Korku filmlerini izleyemeyen ve korku oyunlarını oynayamayan biri olarak garip bir şekilde korku hikâyeleri okumaya bayılıyorum. Korku duygusunun birden karşınıza çıkartılan bir yaratık yüzünden değil de yavaş yavaş ve ağır bir olay zinciri şeklinde aktarılmasından daha büyük bir keyif alıyorum. Özellikle bu iyi korku hikâyeleri bir de iyi edebiyat eserleri olunca değmeyin keyfime. Korku edebiyatına çok yeni girmiş biri olarak en azından şimdiye kadar İthaki’nin Karanlık Kitaplık serisinden okuyup keyif aldığım birkaç romanı sizinle paylaşmak, böylece sonbahara girerken sizi sakınmanız gereken şeylere karşı uyarmak istiyorum.

1. Ray Bradbury – Uğursuz Bir şey Geliyor Bu Yana

carousel-style-background

Yazın sıcak günleri sona erdiğinde, ağaçların yaprakları bir kan rengine büründüğünde; Güz Halkı gelir ve beraberlerinde hiç de iyi şeyler getirmezler. Ruhlar için insan fırtınası elerler, aklın etini yerler, mezarları günahkârlarla doldururlar. Böyledir güz halkı. Onlardan sakının. Düz yazının şairi Ray Bradbury’nin Güz Halkı’na karşı bizi uyardığı eser, her eylül ayının başında istemsizce aklıma geliyor ve okumak istiyorum.

Jim Nightshade ve Will Halloway adlı iki çocuğun hayatları, kasabalarına gelen bir karnaval ile beraber bir daha geri dönülmemek üzere değişir. Her ne kadar bu karnavalın gelişine herkes gibi sevinseler de daha sonra fark ettikleri kötü alametler, kararlarını değiştirmelerine neden olur. Bir anda kendilerini iyilik ve kötülüğün amansız mücadelesinin ortasında bulan bu ikili, akıl almaz bir kötülüğe tanık olurlar.

Ray Bradbury’nin insanın tüylerini diken diken eden bu kadar başarılı bir hikâyeyi yazmasının en büyük sırrı ise kendi hayatından esinlenmesidir. Henüz 12 yaşındayken gittiği bir karnavalda Bay Elektriko adlı bir sihirbaz Ray Bradbury’e,  Birinci Dünya Savaşı’nda ölen arkadaşının reenkarnasyonu olduğunu ve onu tekrar ziyarete geldiğini söyler. Ray Bradbury ise bu olayı kolay kolay atlatamaz ve yıllar sonra Mr. Elektriko ile yeniden yüzleşmek için Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana kitabını yazar.

Uğursuz Bir Şey Geliyor Bu Yana, mutlaka ama mutlaka okumanız gereken bir roman. Özellikle sonbaharın ürpertici rüzgarları esmeye başlamışken bacaklarınızın üstüne bir battaniye alıp bu güzide eseri mutlaka ama mutlaka okuyun.

2. H.P. Lovecraft – Deliliğin Dağlarında

ss_06e64265d8c41362dacb04bd5a37db39eb7139f1.1920x1080

Korku hikâyelerinden bahsedip de H.P. Lovecraft’ın adını anmazsak Cthulu’nun gazabına uğrarız. Lovecraft’ın daha sonra dizilere, filmlere, oyunlara ilham olmuş Cthulu Mitolojisinin sınırlarını genişleten bu romanın betimlemeleri ve mekân anlatımları tam anlamıyla harika. Okurken kutupların tasvirinin büyüsüne öyle bir kaptırıyorsunuz ki ensenizde kutupların soğuk rüzgarlarını hissetmeniz işten bile değil!

Basit bir keşif gezisi olarak başlayan maceramız daha sonra kahramanlarımızın, bizimkinden yüzyıllar önce gelişmiş bir medeniyetin kalıntılarına ulaşmasıyla devam ediyor. Bu kalıntıların izini sürerek çok daha büyük bir şeyi keşfetmeye çalışan maceracılarımızın keşfettikleri şey ise bütün dünyanın kanını donduracak cinsten. Özellikle kitabın sonunda Danforth’un gördüğü şeyi okuyucunun tahayyülüne bırakması, kitabın etkileyiciliğini kat be kat artırıyor. İnsanlık gerçekten her şeyi bilmeli mi yoksa cahillik gerçekten mutluluk mu? Bunun cevabını sizlere ben değil kitabımız versin.

3. Stephen Graham Jones – Melezler

5b3c5dbb918e6

Kurgusal eserler söz konusu olunca ihtiyatlı yaklaştığım iki tema var; zombiler ve kurt adamlar. Nedense bu iki ögeyi bir türlü sevemedim ve onların ana materyal olduğu eserlere hep bir mesafeli durdum. Melezler romanına da bu şekilde başladığımı ama sonunda oldukça memnun bir şekilde ayrıldığımı söylemek istiyorum. Eğer kurt adamlar aramızda yaşasaydı tam olarak böyle bir hayatları olurdu diyebilirim.

