Eğer siz de indie oyun piyasasını takip ediyorsanız Ori and the Blind Forest‘ı mutlaka duymuş hatta belki oynamışsınızdır. Kendisi indie oyun mekteplerinde ders niteliğinde okutulması gereken ve adeta zamansız bir yapım. Dikkat ederseniz ‘oyun’ demedim çünkü hâlâ başlıkta da gördüğünüz soruyu soruyorum kendime: Bu bir oyun mu yoksa interaktif bir sanat eseri mi? Çünkü Ori and the Blind Forest bana her zaman sanki bir masal kitabının içindeymişim ya da rengarenk bir yağlı tablonun parçasıymışım hissini veriyor.
İzninizle Ori and the Blind Forest hakkında kısa bir wiki bilgisi vereyim ki hiç duymamış olanlar onu biraz tanısınlar. Ori and the Blind Forest -yazı içerisinde zaman zaman bu ismi kısa tutmak için Ori diyebilirim- bağımsız bir firma olan Moon Studios tarafından geliştirilen ve Microsoft Studios’un 11 Mart 2015 tarihinde yayınladığı metroidvania platform-macera türünde, renk paleti muazzam olan bir yapım. Bu noktada, geliştirici firma Moon Studios ile ilgili de küçük bir not eklemek istiyorum. Ori yapım aşamasındayken kendilerinin tam olarak bir stüdyoları bile yokmuş. Hatta bazı ekip arkadaşları ve çizerler, birbirlerini ancak Ori’nin ilk olarak bütün dünyaya tanıtıldığı E3 2014’te görebilmişler. Buna rağmen ortaya bu şaheseri çıkarmışlar, kendilerini yürekten tebrik ediyoruz!
Sanat yönetimi konusunda BAFTA ve The Game Awards ödüllerinin sahibi olan Ori, bu ödülleri fazlasıyla hak eden enfes bir yapım. Size sunduğu keyifli oyun deneyiminin yanı sıra harika çizimleriyle iki boyutlu bir platform oyunun sınırlarını zorluyor. Bunu en iyi oynayarak öğrenebilirsiniz ancak herhangi bir oynanış videosunu izlediğiniz zaman, oyun hakkında hiçbir fikriniz olmasa dahi şöyle bir bakarsınız ve “Etraf ne kadar da güzel görünüyor” dersiniz. Her bölümü, her karesi başka bir tabloymuş gibi gelir. Yanına bir de Gerath Coker‘ın bestelediği o şahane müzikler eklenince, tadından yenmez.
Hikâyesinden uzun uzun bahsetmeye gerek yok. Çünkü aslında Ori’nin amacı roman gibi bir senaryo sunmak değil. Asıl amacı, etkileyici atmosfer ve oyun deneyimiyle birlikte işlediği senaryonun duygusunu başarılı bir şekilde oyuncuya aktarmak. Yine de kabaca hikâyede ne olup bittiğinden bahsedeceğim.
Hikâyemiz, Ori adında küçük sevimli bir yaratığın Ruh Ağacı’nın kaybolan elementlerini araması ve bu yolculukta başına gelenler üzerine. Bu Ruh Ağacı, içinde bulunduğunuz ormanın da ruhunun kaynağı olduğundan, kaybolan elementler sebebiyle ormanın da bütün enerjisi kayboluveriyor. Bahsetmiş olduğum hikâye aslında eserin adında gizli sayılır. Ori and the Blind Forest yani Ori ve Kör Orman -biraz gülünç oldu belki ama görme engelli demek fazla terminolojik olurdu- adından da anlaşılacağı üzere, hikâyemiz özetle Ori ve bu ormandaki macerasını anlatıyor diyebiliriz. Hikâyemizin bir roman gibi detaylı olmamasına rağmen keyifli oluşu da akıcı oynanışı ve sanatsal açıdan muazzam olması sayesinde.
