Günahlar
1. “Aşkın Gücü”
Pek çok kişi bu noktaya takıldı ve açıkçası ben de bu gruba dahilim. Dedim ya, filmin sadece görelilik kanunu ile ilgili olan dramayı deşmesi benim için yeterli olurdu her türlü. Fakat bir de işin içine “kantifiye edilebilir, ölçümü yapılabilir sevginin” gücü girdi. Sevgi boyut açtı, boyut kapattı, aslında sevgiyi takip etseler her şeyin daha rahat çözüleceği ortaya çıktı… Bu konuda bittabi teoriler vardır ve ben tutup da sanki bir bilim insanıymışçasına “aşk ölçülemez!” diye bir ahkam kesecek değilim. Gelin görün ki siz de burada Avatar ya da Guardians of the Galaxy çekmiyorsunuz ki “açıklamak zorunda mıyız?” diyebilin sevgili Nolan ve dostları. Gayet kanıtlanabilir kanunlarla başlattığınız filmi, -gerçek olsa dahi- buram buram Hollywood kokan bir teoriyle sonlandırdığınızda bazı şeyler eğreti duruyor. Bunun önüne geçmek zor.
2. Zorlama Mizah Sahneleri
Beynimi zorladım, seyrettiğim bütün Nolan filmlerine dönüp tekrar bir baktım. Hiçbirinde, bir sahne bile güldüğümü hatırlamıyorum. Daha da önemlisi hiçbir filmin beni bir sahnesinde dahi güldürmeye çalıştığını hatırlamıyorum. İlla ki vardır mizah sahneleri, ben atlıyorumdur. Ama büyük resme baktığımızda ne Memento, ne Insomnia, ne Dark Knight üçlemesi, ne Prestige ne de Inception bende hatırlayabileceğim tek bir mizah anı bile bırakmadıysa, en azından Nolan filmleri için komik olmak hiçbir zaman ikinci, hatta üçüncü planda bile olmadı diyebiliriz.
Bu filmde o yüzden robotlar espri yapınca, Cooper “bizi sağ salim bırakacak mısınız?” diye sorduğunda karşısındaki elemanlar gülünce, yine Cooper “benim adımı vermeniz ne hoş” diyince gülen doktorlarla karşılaşınca çok şaşırdım. Dürüst olayım, hiçbir şekilde filme yakışmıyordu o sahneler. Dramatik bir hikayenin ortasında espri yapabilirsiniz tabii ki, bunun kitabını yazan işler olmuştur hep zaman içinde (bkz: Futurama). Ama Interstellar gibi destansı bir uzay / varoluş / felsefe filminin içerisinde bu çeşit bir mizah görmek, en iyi ihtimalle, insanı moddan çıkartmaya yarıyordu; başka bir şeye değil.
3. Anne Hathaway
Hathaway’e yönelik Oscar’daki soğuk ve hesaplanmış olarak algılanan konuşmasından beri bir negatif algı var sosyal medya ve kamu nezdinde büyüyen. Bu haklı veya haksızdır, bilemem, ama Interstellar’ın bu yönde bir olumlu katkı yapacağını söylemek mümkün değil ondan eminim. Hathaway hakkının altında kullanılmış onca oyuncunun arasında (ki başlıcası Casey Affleck’tir) gerçekten de işgal ettiği ekran vaktini hak etmiyor izlenimini veriyordu. Neyi amaçladı bilmiyorum, ama ortaya çıkan şey donuk, bağlantı kurması zor bir performans oldu.
4. Çocuklarını Nasıl Bıraktın?
Benim için filmi asıl kıran, bozan şey bu oldu.
Spoiler değil bu, zaten filmin ilk on beş dakikasında vuku buluyor. McConaughey ölmekte olan bir dünyada çiftçilik yapmaya çalışan eski bir NASA pilotu / mühendisi. Bir şekilde yolu gizli bir NASA projesine düşüyor. Proje, bir solucan deliğinden geçip öteki tarafta yaşanılabilir olduğu varsayılan dünyalara ulaşmayı amaçlıyor. Projeyi McConaughey’in eski tanıdığı Michael Caine yönetiyor fakat McConaughey’in denk gelişi tamamen rastgele. Caine kendisi de söylüyor, McConaughey kazara gizli NASA üssünü bulmasa da proje devam edecek zaten. Michael Caine’in de anneleri olmayan iki çocuğu var: Tom ve Murphy.
Durum buyken McConaughey’in sadece bir defa “niye ben?” demiş olması benim için yeterli bir açıklama değil. Michael Caine’in neden McConaughey’i tercih ettiğini anlayabiliyorum. Ama McConaughey’in çocuklarını yetim ve yalnız bırakma pahasına “benden başkası yapamaz mı yani?” sorusunu üstüne basa basa sormamış oluşunu, filmin de bunu ikna edici bir şekilde cevaplamamış oluşunu kabul edemiyorum.
