Yazan: Sergen Uçak

Elbette güzel üzerine atıp tutmak, bir tanımını yapmaya kalkışmak pek mümkün değil. Her şeyden önce insanlık tarihindeki pek çok subjektif kavramdan birisidir kendisi. Çağlar boyunca güzellik algısına yönelik değişimleri gösterecek kültürel, toplumsal kodlar olsa dahi şu çağdaki güzellik anlayışı şudur gibi laflar etmek çok tutarlı gözükmemektedir. Çünkü -Umberto Eco’nun da belirttiği gibi- farklı güzellik algıları aynı çağda bir arada bulunabiliyorken uzak çağlar arasında da benzerlikler kurabilmek gayet mümkündür. Özellikle şu an her şeyin birbirine karıştığı çağımızı düşünürsek bu durumu kavramak daha kolay olacaktır.

Peki madem güzellik elle tutulur bir kavram değil, o halde neyden bahsedeceğiz bu yazıda? Hemen söyleyeyim: Öncellikle bu yazı çok genel anlamda “güzel nedir” gibi bir soruya değil, insan güzelliği üzerine odaklanıyor. Tarihsel süreçte güzellik kavramı nelerden etkilenmiş, nasıl bir yol izlemiş; evrimsel süreçte güzellik algısının yeri neresidir; güzellikten bahsederken hangi verileri ele alabiliyoruz gibi noktalara değinmeye çalışacağız.

Kısaca güzelliğin ne olabileceğini tanımlayacak olursak güzellik; kendimiz için isteyeceğimiz, bizi memnun edeceğini düşündüğümüz bir şey olarak tanımlanabilir. Yani temelde güzelliğin “iyi ve faydalı olmak” kavramlarıyla da bir ilişkisi var. Bir şekilde bizim duyularımızı, hormonlarımızı harekete geçiren; bizi memnun edeceğini düşündüğümüz her şey güzel olmanın konusudur.

1645596650588b47b7bf1cf3.70116137_n-1100x470

Evrimin de bu konuda söyleyeceği şeyler var elbette. İnsanın fiziksel güzelliği de dahil doğada “güzel” olarak gördüğümüz birçok şeyin simetri veya orantı gibi özellikler göz önünde bulundurularak değerlendirildiği düşünülür mesela. Yüksek sağlıklı genleri yansıttığı ve bu durumun da parazitlere karşı önemli bir savunma olduğu düşünülen simetri algısı, güzellik yargısına yol gösterir. Bu nedenle yüz simetrisi, fenotipik kalitenin ve sağlıklı gelişimin göstergesi olarak algılanır ve eş seçimi ile beraber güzellik yargılarını doğrudan etkiler. Yani fiziksel çekicilik konusundaki yargılarımız sağlıklı bireyleri tanımlama, tercih etme veya parazitlere direnci olmayan bireylerden kaçınmak gibi gayet doğal amaçlarımızdan etkilenir.

Bu işin evrimsel boyutu ve ilkel dürtülerimizin güzellik konusunda nasıl hareket ettiği bir kenara, bugün çok daha farklı etkenlerin olduğu aşikâr. Özellikle burjuvazinin yükselişi, moda ve reklam gibi insanı manipüle edebilen sektörlerin ortaya çıkışıyla beraber, güzellik algımız çağlara göre değil de haftalara göre değişiklik gösterir oldu. Örneğin; bundan 15-20 yıl önce kısa paçalı pantolon giymek muhtemelen komikti ama bir de bugüne bakın; gayet doğal ve çekici kabul edilebiliyor.

18thcentMasquerade

İnsanların güzellik üzerine tartışmaya giriştiklerinde genelde sanat eserlerini incelemeye yöneldiklerini görüyoruz. Bu pek tabii doğal bir hareket. Özellikle böyle “çağlar boyu güzellik algısı nasıl şekillenmiştir” gibi bir soru üzerine tartışacaksanız, hedefi güzellik olan sanatçı ve sanat eserleri birincil kaynağınız olacaktır. Fakat bu da yine güzellik üzerine tutarlı şeyler söylememizi engelleyen bir detay. Çünkü bu sanat eserlerinden elde ettiğimiz tüm veriler, eseri üreten sanatçının algısının örneklerini teşkil ediyor. Elbette o dönemde yaşayan sıradan insanlar da, sanat eseri olarak değerlendirmese de geriye bazı ürünler bırakıyor. Ancak bu ürünleri güzel bulup bulmadıklarına dair fikir yürütmemiz çok güç. Bu nedenle çoğu zaman sanat eserleri güzellik, estetik gibi konularda çağını yansıtıyor gibi düşünülse de aslında yansıttığı şey; o çağdaki sanatçıların dahil olduğu akımın güzellik anlayışı olarak özetlenebilir.

