Yazan: İhsan Özer

Geçtiğimiz günlerde arkadaşımın tavsiyesi üzerine Annihilation adlı filmi seyrettim. Bu eylemi gerçekleştirdiğim sırada kanepeye uzanmıştım; kucağımda cips dolu bir kase, elimde ise soğuk meşrubatım vardı. Filmi Netflix üzerinden bilgisayarımdan seyrederken bir yandan göz ucuyla Fransa ile Hırvatistan arasında oynanan Dünya Kupası finalini izlemekteydim. Filmi zaman zaman duraklatıp Telegram üzerinden arkadaşlarımla maçta atılan golleri, tartışmalı pozisyonları değerlendirdik yine bu sırada WhatsApp’ten gelen komik bir görüntüye emoji ile karşılık vermeyi ihmal etmedim.

Film bitince ritüelimi tamamlamak adına, filmin IMDB ve Rotten Tomatoes sayfalarını ziyaret ettim. Bu gezintiler sırasında filmin Kuzey Amerika ve Çin haricinde dünyanın geri kalanına Netflix’in dağıttığını öğrendim yani reklamlarını her yerde gördüğüm bu film, ülkemizde vizyona girmemişti bile. Girmiş olsaydı bile belki vizyondan kalksa bile kolayca ve kaliteli bir şekilde ulaşabileceğimi bildiğimden, nasıl olsa sonra seyrederim, diye düşünüp salona gitmeyecektim. Bu durum beni film seyretme alışkanlıklarım üzerine düşünmeye itti ve aklıma Yusuf Atılgan’ın Aylak Adam romanından şu bölüm geldi;

“Çağımızda geçmiş yüzyılların bilmediği, kısa ömürlü bir yaratık yaşıyor. Sinemadan çıkmış insan. Gördüğü film ona bir şeyler yapmış. Salt çıkarını düşünen kişi değil. İnsanlarla barışık. Onun büyük işler yapacağı umulur. Ama beş-on dakikada ölüyor. Sokak sinemadan çıkmayanlarla dolu; asık yüzleri, kayıtsızlıkları, sinsi yürüyüşleriyle onu aralarına alıyorlar, eritiyorlar.”

oneman-crowd-1989-8000-copy

Fark ettim ki bu tecrübemde, Yusuf Atılgan’ın kısa ömürlü bir yaratık olarak tanımladığı “sinemadan çıkmış insan”ın beş-on dakika içinde “sinemadan çıkmamış” kitlelerce öldürülmesi gerekmedi çünkü içindeki yaşadığımız bu post dünyada hiç doğmamıştı bile. Filmleri -eğer izliyorsak- çoğunlukla dış dünyaya dibine kadar bağlı platformlardan izliyorduk artık.

Yazının bu noktasına kadar filme eşlik eden ne kadar çok marka adından bahsettim fark ettiniz mi? İşte bu markalar ve onların sahibi korkunç şirketler artık film deneyiminin ayrılmaz bir parçası. Benim de başıma geldiği üzere günümüzde, hızla gelişen bilişim teknolojileri ve dolaysıyla büyük şirketler günlük hayatımızın her alanına nüfuz edip değiştirirken, internetin kültür ürünlerinin tüketiminde önemli bir rol oynamaya başlamasıyla, sinema endüstrisi de bu değişimden en yoğun etkilenen sektörlerin başında geliyor. Artık giderek daha fazla kişi filmleri sinema ve televizyonun yanı sıra, dijital dağıtım şirketleri üzerinden veya internetin nimetlerinden yararlanarak, bilgisayarlar, tabletler ve akıllı telefonlar üzerinden seyretmekte.