Çünkü filmin geri kalanı benim McConaughey’in babalık içgüdülerinin sağlam olduğuna inandığımı varsayarsak gerçekten parıldıyor. “Geçmişten” gelen mesajlar, geri dönmek için sarf edilen o büyük çaba, McConaughey’in vakit kaybetmekten bu denli korkuyor oluşu; hepsi sadece Cooper’ın iyi bir baba olduğunu içselleştirmiş olmanızı gerektiriyor. Ben bu durumdan çok uzaktaydım.
Çok rahatlıkla çözülebilecek bir şeydi bu oysa ki, bir şekilde McConaughey’in bu görevi üstlenebilecek TEK kişi olduğu (örn: “Bir pilotluk/mühendislik numarası var bu görevde lazım olan, senden başka kimse yapamıyor!“, “15 yıldır bu projeyle uğraşıyorsun gizli gizli, senin kadar kimse buna hakim değil“) verilse, Tom ve Murphy’nin yaşı biraz daha büyük olsa ya da en azından çocukların insanın ister istemez “lan yarın ölürse bu çocuklar yetim kalır” diye düşündürten yaşlı dedelerinden başka bir bakıcıları olsa (örn: Anneleri ölmemiş olsa, Cooper’ın çocukları bırakabileceği müsait yaşta bir kardeşi olsa) kafam bu kadar takılmazdı mevzuya. Ama takıldı ve çıkamadım.
O yüzden diğer günahların da üstünde, benim için filmi en çok yakan şey bu oldu. Devamlı “nasıl bıraktın?” diye bir ses döndü kafamda. Bence onca karmaşık fiziksel meselenin içerisinde, Interstellar’ın en cevaplandıramadığı şey de buydu.
9 Comments
Bana kalırsa günahlar ölümcül seviyede değil. Sanırım başlığın biraz vurucu olması için kullanılmış “ölümcül” sözcüğü. Filmin mizahı ve sevginin gücü teması tam olarak Nolan’a yüklenebilecek suçlamalar değil bence. Sonuçta çağımızın en ünlü yönetmenlerinden birinin uzun süredir beklenen son filmi ve haliyle olabildiğince çok gişe başarısı peşinde olan (ki 4 büyük Hollywood şirketinin ortak yapımı bir film) yapımcıların genel izleyici kitlesine satabilecekleri bazı genel temalara ihtiyaçları var. Hathaway’in performansı diğer performanslar yanında (özellikle McConaughey’in) çok çekici gelmiyor o konuda hemfikir sayılırım ancak yine de “ölümcül” seviyede değil benim gözümde. “Çocuklarını nasıl bıraktın?” kısmında ise bence McConaughey başarılı bir şekilde içinde hala savaş veren, insanların yanlış şeyleri takip ettiğini düşünen (Murph’ün öğretmenleriyle yaptığı konuşma), o maceracı ve hala genç kalmayı başarabilen kaşif ruhlu mühendisi gayet iyi yansıtmış. Belki direk bir cevap verilmiyor filmde o soruya ancak bu performansla seyirciye de “Ya bu adam mevzuya o kadar içten inanıyor ki çocuklarını bile geride bırakabiliyor.” dedirtiyor ya da dedirtebilecek bir pay bırakıyor.
sevgili arkadaşlar ben filmi çok başarılı buldum. Sevgi konusu o kadar sakız edildiki, belki dünyadaki en değerli “bilinç hali”olan sevgi maalesef filmlerin zayıf noktası haline geldi. Ben çok ağır bir hastalık geçirmiş bir anneyim. ve EVET.. insan evladı için yaşamak istiyor ve bunu başarıyor. Bence insandaki yaşama içgüdüsü, ölümü yenme arzusu müthiş güçlü bir içgüdü.. Bunu berbat halde hastanelerde sürünene hastaları izlerken fark ettim. İnsan en ölüme yakın olduğu anda bile yaşama tutunuyor. ve eğer çocukları varsa bu içgüdü çok daha güçlü. Evet bir baba bunu yapabilir ve bir kadının sezgileri sevginin yolunu izlemesini ona fısıldayabilir ve bu doğru yoldur… Hepinize sevgiler…
Uzun bir şey yazasım yok ama basitçe diyeyim, tamamen beğenmediğim bir yazı olmuş ne yazık ki tespitler fazlasıyla kişisel kalmış.
Üzerine son günahla ilgili keşfetme ve merak bazı insanlarda her şeyin üstünde bulunur. Bu duyguyu bildiğimden pek de garip gelmiyor. Adamın bütün amacı bu dünyadan kurtulup her zaman yapmak istediğini yapmaktı. Fazla bir şey sormaması ise tamamen çocuklarını bıraktığı gerçeğiyle yüzleşememesi ile ilişkili olabilir.
