Kalemistan diye bir ülke var. Bu ülkenin adının nereden geldiği bilinmiyor, o yüzden bu isim etrafa göz gezdirilip görülen ilk şeyden gelmiyormuş gibi yapalım. Bu ülkenin sakinleri kalemlerin mentalitesi, günü kurtarmaktan ileri gidemiyor. Okuttukları ders kitaplarının ömürleri beş yıl, içindeki bilgilerin değeri beş kuruş. Aynı şekilde bu kalemler uçları kırılana ve arkaları dişlenene kadar sağlıklarından endişe duymuyorlar. Bir noktada ise iş işten geçmiş oluyor ve geri kalan hayatlarını sevmedikleri bir işi yaparak ve yaralarından söz ederek geçiriyorlar. Sonra da çöp kovasını boyluyorlar. Sürdürülebilirlik hak getire.

Kısacası, Kalemistan güzel bir ülke değil. Ya da şöyle diyelim, ne kadar güzel olursa olsun bu ülke, beyin göçünü engelleyemeyecek. İntiharları durduramayacak. Kalemlerin mutsuz olmasını engellemesinin yolu ise pek basit aslında.

Kalemistan’ın Resmi Bayrağı

Kalemistan‘da da ilk önce el atmamız gereken şey, eğitim. Kalemlerin eğitimlerinin uzun ömürlü olması gerekir, çünkü eninde sonunda eğitim sadece sürekli dönen bir çarktır. Sürekli yeni zihinler gelip geçecek, elinizde hep koca bir nesli yönlendirme fırsatı kalacaktır. Biz bu Kalemistan‘daki ortalama ömrü 70 yıl olarak belirlesek, 12-16 yılda bir insanın ömründe yani bu durumda 52 yıl boyunca yapacağı neredeyse her şeyi şekillendirecek olan bu sistemi çok iyi tasarlamamız gerekir. Bu kalemlerin de tıpkı sistemin kendisi gibi değişken ve esnek olması gerekir. Yıllar sonra torunu aynı konudan farklı isimle bahsettiğinde de anlaması, yeni şeyler gördüğünde dona kalmaması gerekir. Ama aynı şekilde kendisi pastel boya ise, grafit kalem olmaya çalışmasının faydası yok.

Bu yüzden Kalemistan‘da herkesin üniversite okumasına gerek yok, evet. Eğer biri teknik
bilgiden çok pratik bilgi gerektiren bir işi yapmak istiyorsa neden üniversite okusun? Buradaki
tek sıkıntı bu kişi gerçekten hevesli mi, hayatının geri kalanını bu işi yaparak geçirmek onu mutlu
edecek mi sorusunu sorabilmek. Ancak Kalemistan sakinleri böyle sorular sormuyor, oysa insan ömrü
uzun. Haddinden fazla uzun ve eğer ölene dek yapmaktan keyif alacağınız bir iş bulamazsanız
kahrolacağınız süre de uzun.

Bunun önüne geçecek şey, herkesin ne istediğini belirleyip ona göre eğitim vermek. Aynı zamanda insanların çok yönlü olabilmesini sağlamak. Bana sorarsanız yuvarlak şekilleri olan bir kâğıtta doğru kısımları doldurmak sizi iyi bir doktor ya da sanatçı yapmıyor. Mum boya ile Apple Pencil’i aynı yöntemle karşılaştırmak da duyduğum en saçma fikirlerden biri.

Kalemistan daha uzun süre boyunca daha güzel işler yapmak istiyor, halkının mutlu hayatlar sürdürmesini istiyor. Kalemistan hükümetinin yapacak çok işi var.

Kalemistan‘da insanların pragmatik bir eğitim alması gerekiyor, hem de teknik ve pratik bilgiyi eş zamanlı olarak öğrenmeleri lazım. Çünkü Kalemistan toprağa bağlı hâlâ, en büyük geçim kaynakları tarım. Dünya deseniz, ekonomik olarak her yerde zor bir durum var. Büyük Harp’ten yeni çıkılmış ve ikinci bir ”Büyük Harp” kapıda desek mesela? Hatta 8B, HB, 2B kalemler özerklik ilan etmeye çalışmışlar, çünkü Batılı kalemler onları galeyana getirmiş, tabii burasını karıştırmayalım.

Bu yüzden kalemler çok ilginç bir sistem geliştiriyorlar. Paralel bir evrende Türkiye adlı bir ülkede bu sistemin adı Köy Enstitüleri olabilirdi mesela. Sonuç olarak kalemler bu kriterlere uyan bir okul açıyor ve halkı eğitmeye başlıyorlar. Burada öğrenilen bilgilerin son kullanma tarihi 5 güne bitmiyor. Buralara duyduğum saygı çok büyük.

Aklınıza gelebilecek gerekli ne varsa öğretiyorlar ve yetiştirdikleri kişileri yeterli seviyelere getiriyorlar. Bu kişilere tarım öğretiliyor çünkü bu kişiler tarım yapacaklar. Bu kişilere pozitif bilimlerden bahsediliyor çünkü bu çağda herkesin ihtiyacı var. Bu kişilere enstrüman çalmayı da öğretiyorlar çünkü müzik güzeldir. Bu kadar basit aslında.

