşündüğümden herhangi bir beklenti yaratmamıştım. Hatta sinemada izlemeyi de düşünmüyordum ama bir iki yerde hakkında olumlu şeyler söylendiğini duydum ve sonunda merakım galip geldi ve kendimi filme bilet alırken buldum. Ne yazık ki doğru bir karar aldığımı söyleyemeyeceğim.

maxresdefault

Sorun filmin kendini fazla ciddiye alması değil ama. Yine geyik bir konu, önceki filmin hemen hemen aynısı durumlar var. Bu sefer sorun bu filmin yine kötü film olması ama bunun yanında ilk filmde sizin sevmenizi sağlayan şeylerin bu filmde kesinlikle olmaması. Bu arada yorumlarımı detaylandırmadan önce filmle ilgili bazı yerlerde neden olumlu şeyler söylendiğini de açıklayayım. Çünkü bu filmi normal bir film gibi incelediğinizde, işte “tekdüze karakterler var, senaryoda derin boşluklar var” falan dediğinizde, çok salak duruyor. Bu durumlar ilk filmde de vardı. Eğer bu filme kötü diyecekseniz başka türlü yorumlamanız lazım, ki bazı siteler bu durumu açıklayamayıp, riske girmeden “fena değildi” demekle yetinmişler.

Şimdi aslında filmin ilk kısmı çok güzel olmuş. Bir reboot değil de bir devam filmi çekmeleri çok yerinde bir kararmış. Film kronolojik olarak uzaylı istilasının -filmin çekildiği yılla aynı şekilde olması güzel bir detay- tam 20 yıl sonrasında geçiyor. O ilk savaştan sonra son derece güzel bir dünya kurulmuş, “Independence Day” evrenini o olayın üzerine o kadar güzel inşa etmişler ki, hayranlıkla izledim. Dünya savaştan sonra tek yürek olmuş, sınırlar kalkmış, uzaylı teknolojisini kullanılarak çok ilerilere gitmişiz, yatay dikey uçan araçlar, uzaylılara karşı savunma silahları falan yapmışız, ki bunlar süperdi. Bunun yanında içeriğine çok derin girmeseler de kalan uzaylılarla çarpışan gerillalar konsepti falan da çok hoştu. Yani önceki filmi çıkış olarak kabul etmeleri filmin doğru yaptığı şeylerden biri. Film boyunca ilk filme yapılan referanslar, çağrışımlar da ilk filmi “geek” düzeyinde sevenler için tadından yenmez sanırım.

idrdavethom

Geçmiş filmden gelen karakterlerimizin de gelişimi son derece başarılı şekilde yazılmış. Geçen filmin iki esas oğlanından biri olan, bir nevi savaş kahramanı olan Jeff Goldblum’un karakteri David Levinson görevi bizi dünya dışı saldırılardan korumak olan Dünya Uzay Savunma Birimi’nin (Earth Space Defence – ESD) başına gelmiş. Goldblum’un yaşlanmış olmasına rağmen keyifli oyunculuğundan hiç bir şey kaybetmemiş olması bir artı. Kendisinin artık tam olarak başrolde olmaması ise bir eksi. Savaşta ABD Başkanı olan şimdi ise deli bir yaşlı adam portresi çizen Bill Pulman’ın Thomas Whitmore olarak dönüşü de son derece keyifli. Star Trek emeklisi Brent Spiner’ın canlandırdığı deli doktor Okun’unun dönüşü de son derece lezzetli olmuş. Vivica A. Fox’un da Jasmin olarak konuk olması fena olmamakla beraber, Levinson’ın babası rolünde Judd Hirsch’ün dönüşü eski bir tat olarak güzel, hikaye olarak ise pek gerekli olduğunu söyleyemeyiz.

Evet eski karakterler, geçmişe çakılan selamlar falan tamam. Ama elimizde yeni bir film var ve elbetteki yeni karakterler de var. Onlar ise kağıt üzerinde güzel, ekranda ise olmamışlar. Yukarıda da söylediğim gibi bu filmi normal kurallara göre değerlendiremezsiniz. İlk filmde de karakterler tekdüzeydi, öyle derinlikli bir hikayesi yoktu. Bu filmde ise senaristler özellikle yeni karakterleri yazarken sanki copy+paste yapmış gibi hissediyorsunuz. Bütün yeni genç karakterlerimiz savaşta sevdikleri birini kaybetmişler, hepsi hırslı ama bir sebepten geçmişe bağlı kalmışlar ve hepsi filmin bir yerinde kendi kahramanlık noktalarını yaşıyorlar.