Anne hathaway’in vasat performansı konusunda katılıyorum, çocuklarını nasıl bıraktın sorusunu bütün film sordum içimden adama bende. Artılarına katılmakla birlikte. ‘ölümcül günahların’ biraz abartıldığını düşünüyorum. Espri konusunda bence o kadar da kötü değildiler. Sonuçta komedi filmi izlemiyoruz.. Genel itibariyle ben filmi beğendim, eksileri yok mu var ama bunlar da görmezden gelinebilir..
Günahlardan ikisine değinmek istiyorum. Diğerlerine ben de harfiyen katılıyorum.
Nolan’ın espiri anlayışı bana uyuyor açıkçası sanırım bu noktada ayrılıyoruz. Örneğin Dark Knight’ta çakma yarasaları bağlayınca elemanın biri “Seninle ne farkımız var” sorusunu yöneltince Bruce abimiz “I’m not wearing hockey pads” diyordu. Sinemada olduğum için içimden kahkaha atmıştım mesela ilk aklıma gelen bu. Interstellar’daki mizah da doğal Amerika konuşmasıydı benim için. Tatlı bir havası vardı. Zorlama olayına katılıyorum ancak o şekilde yapılması gerektiği için zorlama yapmış ve filmin doğrularından benim için çünkü orada basitçe “robot” yapıyor mizahı, zorlama olması kaçınılmaz. Senin beğenmediğin yönü benim hoşuma giden yönü oldu yani ancak görüşlerimiz zorlama olduğu konusunda aynı.
Çocuklarını nasıl bıraktın konusu ise bende film boyu şöyle bir his uyandırdı. Bu adam eski pilot/mühendis her gece rüyasında kaza anını görüyor, biliyor orada sistem kapanmasa aracı kurtarabileceğini bilinç altını çok zorluyor bu olay. Öte yandan kendi sevdiği ve çocuklarına aşılamaya çalıştığı mühendisliği yapamıyor tarım yapmak zorunda ve sürekli mantarla boğuşuyorlar zaten NASA’ya gittiğinde elindeki tek ümidi olan mısırın da sonlanacağını görüyor. Öte yandan devlet kitapları değiştiriyor, çocuklara teknolojiyi mitoloji gibi aşılamaya çalışıyor. Bu konuya çok takıldığı belli. Eline çocuklarını ve tüm dünyayı kurtarma fırsatı geçince ki tüm dünyayı kurtarma fırsatı kabuslarından kaçış, mesleki orgazm oluyor onun için, her ne kadar geride çocuklarını bırakmak istemese de balıklama atlamaktan kendini alamıyor. Zaten her dakikasında, özellikle Miller’ın gezegeninde çocuklarından ayrı geçirdiği anları, büyümelerini kaçırmalarını düşünüyor. Annenin olmaması çocukları için tehlikenin büyük olması vs. Cooper’ın içinde bulunduğu ikilem için pekiştirici durumlar olmuş diyebilirim.
yazının sevdiğim yanını söyleyim: diğer tüm interstellar kritiklerinde yapılan gibi bilimsel olarak eleştirmeye çalışıp rezil olmamış. yazarımız delikanlı gibi, şurasını beğenmedim burasını beğendim gibi öznel fikirlerini yazmış. “karadeliğin içine girince adam yaşar mı hiç bilimsel değil. o ne öyle dev dalgalar falan çok saçma” gibi cahilce argümanlarla filme saldıran diğer yazılarda sinirden tırnaklarımı yemiştim. bu yazıyı okuyunca yine katılmadığım yerler oldu ama saygı duydum en azından yazarın fikirlerine. çünkü genelleme yapmamış ve büyük iddialarda bulunmamış. mütevazi bir şekilde hoşuna gitmeyenleri yazmış. üslubun çok güzel canım yorumlardaki abartı eleştirilere takılma sen.
Espriler gayet yerinde ve komikti. Anne Hathaway’de iyi oynamış beni hiç rahatsız etmedi.
Filmi izlediğine emin misin?
“Projeyi McConaughey’in eski tanıdığı Michael Caine yönetiyor fakat McConaughey’in denk gelişi tamamen rastgele. Caine kendisi de söylüyor, McConaughey kazara gizli NASA üssünü bulmasa da proje devam edecek zaten”
O üssün koordinatlarını yere düşen kitaplardan çıkardıkları şifre sonucu buluyorlar. He dersin eğer koordinatları kendisi kitapları düşürerek veriyorsa ilk seferde nasıl buldu üssü. O ayrı bir konu olur. Ama şu tespitin filmi izleyip anlamamış birinden çıkacak bir tespit olmuş.
çocuklarını bırakması film olmazdı zaten 😀