Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kutu Otlar Üstüne’yi farklı başlıklar altında incelemek mümkün.
Kış Uykusu, Bir Zamanlar Anadolu’da, Uzak. Türkiye’nin son yirmi yılına damga vurmuş, Altın Palmiye başta olmak üzere sayısız ödül kazanmış, Anadolu’nun sıkıntılarından İstanbul’un kalabalığına Türkiye’den hikâyeleri dünyanın dört bir yanına yaymış usta yönetmen Nuri Bilge Ceylan’in Cannes’da Merve Dizdar’a ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü getiren filmi Kuru Otlar Üstüne’yi, Berlin’deki bir festivalde izleme şansına eriştim. Uzak filmini bir hayli anımsatan açılış sahnesiyle başlayan, muhtemelen sadece Ceylan’ın kendi sinemasında değil, tüm Türkiye sinemasında görüp görebileceğimiz en karanlık karakterlerden birini, Samet’i karşımıza çıkaran Kuru Otlar Üstüne’yi dört farklı ana dalda değerlendirmenin genel bir inceleme yazmaktan çok daha doğru olacağını düşünerek yazıyı birkaç ana başlığa ayırdım. Filmin üzerinden zaman geçse bile hâlâ konuşulmaya devam edilecek bir yapıda olması, en büyük artılarından bir tanesi. O yüzden ki filmdeki belirli temaları ayırarak anlatmak veya yorumlamak hem izleyiciye hem de okuyucuya farklı bir bakış acısı getirecektir.
Sonda söyleyeceğimi başta söylemek gerekirse, Kuru Otlar Üstüne kusursuz bir film değil. Dikkatli izleyicilerin canını sıkabilecek, yönetmenin son filmi Ahlat Agacı’nda gördüğümüz sorunları bu filmde de görmek mümkün. Fakat birçok konunun altını çizen, müthiş oyunculuklar sunan ve bir o kadar da şahane bir teknik başarının oluşturduğu belirli anlam arayışları ve soru işaretlerinin içerisinde filmi yeniden düşünmek benim için bir noktada epey zorlaştı diyebilirim. Meseleye geniş bir perspektiften bakmanın yararlı olacağını düşündüğümden bölümlere ayırdığım bu yazı, filmin sürprizlerini bozmamak gayretinde olsa da; anlatmaya çalıştığım konuları daha da açık hâle getirmek için birkaç ipucu içeriyor olabilir. Eğer filmi henüz izlemediyseniz ve en ufak detaylardan bile rahatsız oluyorsanız, fragmanda gördükleriniz dışında hiçbir sürprizi bozmadığımı da belirtmek isterim.
Filmi “Politik” Olarak Tanımlamak Mümkün Mü?
Filmin “politik olmaya çalışan” kısmı suya sabuna dokunmuyor, aksine belirli karakterlerle özdeşleşmiş kalıpları ve onların politikaya bakış açıları üzerinden bir anlatım izleniyor. Ufak birkaç diyalog dışında böylesine dengede duran bir filme “politik” yakıştırması yapmak, Ceylan’ın filmlerinde daha önce bu detaylara pek rastlayamadığımız için olsa gerek, yüzeysel kalmanın dışına çıkamıyor. Bu noktada Kuru Otlar Üstüne, çok daha iyi bir politik gerilim filmi rolüne bürünen Emin Alper’in Kurak Günler’inin önüne politik anlamda geçemiyor ki filmin böyle bir kalıpta sunulduğu veya beklenti yarattığını söylemek de mümkün değil. Özellikle Türkiyeli eleştirmenlerin filme “politik” yakıştırması yaptığı, bunun sadece Ceylan’ın en politik filmi olduğu ama aslında bu filmin “politik” bir film olmadığı sonucuna da getiriyor izleyiciyi.
Nuray karakterinin “politik” bir sembol olarak eski bir “aktivist” olduğunu söylemek (filmde halk arasında “solcu” da deniyor ki denebilir), bir bacağını Türkiye’nin yakın geçmişine damga vuran ve son derece “politik” olan bir patlamada kaybetmiş bir karaktere sahip bir filmi tek başına “politik” bir film yapmıyor. Nuray her ne kadar filmin en “politik” karakteri de olsa, Nuray’ın geçmişindeki duruşu ve düşünceleri, filmin herhangi bir yerinde hiçbir değişime neden olmuyor. Samet karakterinin değişimi, Nuray’in politik olmasının aksine sadece ve sadece Nuray’in kendi varoluşuyla açıklanabilir bir hâl alıyor. Nuray’ın Türkiye sinemasında yazılmış en güçlü karakterlerden birisi olduğunu söylemek son derece doğru ve Merve Dizdar’ın bir karakter yaratmaktaki ustalığı bize neden Cannes Festivali’nde ‘En İyi Kadın Oyuncu’ ödülünü aldığını sorgulatmıyor. Sandra Hüller’in Anatomy of A Fall’daki inanılmaz performansını da düşündüğümüzde, Merve Dizdar’ın ne kadar başarılı bir işe imza attığını görmek son derece mümkün.