Kitapta, ismi verilmeyen yarı kurt, yarı insan olan bir melezin; teyzesi, dayısı ve dedesi ile beraber sürdürdükleri yaşam mücadeleleri anlatılıyor. Bir kurt adam romanından ilk anda beklenileceği gibi hiç de insanlara korku veren ve her gece av peşinde koşan korkunç kurt adamları değil; insanların arasına karışmış ve varlıkları ortaya çıkmasın diye sürekli bulundukları yeri değiştiren insanları görüyoruz. Böylesi bir anlatımda hem kurt adamların varlığına daha çok inanıyor hem de neredeyse kendinizi onların yerine koyup yaşadıkları zorluklar için üzülürken buluyorsunuz. Bunun da bir kurgu eser için inanılmaz büyük bir başarı olduğunu söylememe gerek yok herhalde.

Aslına bakarsanız Melezler’i okurken korkmaktan ya da gerilmekten çok uzak olduğumu söyleyebilirim. Yine de kurt adamları anlatan bir hikâyenin bu kadar gerçekçi ve iyi bir edebiyat eseri olması, benim Karanlık Kitaplık’tan mutlaka okuyun dediğim ilk beş kitap arasına girmesini sağladı. Ki bir de ben bile bu kadar ön yargı ile bir kurt adam hikâyesini beğendiysem kurt adam severler bayılacaktır, eminim.

4. Arthur Machen – Üç Sahtekâr

thumb-1920-312453

Karanlık Kitaplık serisinde şimdiye kadar iki kitabı yayınlanan Arthur Machen’ın hem Yüce Tanrı Pan hem de Üç Sahtekâr kitabını okurken inanılmaz keyif aldım. Özellikle okült öğeleri eserlerinde yerinde ve güzel kullanması, kitaplarından aldığım keyfi inanılmaz artırıyor. Ama sanırım eğer size bu iki kitaptan illa birini önerecek olsam kitabın başından itibaren okuyucunun aklıyla dalga geçen Üç Sahtekâr romanını önerirdim.

Üç Sahtekâr romanı, Altın Tiberius adlı bir sikkenin başlattığı olaylar silsilesini anlatıyor. Bu sikkenin kaybolmasından sonra iki İngiliz centilmenin hayatında birden yabancılar ve anlattıkları birbirinden inanılmaz hikâyeler ortaya çıkmaya başlıyor. Okült öğelerin grotesk tarzıyla birleşmelerinden doğan bu birbirinden farklı öyküler, bir yerden sonra sizde ‘hâlâ aynı kitabı mı okuyorum?’ hissi uyandırıyor. Kitabın sonunda bütün hikâyelerin dahice bir şekilde birleşmesi ise kitabı bitirir bitirmez bir daha okuma isteğine yol açıyor.

5. Clive Barker – Cehennemlik Yürek

The-Hellbound-Heart-by-Clive-Barker-Book-Review-Lament-Configuration-puzzle-box-illustration

Karanlık Kitaplık’ın beni en çok etkileyenlerinden biri olan Cehennemlik Yürek eserini kasıtlı olarak en sona bıraktım. Özellikle kitabı okurken başından sonuna kadar beni diken üstünde tutan atmosferini inanılmaz başarılı buldum. Tek bir mekânda geçen hikâyelere olan düşkünlüğüm yüzünden mi yoksa Clive Barker’ın yarattığı bu muhteşem atmosfer yüzünden mi bilmiyorum ama okurken en çok beğendiğim Karanlık Kitaplık eserlerinden biriydi.

Hikâyemiz ise Frank isimli, dünyadaki bütün hazları tatmış ve artık yaşamak için yeni hazlar arayan bir adamın Lemarchand’ın kutusunu açmasıyla başlıyor. Kutuyu açınca başka bir boyuttan gelen Cenobite isimli varlıklardan “haz” isteyen Frank, Cenobite’ların haz anlayışı ile kendi haz anlayışının birbirinden çok farklı olduğunu acı yoldan öğreniyor. Zamanın çok farklı işlediği bir evrende Cenobite’ların akıl almaz işkencelerine tanık olan Frank’in buradan kurtulmak için tek şansı, erkek kardeşi Rory ve onun eşi Julia oluyor.

Daha önce söylediğim gibi kitabın toplamda bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki karakteriyle, sadece bir odanın içerisinde bu kadar büyük bir gerilim hissi yaşatması inanılmaz etkiledi beni. Kitabın başlangıcından itibaren sizi saran gerginlik hissi son sayfaya kadar asla bitmiyor. Clive Barker ile daha tanışmadıysanız Cehennemlik Yürek bunun için mükemmel bir seçim olur.

Böylece sizler için hazırladığım beş kitaplık Karanlık Kitaplık listemin sonuna geliyorum. Sonbahar aylarını Edgar Allan Poe’nun Kuzgun şiiri ile karşıladıktan sonra bu kitapları okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum. Ve sizi son kez uyarıyorum; bazıları için, güz erken gelir ve uzun süre kalır, böyledir güz halkı. Onlardan sakının!

Author

Kalabalıkta sesini kaybetmemek için içerik üreten biri. Her ateşin iyi bir hikâyeye ihtiyacı olduğunu düşünür. Film, kitap, dizi, karikatür oyun ve müziğin her türlüsüne ilgisi vardır ama parası yoktur. Onu her yerde "Tavşan" diye çağırabilirsiniz.

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.