James Gunn’ın eski tweet’leri dolayısıyla kovulması konusu eğlence sektöründe çok ilginç ve anlamlı bir tartışma yarattı, bu tartışmaya da insanlar ölçülü ve güzel fikirleriyle katkıda bulunmaya devam ediyorlar. Durum nüanslı, durum katmanlı ve yeni fikirler geldikçe de yeni akıl kapıları açılmaya devam ediyor. Son olarak bizim radarımıza takılan bir tanesinden bahsetmek istedik size. Fikri yayınlayan mecra saygın eğlence dergisi ve sitesi The Hollywood Reporter. Fikrin sahibi de eski basketbocu, yazar ve sivil toplum gönüllüsü Kareem Abdul-Jabbar. Şöyle yaklaştı efsane atlet ve kanaat önderi olaya:
“James Gunn altı ila on yıl kadar önce birkaç aptal tweet attı. Tecavüz ve pedofiliye dair şakalarının provokatif olduğunu düşünüyordu. Belli ki öyleydi, çünkü durum Walt Disney Studios başkanı Alan Horn’un bir beyanda bulunmasına yol açtı: ‘James’in Twitter geçmişinde ortaya çıkartılan gücendirici tavır ve beyanlar savunulamazdır… Bunlar stüdyomuzun değerleriyle tutarsızlardır ve biz de bu sebepten dolayı kendisiyle iş ilişkimizi sonlandırmış bulunmaktayız’
Disney’nin ifade ettiği duygu içten gözüküyor, ama kelimelerin kendilerinde problem var. Disney’nin filmlerinde geriye doğru gittiğimizi varsayalım; ne kadar açık cinsiyetçilik, ırkçılık ve homofobi bulacağız sizce? Disney muhtemelen haklı bir biçimde gücendirici içerikler ortaya konulduysa da şirketlerinin o günden bugüne gelişim gösterdiğini savunacaktır. Bu da zaten Gunn’ın tweet’leriyle ilgili ortaya koyduğu savunmanın aynısıdır. […] Neden Disney değiştiği için takdirimizi toplarken Gunn eleştirilerimizin hedefi olmaktadır?”
Muhteşem bir bakış açısı. Evet, Disney yirminci yüzyılın neredeyse tamamen faaliyet göstermiş bir eğlence şirketi olarak şüphesiz yirmi birinci yüzyıl itibariyle kabul edilemez içerikler ortaya koymuştur. Ve evet, bugün onlar da ortaya çıkabilir ve çıkarsa Disney harfiyen James Gunn ile aynı şeyleri söyleyecektir. Abdul-Jabbar’ın sorduğu soru bu noktada çok mantıklı, neden Disney ile Gunn aynı kefede değiller?
Buna ek ve yukarı olarak söylenebilecek tek şey var: Çünkü değiller. Disney bir şirket. James Gunn bir insan. İşin içerisinde devlet yaptırımı olmadığına göre sadece insanların ve insan merkezli kuruluşların görüşleri söz konusu. James Gunn’ı biz izleyici ve tüketici kitlesi olarak attığı tweet’ler yüzünden affediyorsak… Bir sonraki çektiği filme gideriz. James Gunn da film çekmek isterse kendisini affetmiş bir stüdyoya gider. Ya da Kickstarter açar. Ya da YouTube kanalı yaratır. Üretimin bu denli demokratize olduğu bir çağda her şey mümkün.
Ancak Disney halka açık ve popülist bir şirket. 1930’larda çektiği filmler bugün gücendirici bulunur, ancak 1930’larda da Disney bunları ortak paydaların en büyüğünü düşünerek üretiyordu. O zaman ortak paydaların en büyüğü bugün ırkçılık ve cinsiyetçilik ve gücendirici ve problematik dediğimiz şekilde şekillenmiş bir düşünce yapısını temsil ediyordu. Bugün de “Herkes kendini dahil hissetsin, kimse dışarıda kalmasın” diye savaş veren bir düşünce yapısını temsil ediyor. Bu düşünce yapısını memnun edeceğini umarak kovdular James Gunn’ı. Bu düşünce yapısının memnuniyetini kovalama 1938’de de finanssal bir karardı, 2018’de de finanssal bir karar.