Filmin politik olup olmamasını tartıştığımızda abes kaçan ve göze batacak birçok noktasını bulmak, örneğin “birilerine” halkçı olarak hitap edilmesi ama “solcu” kelimesinin kullanılmaması, son derece mümkün. Bu bağlamda filmin politik bir film olmadığı ama kesinlikle önemli toplumsal olayları, nihayetinde politiklik taşıyan fakat bütünen politik olmayan bünyesinde barındıran ilk Nuri Bilge Ceylan filmi olduğunu söylemek sonucuna varıyorum.
Taciz, Suçlama veya Masumiyet:
Görmek ya da görmemek, bilmek ya da bilmemek, göstermek ya da göstermemek 2023’ü bir sinema yılı olarak ele aldığımızda öne çıkan birkaç detay. Özellikle “göstererek” bir anlam yaratan bir sanat türü olarak sinemada, ekranda görmediğimiz ama olmuş ya da olmamış varsayımı üzerinden bakış acılarımızın değiştiği ikilemler 2023’te izlediğim ve adını az önce andığım Anatomy of A Fall’da da filmin neredeyse tamamını değiştirecek bir biçimde karşımıza çıkarılmış ve bu dengede bir karar vermemizi ya da farklı perspektiflerden bakarak olayda anlam bulmamizi istemişti. Kuru Otlar Üstüne’deki “taciz” mevzusu, filmde tam anlamıyla bir “taciz” olarak anılmasa da (haddini aşan bir yakınlaşma olarak tanımlanıyor) Samet karakterine bakışımızı tamamen değiştiren, onu tam olarak “iyi” ya da “kötü” olarak tanımlamamızı bulanıklaştıran -ki ikisinden biri olmasına da gerek yok ama aynı zamanda da filmin sinopsisi ilk yayınlandığı andan itibaren izleyicide beyaz perdede nasıl işlendiği hususunda en merak uyandıran tema diyebiliriz.
Gayesi hiçbir zaman politik bir film yapmak zevkinde olmamış Nuri Bilge Ceylan’in zamanın ruhundan bu derece güç alan fakat görsel anlamda olmasa da yazınsal olarak belirli noktalarda tıkanan filmi Kuru Otlar Üstüne‘nin, “taciz” gibi insana duyulduğunda bile korku veren bir meseleyi işleyiş şekli, filmin giderek derinleştiği ama aynı anda karmaşıklaştığı ikinci yarısında neredeyse unutulma noktasına geliyor fakat böylesine önemli bir olayı her daim karakter üzerinde düşünürken bir kenarda tutmak da film boyunca kafamızı kurcalayan bir başka ikileme sebep oluyor. Bu noktada Sevim karakterinin içerdiği “masumiyet” teması, bize müthiş bir incelikle sunuluyor ki filmde karakterlerin temsiliyeti bakımından çok güçlü bir konumda duran Sevim’in gerek Samet karakterine gerekse de hikâyenin derinliğine getirdiği bakış acıları takdir edilesi. Ece Bağcı‘nın bir çocuk oyuncu olarak da son derece iyi bir performans gösterdiğini vurgulamakta büyük fayda var.
Bir Filmi Bitirememek:
Filmin bizi karşıladığı ilk yarısında, karakterlerin derinleştiğini ve gitgide daha da karanlıklaştığını görmek son derece mümkün iken neden eklendiği muallakta kalan, hikâyenin gidişatına neredeyse hiçbir katkısı olmayan yan karakterlerin varlığı en az Samet’in varoluş sancıları kadar izleyicinin gözüne batıyor diyebiliriz. Nuri Bilge Ceylan’ın kariyerinde daha önce hiç görmediğimiz şekillerde denemeye çalıştığı, fotoğraf ve sinema sanatını iç içe sergilediği Kuru Otlar Üstüne’de gerek hikâyenin gidişatını biraz yavaşlatmak gerekse de izleyiciye bu üç saati aşan yolculukta ufak bir mola verdiren bölümler, belirli kalıpların içinde sıkışmış anlatı dilinden dolayı sadece taşra sineması yapmakla eleştirilen Türkiyeli yönetmenlere getirilen eleştirilere nispet yaparcasına filme eklenmiş gibi.