Netflix-blood-splatter

Bu noktada Marx’ın da belirttiği gibi dağıtımın üretim ve tüketim süreçlerinden bağımsız olarak değerlendirilemeyeceğini göz önünde bulundurarak, teknolojik gelişmeler ile çeşitlenen bu dağıtım platformlarının, son dönemde film üretimini ve tüketimini gözle görülür bir şekilde değiştirdiğini söyleyebiliriz. O zaman değişen şey ne? Sinemadan çıkmış insana ne oldu?Gelin faili ararken, hemen teknolojiyi ve değişen dünyayı suçlamak yerine yazının başında adını andığım platformların sahiplerine, gücü elinde bulunduran korkunç şirketlere bir bakalım:

1977 yapımı ilk Star Wars filminin yarattığı olağanüstü ticari başarıdan beri, Hollywood sineması blockbuster olarak adlandırılan, büyük gişe başarısı yakalamasının haricinde oyun, figür, t-shirt vb. gibi çeşitli ürünleri satılabilecek, duruma göre devam filmleri yapılması potansiyeli barındıran, kısaca yüksek ticari başarı hedefleyen filmlere yöneldi. Küreselleşen dünyada her ülkeden yapımcılar bu koşulları sağlayabilen filmlerin arayışına girdi. Dolayısıyla pazarın büyümesi ve çok uluslu şirketlerin devreye girmesiyle sinema, küresel kapitalizmin ve gündelik hayatın giderek büyüyen bir aktörü haline geldi.

Korkunç şirketlerin; Amerika’da, 1980’li yıllarda kültür endüstrisiyle yaptıkları evlilikler sinema, TV, dergiler, gazeteler ve kitle iletişim araçlarını bir araya getirdi. 2002 yılına gelindiğinde ise Time Warner, Disney, General Electric, Viacom, News Corparation, Viviendi, Sony, Bartelsmann, AT&T ve Liberty Media adlarını taşıyan on çok uluslu şirket sadece sinema sektörünün değil eğlence sektörünün büyük kısmına sahipti. Zamanla bu sayı altıya kadar indi. Bu gelişmelerden biz sinemaseverlere kalan ise rekabetin azalması yüzünden ortaya çıkan vasatlık, üretim bandından çıkmış birbirine çok benzeyen filmler oldu. Disney’in Lucasfilm’i satın almasıyla Star Wars’un başına gelenler hepimizin malumu. Artık gezegen üzerinde her yaş grubunun ve IQ seviyesinin anlayacağı şekilde filtrelenmiş Star Wars’lar, Avengers’lar, Batman v. Superman’ler var.

jbjbjb

Bunların yanı sıra akıllı telefonlar ve tabletler hayatımıza girmesi, filmlerin ve dizilerin bu cihazlarda seyredilmesine olanak sağlayan Netflix gibi dijital dağıtım platformlarının etkinliğinin artmasıyla sinema salonlarına ciddi bir alternatif doğdu, üstelik her yerde yanınızda taşıyabileceğiniz bir alternatif. Dağıtım imkanlarındaki bu değişim haliyle önce film üretimini sonrasında ise tüketimi hızla değiştirdi. Filmler artık bilgisayar ekranı, akıllı telefon ve tablet en boy oranlarına göre optimize ediliyor ve buna göre tasarlanıyor. Sinema sektörünün başka platformlarla özellikle internet kültürüyle iç içe geçmesinin sonucu olarak Suicide Squad gibi Tumblr veya 9gag’de paylaşılmaya uygun olan, sanat yönetiminde pastel renk seçimleri ve gif formatına getirilmeye elverişli sahneler içeren filmler ortaya çıkıyor.

Sadece görüntü de değil, artık insanlar sinema salonu dışında film seyrettikleri için, yazının başında aktardığım gibi film süresince birçok aktiviteyi bir arada yapmaktalar. Bunun sonucunda filmler kesintisiz ve pür dikkat izlenmediği için giderek daha yüzeysel, sanki bir Youtube videosu izliyormuşcasına yüksek ritimli ve süre olarak daha kısa filmler görmekteyiz. Aksini deneyen Blade Runner 2049 gibi tabiri caizse old school işler niş bir kitle dışında beklenen ilgiyi görmüyor.

Sonuç olarak artık hepimiz hayatımızın her alanını işgal eden korkunç şirketlerin saltanatı altında yaşıyoruz. Önce sinemadan çıkan insanı düşünceli halinden koparan şirketler şimdi de bu kısa ömürlü canlıyı tamamen ortadan kaldırmak üzere. Peki bize neslimiz tükensin istiyor muyuz diye soran oluyor mu? Elbette hayır.

___________

DEV YAZI ÇAĞRISI 30 Ağustos’a kadar yazılarınızı kabul edecek. Detaylar burada.

Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.