Akıcı oynanış diyorum çünkü oynadıkça açılan, yetenekleriniz geliştikçe platform içinde hareket etmenin gittikçe keyif verdiği bir yapı mevcut. Animasyonların çevre tasarımı ve tasarım konseptinin de etkisiyle çok yumuşak oluşu, zamanında vermeniz gereken tepkiler ve bu tepkiler doğrultusunda başarılı bir şekilde kullandığınız platformun verdiği keyif gerçekten tarifsiz. Hatta bazen bir platformdan istediğiniz gibi geçemeyip tekrar aynı şeyi yapmak zorunda kaldığınızda o içinizdeki başarma duygusu öyle kabarıyor ki, defalarca bıkmadan başarmayı deniyorsunuz. Bu denemeler sonucunda da başarılı olduğunuz zaman öyle bir haz alıyorsunuz ki, bütün o çabalarınıza fazlasıyla değiyor.
Ori’yi bu kadar güçlü yapan bir diğer unsur da dillere destan sanat tasarımı. İki boyutlu bir platform oyununun sınırlarını zorlayan çizimler, katman katman gördüğünüz atmosfer ve hem karakterler hem de çevre tasarımında kullanılan renklere kadar, her detayı insanı hayrete düşürüyor. İçinde bulunduğunuz evrenin bir orman olmasından ve çizimlerin güzelliğinden olsa gerek, kendinizi bir masalın içindeymiş gibi hissediyorsunuz ve bu da yaşadığınız deneyimin kalitesini arttıran bir durum. İşte Ori, bir oyunun yalnızca tuşlara basarak bölüm geçmeye odaklı olmadığını ve içinde kendine has bir ruh barındırabileceğini kanıtlar nitelikte bir yapım. Bütün bunların sonucu olarak bir oyunda bu kadar güzel sanatsal içeriğin var oluşu alışılmış bir durum olmadığından, Ori’yi deneyimleyen oyuncuların ağzı açık kalıyor ve tüm dünya tarafından büyük beğeni toplayarak hafızalara kazınıyor.
Sanat tasarımının bu kadar etkileyici olmasını sağlayan bir yan unsur var ki yan unsur demek ne kadar doğrudur bilinmez. Bahsettiğim unsur ses tasarımı ve soundtrack. Ori’nin diğer bütün unsurları gibi ses tasarımı da oldukça etkileyici ve yaşadığınız deneyimi daha da iyileştiren türden. Bir platformda gezinirken bulunduğunuz doğanın içinden çıkan seslerden tutun, karakterlerin verdiği tepkilere kadar her an sizi canlı bir evrenin parçası yapıyor ve kulaklarınızda unutulmaz bir etki bırakıyor. Öyle ki karakterinizin canı yandığında sizin de canınız yanıyor, bulunduğunuz doğa iki boyutlu bir çizim olmaktan çıkıyor ve içinize işliyor.
Soundtrack konusunda ise öncelikle Gerath Coker’ın yüreğine sağlık demek istiyorum. Yahu onlar nasıl müziklerdir öyle? Böylesine güzel ve atmosferi tamamlayıcı nitelikte müzikler yapabilmek için nasıl bir tutkuyla beste yapıldı bilinmez ama belli ki notaları belli bir sıraya dizmekten fazlası var. Çünkü her an sizi içinde bulunduğunuz evrenin içinde tutmayı başarıyor ve adeta bütün duygularınızı o müzikler kontrol ediyor. Bazen sakin ve huzurlu tınılar, bazen heyecanlı dakikalar ve bazen de içinizi ürperten sahneler. Her bir soundtrack hiç kuşkusuz tutkuyla yapılmış ve dinlemesi de oldukça keyifli. Hatta bazen kendimi dinlendirmek istediğimde açıp Ori’nin müziklerini dinlediğimi söylemek isterim.
Evet, sanırım Ori and the Blind Forest’ın ne kadar güzel bir şey olduğundan yeteri kadar bahsettim. Ori benim için gerçekten özel bir oyun doğrusu, yoksa sanat eseri mi demeliyim? O zaman başlıkta da sorduğum soruyu tekrarlıyorum. Oyun mu sanat eseri mi? Sizce hangisi? Fikirlerinizi ve yazıyla ilgili yorumlarınızı bekliyorum efenim. Kendinize iyi bakın, hoşça kalın!