Para, emlak, tekelleşme, hakimiyet… Bunlar, dünya çapında, küçük-büyük farketmeksizin yaşayan, iş yapan tüm insanların nihai amaçlarını tanımlayacak birkaç rastgele kelime. Bu ortak amaç, tüm insanlık tarihini, özellikle de son iki asrını önemli derecede belirledi ve günümüzde dahi hâlâ etkisini sürdürüyor. Sürdürdüğü bu etki, insan uygarlığının gelişimini iyi yönde mi yoksa kötü yönde mi etkiledi, emin değiliz. Ancak şu kesin; bu amaç, insanları ileriye götüren, kamçılayan, hem bizi hayvanlardan ayırıp hem de hayvanlara yaklaştıran bir dürtünün ürünü. Bu dürtü, kültürümüzün her yerine sirayet etmiş vaziyette.
Bu yazımızda, bu dürtünün kültürümüzde görünen en keskin ve görünür yansımalarından birisinden, Monopoly‘den bahsedecek ve bu oyunun üzerinden hakimiyet dürtüsü, ekonomi ve rekabet kültürü hakkında, haddimizi fazlasıyla aşacak bir inceleme yapacağız.
Kelime anlamı “Tekel” olan bu oyun, yirminci yüzyılın en büyük ve yıkıcı ekonomik krizi olan Büyük Buhran‘ın bir ürünü. 1929’da, krizin işsiz bıraktığı binlerce insandan biri olan Charles Darrow, kriz öncesindeki New York emlak piyasasını temel alarak, kare şeklinde bir kutu oyunu tasarlıyor. “Monopoly” adını verdiği bu oyun, uzunca bir süre sadece geçinmesine yarıyor; ta ki Hasbro bu oyunu, tüm haklarıyla altı yıl sonra satın alana kadar.
Hasbro‘nun Elizabeth Magie, Fred Thun ve Louis Thun‘dan oluşan tasarımcı ekibi, ilk tasarımdaki hataları düzeltip, fazlalıkları atarak oyunu yukarıdaki fotoğrafta görünen şekline kavuşturuyor. O günden beri Monopoly, farklı şehirlere, ödeme şekillerine ve platformlara uyarlanarak, yaklaşık yedi yüz elli milyon kişi tarafından oynanıyor ve dünyada en çok kişinin oynadığı ticari kutu oyunu oluyor.
Buraya kadar, oyunun tarihçesini kısaca anlatmış oldum, şimdi sıra geldi asıl konuya. Öncelikle oyunumuz, iki ila sekiz kişi arasında geçiyor. Herkes, zarını atarak hem şansıyla oynuyor, hem de gerekli yerlerde, doğru yatırımlarla, alabildiği kadar mülkü alarak tekelleşmeye çalışıyor. Bu oyun şekli, başta sıkıcı görünse de, istisnasız her insanı içerisine çeken ve heyecan uyandıran bir yapıya sahip. Bunun da belli başlı sebepleri var elbette. Öncelikli olarak bu kutu oyunu, şans faktörünün olmasından dolayı fazlasıyla değişken bir yapıya sahip, yani her zaman kazandıran bir strateji yok, unutun onu. İkincil olarak da, doğru zamanlarda, doğru yatırımları yapmazsanız, ne kadar şansınız olursa olsun, kazanmanızın imkanı yok.
Bu oyun şekli, neredeyse insanlık olarak rekabet sistemimizi en uygun biçimde yansıtıyor. Tüm kurallı rekabet sistemlerimizin dayandığı temellere dayanıyor bu oyun fakat aynı zamanda insanlar olarak en temel dürtülerimize de hitap ediyor; güvenlik, sahip olma ve alt etme. Size yazının başlarında, bu rekabetin bizi hem hayvanlara yakınlaştırdığını, hem de hayvanlardan uzaklaştırdığını söylemiştim. Bu söylediğimin tam anlamı, insanların birbiriyle nasıl rekabet ettikleriyle bağlantılı.
Diğer hayvan türlerinin aksine, bizim rekabetimizde bizi sınırlayan doğal sınırlar veya bizi güçlendiren doğal silahlar yok diyebiliriz. Bu durum, sınırları belirlenmemiş, kaotik ve fazlasıyla tehlikeli bir türe dönüştürüyor bizi. Bunu aşmaya çalışıyoruz ve bu çalışmamızın en önemli göstergeleri de insanlık olarak kendimize belirlediğimiz kurallar ve kendimize o kurallar çerçevesinde tanıdığımız haklar.
Ortak kararlarla belirlediğimiz kurallar, aramızdaki rekabeti şekillendirip sınırlandırırken, ortak kuralların sağladığı haklar ise bireylere bu rekabette belirli avantajlar sağlıyor. Bugün, toplumun yaptığı en küçük işten en büyüğüne kadar geçerli olan bu sistemler bütünü, elbette ki Monopoly’de de kendisine yer buluyor. Oyun içerisinde hem şans slotları gibi size hak tanıyan hem de hapis cezaları ve vergi ödeme zorunlulukları bulunan slotlar gibi sizi sınırlayan alanlar bulunuyor. Hayatta olduğu gibi burada da bu hakları ve cezaları, tamamen şansımıza bağlı olarak alabiliyoruz. Ayrıca hem hayatta hem de Monopoly’de her şeyimizi, ne kadar üzerine titrersek titreyelim, ne kadar koruyup kollarsak kollayalım, her an kaybedebiliriz.
Sonuç olarak, Monopoly bahane; hayat zor ama şahane sevgili geekler. Hepimiz bu hayat denilen Monopoly benzeri oyuna belli bir yerden başlarız ve hepimizin hedefi belirli bir yerdir. Bu yere ulaşmaya çalışırken belirli şeyleri kazanmak gerekir ama bunları kazanırken kendimizden bazı şeyler kaybedebiliriz. Şansınız her zaman yaver gitmeyebilir, hayatınızın bazı yerlerinde tüm varlığınızı kaybedebilir ve iflas edebilirsiniz ancak unutmayın ki bu oyunda, siz oynamak istediğiniz sürece, oyun devam edecektir.
1 Comment
Hoşgeldinizzzzz