Ceylan (Ebru Ceylan & Nuri Bilge Ceylan) çiftinin bizzat kendi çektiği fotoğrafların kullanıldığı filmin ikinci yarısında alınan bazı kararlar neredeyse üç saate yakın bir süredir örülen tüm o hikâye ağını tek kalemde silmeye yakın bir manevrayla filmin hem tonunu hem de anlatım şeklini değiştiriyor. Bu değişikliklerin iyi olup olmadığını anlamak için filmi birkaç kez daha izlememiz gerektiğini düşünmekle birlikte, her Nuri Bilge Ceylan filminde olduğu gibi düşündükçe ve eseri tekrar tükettikçe anlayabileceğimiz veya farklı bakış açılarından bakabileceğimiz bir yapımı izliyor olmak da izleyiciye bir hak daha veriyor. Keza hem çok doğal hem de yeri geldiğinde son derece derinlikli diyalog yazabilen yönetmenin tam da bunu amaçlayarak son üç filmini inşa ettiğini de söylemek mümkün. Yine de şahsi olarak pek de memnun kalmadığım final bölümünün izleyicileri ikiye böldüğü de aşikar.
Genel Bir Bakış:
Karamsar yaklaştığım ve yukarıda anlatmaya çalıştığım tüm bu “aksayan” yönlerin aksine Kuru Otlar Üstüne’yi sinemada izleyebilmek özel bir deneyimdi. Berlin’de ve de genel olarak Almanya’da festival kapsamında gösterime sokulan film, Türkiye’den iki ay geç Almanya’daki izleyiciyle buluşmuş ve Avrupa’da filmi izlemeyi bekleyen Türk izleyici kitlesini bir bekleyişin içine sokmuştu. Neredeyse boş koltuğun olmadığı bir salonda, görsel anlamda böylesine büyüleyici bir yolculuğun içinde bulunmak, “auteur” denilen bir yönetmenin filmini beyaz perdede izlemek şüphesiz ki ayrı bir deneyim.
Üç saati aşan ve kaba kurgusu neredeyse beş saatten fazla olan böylesine bir filmi düşündüğümüzde, doğrusunu söylemek gerekirse filmin, bir Nuri Bilge Ceylan filmine göre akıcı kurgusu bana süresini neredeyse hiç hissettirmedi. Bu, benim bu derece uzunlukta bir filmi izlemeye alışık olmamdan kaynaklanıyor olabilecek olsa da genel izleyiciden gelen yorumların da bunu desteklediğini söylemekte fayda var. Her ne kadar filmin neredeyse kusursuz ilk yarısının ikinci yarısıyla, hele ki finaliyle hiç örtüşmediği Kuru Otlar Üstüne’nin mutlaka izlenmesi gerektiğini; sinemacıların sansüre uğradığı, film çekmelerinin kimi zaman önüne geçildiği bir coğrafyada fazla “apolitik” olmakla suçlanan “güzel ve yalnız” ülkemizin en çok ödül kazanmış yönetmeninin en son filmini, zamanla değiştirmeye çalıştığı Türkiye’ye bakış açısını ve sinemayı ele alışını deneyimlemek için altın bir fırsat olduğunu söylemekten de çekinmeyeceğim.
3 Comments
“Türkiye sineması”, “Türkiyeli yönetmen” ve “Türkiyeli eleştirmenler” gibi saçma sapan ve art niyetli, eleştiri olarak da zorlama bir politik çıkarım yapmaya çalışan bu woke tavrı o kadar saçma ve komik ki sadece sinirden kahkaha attım. Umarım kendi başına Geekyapar’ın politik duruşunu temsil etmiyorsundur.
Türk demekten bu kadar utanmana gerek yok. NBC Türk sinemasını Avrupa’da ve Dünya’da gayet güzel temsil ediyor. Bu yapmaya çalışmış olduğun “politik duruş” sadece omurgasız bir tavırla azınlık bir güruha yaranmaya çalışmaktan başka bir şey değil. Çok liberal ve özgürlükçüysen bu yorumu silme bari de samimiyetini görelim.
Türkiyeliler sevsin seni, bu ifadeyi gördükten sonra okumayı bıraktım.
Peki