Neredesin Firuze’yi izlediniz mi? İzlemediyseniz, baştan söyleyelim, Türkiye sinemasının en özgün işlerinden birini ıskalıyor hâldesiniz. Ezel Akay’ın muhteşem müzikali vizyona girdiği zaman muadili hiçbir şeye benzemiyordu, çıkışının üzerinden on yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına rağmen, hâlâ ülkemiz sinemasında benzeri bir şey bulmak mümkün değil. O film bunu, hiç bir eserin olmaya cesaret edemediği kadar renkli, dürüstlüğünün büyüsüne kapılmadan edemeyeceğiniz kadar çıplak ve gözlerinizi alamayacağınız denli hayatta olarak başarıyordu. Ve bu bakımdan, dünyada da eşi benzeri zor bulunan bir işti bana soracak olursanız.
Niye bunları anlatıyorum? Çünkü La La Land için de aynı şeyleri hissediyorum. Film, Whiplash ile eleştirmenlerin daha ilk filmden çuvalla övgüsünü kazanan Damien Chazelle’in ikinci uzun metraj işi. Yine merkezinde caz var, müzik var. Yine J.K. Simmons boy gösteriyor. Ancak Whiplash ne kadar duvar ise, bu film de o kadar çatı. Whiplash ne kadar ayakları yere basan, sert ve karanlık bir işse, La La Land de o kadar uçarı ve renkli. İkinci fragmanı çıktı, oradan gazlanıyoruz bu arada. Onu izleyin, bakın bir.
Ama aynı Neredesin Firuze gibi, kalbinin tam ortasındaki her şeyi de ekrana dökecek, orası da belli. Bu film, uzun yıllardır Hollywood’da gördüğümüz hiçbir şeye benzemiyor. Gerçekten, birileri zaten bunu eleştirilerinde e yazmış, film de zaten fragmanına da koymuş ama, gören göz zaten izan istemiyor. Bu film muadili hiçbir şeyi andırmıyor, hiçbir şablondan çıkmışa benzemiyor. Aynı Whiplash gibi, sadece bize dürüstçe hissettiklerini anlatan bir auteur ve onun elinden çıkan iş var.
Konu, bir aktör olma hayali kuran Emma Stone ile kaşarlanmış müzisyen Ryan Gosling’in aşkını konu alacak gibi gözüküyor. Ve bir müzikalin tüm gereksinimleri de orada bir yerde var. Danssa dans, şarkıysa şarkı, stilize koreografilerse stilize koreografiler. Ve sinematografi bakımından Chazelle, görüntü yönetmeni arkadaşı Linus Sandgren ile birlikte harikalar yaratmış. Bakın, film 30 Aralık’ta Türkiye’de vizyona girecek. Takvimlerimize işaretleyelim, sözleşelim, ve bu dürüst, samimi, renkli, çıplak, eşsiz, havalı ve uçarı filme hep beraber gidelim, olur mu? Şöyle filmleri kuru köşelerde bırakmayalım, hadi…