Ancak meselenin başka bir boyutu var, ki konu buradan uzamaya devam ediyor. James Gunn olayı özelinde insanları rahatsız eden esas kısım, bu ortak paydayı memnun etme arayışının Trump taraftarları nezdinde manipüle edilmiş olması gibi gözüküyor. Bu manipülasyonun başarılı olmuş olması insanları rahatsız ediyor, halbuki meseleyi Trump ve Trump karşıtları özelinde tartışacaksak Trump severlerin taktiklerini karşıtlardan aldıkları çok açık. Trump seven insanların gücendirici bir lisanla problemleri olmadığı çok açık, Trump’ın kendisi paket bir gücendirici lisan zira. Yapmaya çalıştıkları şey “Adamınız da penaltı diyor” etkisi yaratmak.
James Gunn kovulmasa, Trump taraftarları “adamınız penaltı diyor” argümanını vurabileceklerdi masaya. Bu bir politik manevraydı; birkaç hafta önce Trump taraftarı bir aileyi resmeden dizisiyle popülarite elde etmiş Roseanne Barr’ı gücendirici tweet’leri yüzünden kovdukları için Trump severler nezdinde durum ya “Roseanne’i kovdunuz, Gunn’a dokunmadınız; siz politik bir tarafsınız” cümlesinin ispatı olacaktı. Ya da “Gördünüz mü gücendirici lisandan yakınıyorsunuz ama sadece işinize gelince, Trump yapınca kaba oluyor, Trump karşıtı yapınca şok mizahı” diyecekler ve rahatlayacaklardı. Bu iki cümle arasında sıkışan Alan Horn bütün bunlardan James Gunn’ı kovarsa kurtulabileceğine inandı. Kovdu. Kurtuldu.
Bu sebepten Abdul-Jabbar’ın ortaya koyduğu merama şöyle bir itirazım söz konusu: Disney değiştiği için bizim takdirimizi hak etmiyor, çünkü Disney değişmedi. Disney köşelerini yontup, dikenlerini aldırıp, boğazımızdan en az eforla geçebilecek bir lokmaya dönüşme gayretinde bir üretim stüdyosu. Biz bunu takdir etmek zorunda değiliz. James Gunn da bunun bir parçası olmak zorunda değil. Köşeleri alınmış 13 yaş ve altına hitap eden bir gişe filmi çekememek de James Gunn’ı bir şehit kılmıyor, burası da söylenmeli. Herkes Disney’de çalışma hakkına sahip olmak zorunda değil. Herkes de bunu istemiyor zaten.
Neticede bu bana politik değil, şahsi bir trajedi gibi geliyor. James Gunn bir zamanlar başka, popülist kaygıları olmayan bir üreticiydi. Bunlardan sıyrılıp, başka bir yere geçti hayatında. Ama geçmişteki kendisi günümüze gelip önünü kesti. Gunn için üzücü bir durum şüphesiz. Ama kendisi bugün hür bir adam. Eminim aklına gelen güzel fikirlere bütçe bulabilecek bir konumdadır da üstelik; gerek kamu fonlaması gerekse destek atacak –Dan Harmon’a destek çıkan Adult Swim gibi– stüdyolarla birlikte. Disney de “aman kimse üzülmesin” tipi orta yolu belleyen bir firma olmaya devam edecek öngörülebilir gelecekte. Ve gerektiğinde yasama kollarına baskı uygulayıp çılgınlar gibi lobi yapan bir mega-şirket olarak, politik manevraların da içinde olmaya devam edecek.
En önemlisi de Disney ile iş yapan tüm üreticiler, Disney ve benzeri mega-şirketlerin bu hüviyetini kabul edecekler. James Gunn zaten etmiş ve kaderini üzülerek de olsa kabullenmiş gibi duruyor. Biz de Disney’nin ne olduğunu aklımızda tutup, yola böyle devam etsek en sağlıklısı. Siz ne diyorsunuz?