id4r54

Liam Hemsworth tarafından canlandırılan Jake Morrison karakteri teoride asi pilot titrini Will Smith’ten devralmak için tasarlanmış, elindeki senaryonun imkanlarını yerine getiriyor. Onun anti hali olarak Will Smith’in oğlu disiplinli başarılı örnek pilot Dylan Hiller rolünde Jessie T. Usher elinden geleni yapıyor. Emekli başkanın ilk filmde küçücük olan şimdi serpilmiş kızı, beyaz saray konuşma yazarı ve babasına bakmak için pilotluk kariyerinden vazgeçmiş  Patricia Whitmore rolünde Maika Monroe da görece fena durmuyor. Ama bunlardan hiçbiri bize bir Will Smith – Goldblum dinamiği ya da Goldblum’la eski eşi ya da Will Smith’le striptizci sevgilisi romantizmi sunamıyorlar. İşte film de bu yüzden sınıfta kalıyor. Yoksa diğer klişeler bu devam filminde eksi sayılmamalı bence, ama bu sefer o ilk filmi sevmemizi ruh/kalp burada yakalanamamış ne yazık ki. Keyifli olabilecek bazı yan karakterler -Ubuntu gibi- var ama onlar da yeterince kullanılmıyorlar. Muhasebeciye de gıcık oldum, hiç bir anlamı yoktu.

Senaryoda açıklar, gedikler, saçmalıklar var ama yine bu film özelinde bunları eksi kabul etmiyoruz. Buradaki sorun ortaya çok şaşırtıcı bir şey koymamış olmaları. Yani ilk filmin uçuk “Trojan virüsü ile uzaylıları yeniyoruz” gibi saçma ama eğlenceli durumları burada çok fazla yok. Yine saçma şeyler var ama o kadar eğlenceli değiller. İlk filmdeki gibi yine anıtlar, önemli binalar tahrip ediliyor ama nedense o ilk filmdeki Beyaz Saray’ın patlaması falan kadar keyifli gelmedi. Yeni gemimiz çok büyük, öyle böyle değil, çok çok büyük, hiç ortalığı deleceğim diye kasmasa, direk kamikaze girse bizi yok edebilir ama sadece sondaj olarak kullanılması hayal kırıklığıydı. Hele en sonda tam açıklanamadan uçup gitmesi de -filmde mantık beklemesek bile- olmadı. Aksiyon olarak yine keyifli anları var filmin, uzaylılarla kapışma kısımları falan, çok da güzel çekilmiş. Ama bir Will’in uzaylılardan manevralarla falan kaçışı gibi etkileyici değil bu sefer. Emekli başkanımızın kendini feda ettiği an çok güzel ama o sarhoş pilot amcanın fedakarlığı gibi bir etki yaratmıyor ne yazık ki.

independence-day-2-resurgence-super-bowl-ad

Yine de olayın “Kraliçe”ye bağlanması ve kraliçenin de dev bir uzaylı olması güzel bir fikirdi bence. Filmin son kısmı o yüzden çok keyifli geçti benim için. Keşke kendisinin ölümünü de çok daha güzel bağlasalardı diye düşünmeden edemedim. Hani ilk filmin finali gibi yaratıcı, gayri ciddi ve keyifli bir şekilde bitirselerdi belki daha pozitif çıkabilirdim salondan. Bu arada üçüncü bir filme de hazırlık yapmaları ve o filmin de “Savaşı onlara götürelim o zaman” gibi absürt olması bu filme olumsuz olmama rağmen “Keşke üçüncüsü de çekilse” dememe sebep oldu.

Sonuç olarak bazı iyi yanları olan ama eğer ilkinin büyük hayranı değilseniz ya da bu filme normal bir film olarak yaklaşacaksanız size hitap etmeyeceği garanti olan bir filmimiz var elimizde. Bilmiyorum belki ben o ilk filmle ilgili derin duygular beslediğim için bana böyle geliyordur. Belki de ilk filmi izlediğimde çocuk olduğum için bu yeni filme ısınamamışımdır. Her ne olursa olsun, çok sevdiğim bir filmi daha çok az olmasına rağmen beklentilerimin altında görmüş olmaktan kaynaklı hüzünlüyüm.

Independence-Day-Resurgence-4

İzleyenlerden yorum alalım, siz nasıl buldunuz bu “Yeni Tehdit”i? Bana katılıyor musunuz, yoksa sizin beklentilerinizi karşıladı mı film? Yorumlarda paylaşın, tartışalım. Bir sonraki yazıya kadar esen kalın.

Author

A Man Who Walks Alone... @tutkutuzlu

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.