Bana sorarsanız bir insana tarım yapmayı öğretmek; tarımın arkasındaki bilimi göstermek; mandolin, keman ve bağlama çalmasını sağlamak, onu harika biri yapar. Eli kalem tuttuğu kadar toprağa da değiyor bu kişinin, nasıl güzel olmasın bu sistem? Her şekilde çağdaş olabilecek, kendi kültürüyle ve hatta diğer pek çok kültürle sarmaş dolaş olabilecek insanlar kalemler yetişecek. Bu kalemler de aynı şekilde başkalarını yetiştirme kapasitesine sahip olacaklar. öğrendikleri her şey pratikte yer bulacak ve her şeyi hayata geçirebilecekler. Basbayağı buğday ekecekler. Bu işi yaparken işlediği toprak çernezyom mu yoksa terra rossa mı bilecek, toprakta tam olarak ne kadar humus ne kadar bakır olmalı anlayacak, bir bitkiye baktığında hem gülhatmi diyecek hem de althaea.

İnsanlara böyle çok yönlü düşünebilmeyi öğretmek, bu kadar verimli olmalarını sağlamak kadar temiz bir plan var mı? Ekonomiyi kalkındırmanın ve eli böyle iş tutan, sonunda kazançlı çıkıp mutlu olacak insanlar yetiştirmenin daha güzel bir yolu aklıma gelmiyor. Fakir Baykurt’lar ve Talip Apaydın’lar böyle yetişiyor işte.

Kalemistan‘da, Türkiye’de ya da Dünya’da ikinci adım sağlık. Sağlık denildiğinde akla çoktan yatakalara düşmüş ve yardıma muhtaç biri canlanıyor. Ama ben insan iyileştirmekten bahsetmiyorum. Her ne kadar o kısımda da yapılacak çok iş olsa da ben birkaç adım geri gidip hiç hasta olmamaktan bahsetmek istiyorum. Çünkü işin özü bu. Muhtemelen zamanında Mandıra Filozofu gibi bir filmden ”Köylerde ne var? Sağlık ocağı. Büyük şehirde ne var? Hastahane.” tadında bir argüman duymuştum. Buradaki olay şu; sağlık hizmeti alıyoruz evet de, bizi hasta olduktan sonra mı tedavi etmek niyetindeler? Yoksa en başından hasta olmamızı mı engellemek istiyorlar?

En başından çok daha küçük ve basit yerlerde, tıpkı sağlık ocakları gibi, düzenli olarak bakılsa bize her şey harika olurmuş gibi görünüyor. Mesela aşı olalım diyorum! Sinekleri tek tek avlamak yerine bataklığın kökünü kurutmak çok daha kolay değil mi? Hatta size bir sır vereyim, daha da ucuz oluyor böyle yapması. Kimse kalemleri önemsemez ama ülke hazinesinde daha çok para kalabilmesi ve Kalem Partisi’nden aday olup bir sonraki dönem tekrar seçilebilmek önemli yani.

Koruyucu sağlık ikiye ayrılıyor, bireysel ve çevresel. Bireysel olarak yapmamız gereken ilk şey aşı olmak zaten. Aşının içinde ne domuz kanı var ne de otizme sebep olabilecek herhangi bir şey. ”Dünya düzdür!” ve ”Aşı haramdır!” yazılı pankartları indirip dağılabilirsiniz yani. Ağzınıza damlatılacak ya da kolunuza enjekte edilecek azıcık bir sıvı nelere kadir bir bilseniz. 2014’te Türk Tabipler Birliği demiş ki, 15 yıldır Türkiye’de görülmeyen çocuk felci yani polio, tekrar görülmeye başlandı. Bir kere aşıyla kazandıysak tekrar kazanabiliriz, siz ne dersiniz?

Bunun dışında basitçe kendimize dikkat etmemiz lazım çünkü erken tanı çok önemli. Sağlıklı beslenmek filan falan, başka ne var – Aile planlaması. Bizim gibi gelişmekte olan ülkeler ve gelişmemiş ülkelerde yapılması gereken ilk şey bu sanırım.

Nüfusumuzu kontrol altına almalıyız çünkü Plague Inc.’de virüsü Çin’den yaymaya başlatmamızın bir sebebi var. Ayrıca nüfusu planlarken en çok gözetmemiz gereken şey anne ve çocuk sağlığı. Bu kısmın son basamağı her şeyde olduğu gibi eğitimden geçiyor. Kalemistan‘ı bilmiyorum ama Türkiye adlı ülkede bu eğitim sadece 9. sınıfta Trafik dersiyle kaynaşmış olarak var. Derste neler öğrenebileceğiniz de çoğu zaman okulun ve öğretmenin insafında.

Çevresel açıdan bakıp kadrajı genişletirsek, sonuç temizliğe geliyor. Havanın, suyun, toprağın temiz olması lazım, bu zaten cepte. Atıkların nasıl yok edildiği çok önemli, mesela hem sıfır karbonla yok edilse bu atıklar hem de üzerinde bir kayak merkezi olsa… Tadından yenmez. Ama yeyip içtiğimiz şeylerin de temiz olması lazım, mesela Polonya’dan şarbonlu et almamalıyız. Hatta biraz düşününce, Kalemistan verimli bir toprak ülkesiydi ya, neden dışarıdan et satın alsın ki? Köy Enstitüleri’nde yetişen kalemler bu işi kotarabilir sanki. Son olarak yaşadığımız, çalıştığımız ve öğrenim gördüğümüz yerlerin temiz ve güvenli olması gerekiyor. Bunların sosyo-ekonomik durumla doğrudan etkili olduğunu görmüşsünüzdür. Ama sonuçta çok uzun süre işe yarayacak çok güzel şeyler çıkacak.

Kalemistan hükümetinin yapacak çok işi var.

Author

İstanbul'da yaşıyor, buraya yazacak havalı bir şey de bulamadı. @charles_bourbaki

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.