Yazan: Meltem Deniz Doğan

Harry Potter serisi üzerine bu güne kadar çeşitli mecralarca söylenmiş tonlarca şey, seri üzerine üretilmiş bir sürü teori mevcut. İnsanların bir kısmına göre – ki şahsi kanaatimce kitapları tam olarak okumayan kısım bu- Harry Potter bir çocuk kitabı. Bir kısmına göre bu bir arkadaşlık öyküsü, bir kısım sadece fantastik bir kurgu olduğunu savunuyor. Edebiyat çevrelerince de büyülü-gerçeklik türünde bir roman olarak nitelendiriliyor. Kendimin de içinde bulunduğum bir kısım ise serinin politik bir mesaj taşıdığını düşünüyor. Bu mesaj ırkçılık ve hoşgörü ile ilgili.

Geçtiğimiz yıllarda serinin Cambridge’de bir ders olarak okutulduğu haberini duymuştum, gerçekliği var fakat başlı başına bir ders miydi yoksa bir dersin içinde miydi orasını bilmiyorum. Bunun ardından da ABD genelinde Harry Potter okutulan çocuklar ile okumayanların arasında yapılan bir anketin sonucunda, okuyanların çeşitli etnik gruplara ve farklı dinden insanlara karşı daha hoşgörülü oldukları ortaya çıktı.

Zaten seri genelinde verilen hoşgörü mesajları ve ırkçılık karşısındaki duruş hepimizin malumu olunca, bu iki olay benim için – ve elbette benim gibi düşünenler için- serinin aslında neyi anlattığı hususundaki teoriye bir kanıt değeri taşıyordu. İşbu sebeple, ben bu teoriyi bir adım daha ileri taşıyalım istiyorum. Harry Potter’ın bir hoşgörü mesajı vermediğini, roman serisinin başlı başına bu konuyu işlediğini anlatmak istiyorum. İki başlık açacağım, birincisi roman serisinin dayandığı temel zıtlık yani genel bir başlık; ikincisi ise Ateş Kadehi ile derinleşip devam eden sihirli yaratıkların hakları meselesi yani özel bir başlık.

 

Safkanlar ve Diğerleri

Voldemort

Kendi adıma, tam olarak ne zaman bu düşünce kafamda belirdi de ben serinin temelinde iyilerin ve kötülerin savaşı gibi masalsı bir mücadeleden ziyade ırkçılık, insan ve hayvan hakları gibi hayatın daha spesifik meseleleri olduğunu idrak ettim hatırlayamıyorum. İlk kitabı okuduğum dönemde bunu kavramaya yetecek bir hazırbulunuşluk içinde değildim, buradan yola çıkarak belki serinin tümü tamamlandığında diyebilirim. Ancak bir yerden sonra benim için Rowling’in yüksek ihtimal bilinçli, bir ihtimal de istemsizce eklediği ırkçılık meselesi çok netleşmişti. Basitçe, hiçbir detaya veya arka plan hikâyesine inmeden açıklamam gerekirse; yedi kitap sekiz film boyunca bir iyi ve bir kötü karakterimiz vardı başrollerde. Diğer tüm karakterler ve hatta bütünüyle Büyücü Dünyası seri boyunca bu karakterlerin arkasında saf tuttu. Harry Potter ve Tom Riddle’dan bahsediyorum elbette.

Ana kötümüz Tom Riddle a.k.a. Voldemort’u kötü yapan nokta veya onun motivasyon kaynağı, onca büyücü içinden çıkarak onu Slytherin’in Varisi yapan şey neydi? Daha en başında Voldemort’un varisi olduğu Salazar Slytherin’in Godric Gryffindor ile yaptığı kavganın, Hogwarts’ı terk edişinin ve bu iki okul Bina’sının ezeli rekabetinin temelinde safkan olmayanlara duyulan bir nefret vardı.

Slytherin’in Varisi tarafından ortaya çıkartılması öngörülen Basilisk’in orada bulunmasının tek gayesi okuldaki Safkan olmayan herkesi temizlemesiydi. Voldemort’u serinin baş kötüsü yapan şey de buna paralel olarak Safkan Büyücüleri/Cadıları ve Safkanlık düşüncesini her şeyin önünde tutmasıydı. Bunun arka planında ister babasının bir Muggle oluşunu ve Cadı annesiyle kendisini daha bebekken terk edip gitmesini sayabilirsiniz, isterseniz onun ölmeye karşı olan büyük korkusunu söyleyebilirsiniz, isterseniz de sıradan olmaya olan nefretinden bahsedebilirsiniz.

Tom_Riddle_Chamber_of_Secrets

Ancak tüm bu dışlanmışlık, korku ve arayış dolu hayatından çıkarttığı tek şeyin Büyücü/Cadı olmayanlara duyduğu nefret olduğu neticesine varıyoruz. Bunun tek istisnası yılanı Nagini’dir ancak ona duyduğu şeyin sevgi veya minnettarlık mı yoksa ihtiyaç mı olduğu tartışmaya baya müsait bir konu. Voldemort’un ailesini Hogwarts arşivinde ararken sadece babasının ismine bakması çünkü annesinin öldüğünü bilmesi ve dolayısıyla annesinde büyü kanı olamayacağını düşünmesi, onun dünyayı ve insanları görüş biçimi açısından benim için çok vurucuydu. Voldemort , Safkanlık konusunda o kadar katıydı ki Hortkuluk’unu sakladığı mükemmel derecede önlem almasını gerektiren bir yerde sadece sihir gücünü dikkate alan önlemler kullanmayı hesap etmişti, sihir gücüne yeterli derecede sahip olmayan hiçbir şeyin onun Hortkuluk’una ulaşabileceğini düşünmüyordu.

Onun yardakçıları Ölüm Yiyen’lerin Sihir Bakanlığı’nı ele geçirdiklerinde yaptıkları ilk şey Bakanlık’ın simge heykelini ezilmiş Muggle’ların üstünde oturan bir Cadı ve bir Büyücü ile değiştirmeleri olmuştu. Haırlayın, aynı Voldemort değil miydi Muggle katletmekten hiç çekinmemesine rağmen Hogwarts savaşında “daha fazla büyücü kanı dökülsün istemiyorum” diyen? Seri boyunca Slytherin’i hep Safkan büyücülerle andık, Slytherin’li tüm karakterlerimiz de hep Mugglelar ile, Koftiler ile, Bulanıklar ile ve dahi Büyücü-Cadı olmayan tüm yaratıklar ile –ister sihirli ister sihirsiz- kavga hâlindelerdi.

Kötünün karşı cephesindeki iyi karakterimiz Harry Potter’ı iyi yapan nokta, onun motivasyon kaynağı, onu Godric Gryffindor’un kılıcına yani dolaylı olarak da olsa Gryffindor’un temsilciliğine götüren şey neydi? Bence bu sorunun cevabı, Harry üzerinden verilen tüm canlıların, ister sihirli olsunlar, ister sihirsiz, eşit oldukları düşüncesiydi. Daha Harry Büyü Dünyası ile tanışmadan ve bu dünyanın kurallarına alışmadan önce bile yaşama duyulan saygıyı temsil ediyordu.

Felsefe Taşı’nda Hayvanat Bahçesi gezisinde yılana hitap edişini, onun mahremiyetine yapılan saygısızlığı anlayışını hatırlarsınız. Ya da Dobby ile ilk karşılaştığında ondan ürkmesine ve oldukça zor bir durumda olmasına rağmen Dobby’nin varlığını incitmemeye çalışmasını da. Neredeyse Başsız Nick’in partisine Sör Nicholas’ın görünüşüne olan saygısından ötürü davet edilmesini ve istemese de sadece onu kırmamak için gitmesini. Malfoy’un Neville ile dalga geçmesine engel olabilmek için okuldan atılmayı göze alması da var elbette. İlk kitapta Malfoy’un arkadaşlık teklifini reddetme sebebinin, Malfoy’un kendisini diğerlerinden üstün görmesi oluşunu, Harry diğerlerini tanımıyor olmasına rağmen. Örnekler her kitaptan sayısız bir şekilde çoğaltılabilir. Varmak istediğim nokta; seri boyunca Gryffindor’u hep “mazlumların savunucusu” olarak gördük, Gryffindorlu tüm karakterlerimiz de bu kuralı izlediler. Evet belki Hufflepuff kadar diğergam değilllerdi ama gerekli olan her durumda, her türden canlının yanında yer almayı bildiler ve bu sebeple de Slytherinlilerin tüm hakaretlerine onlar göğüs gerdiler.

1 2
Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.