Orta çağ öncesindeki eserlere bakıldığında dini değerlere ve(ya) toplumsal gerçeklere göre bir algının hüküm sürdüğünü görüyoruz. Bu toplumlarda doğurganlık, üreme gibi hayatta kalışı ve devamlılığı ifade eden unsurların ön planda olduğu eserler mevcut. Üreme organları ve beslenme organları abartılı bir şekilde eserlere yansıtılmış. Özellikle kadın figürleri tombul, günümüzdekilere neredeyse hiç benzemeyen bir biçimde karşımıza çıkıyor. Ancak burada bu eserlerin modern çağda kabul ettiğimiz bir estetik kaygı güdülerek yapıldığını söyleyemeyiz sanıyorum. Bu yüzden bu eserler üzerinden bir güzellik algısı ortaya koymak yine bizi şüpheciliğe sürükleyecektir.

BirthOfVenus-58af35753df78cdcd830ae1b

Asıl estetik kaygının gümbür gümbür hissedildiği ve biraz da olsa dinin etkisinden uzak eserlere Rönesans ve sonrasında rastlıyoruz. Özellikle 1500 ve 1600’lü yıllarda etkisini gösteren Rönesans’ta ideal güzellik kendisini çıplaklıkta ve mitolojide gösteriyor. Kadınlar özelinde tartışılacak tablolara baktığımızda idealize edilen güzelliğin önceki dönemlerden farklı olarak biraz daha zayıf ama bize göre daha kilolu, toplu insan fenotipinde olduğunu görüyoruz. Aynı şekilde erkeklerin de kas yapıları bizim idealize ettiklerimizden oldukça farklı.

İlerleyen yüzyılda ise Sanayi Devrimi ile beraber, bu dini etkiler ya da tanrı vergisi görünüşler yerini çok farklı etkenlere bırakıyor. Her şeyden önce sanayi ve teknolojinin gelişmesiyle tüccar sınıfı, toplumda sözü geçen sınıf haline geliyor. Doğal olarak onların yargıları ve çıkarları toplumsal kodlarımıza yeni yeni biçimler veriyor. Zaten bu noktadan sonra her şey bir hız ve ekonomi manyaklığı içerisinde şekillendiğini söylemek mümkün. Yaşanan devrim neticesinde geleneksel algıların yerini nispeten daha yapay zevklere ve çok çabuk değişen algılara bıraktığını görüyoruz. Barok ya da Rokoko gibi uzun etkileri olan akımlar yerine daha kısa süreli “izm”ler ortaya çıkıyor; teknolojinin yaygın kullanımı ile gazete ve dergilerin tüketimindeki yükseliş, en temelde ekonomik sistemin işine yarayacak algıları oluşturuyor. Doğal olarak güzellik algımızda bu noktadan sonra kendisini ekonomik düzene, tüketime devrediyor.

coke-taste-the-feeling-11.adweek.2016

Bu noktada çarpıcı olan detay, güzelliğin cinsellikle iç içe geçmesi. Reklamcılığın peyda olduğu 19. yüzyıl ve devamında her ürün bir arzu nesnesi işlevi görmeye başlıyor ve bundan insan bedeni de nasibini alıyor. Özellikle kadın bedeninin arzu nesnesine dönüşmesi reklamlarda halen çok sık karşılaştığımız bir durum. Cinsellik ve haz uyandırma potansiyeli olan her şey güzel olmakla eşdeğer bir noktaya geliyor ve 80’li yıllardan itibaren reklamlar ve moda aracılığıyla inşa edilen güzellik algısı gündelik hayatımızın önemli bir parçasına dönüşüyor. Güzel olma çabası en temel hedeflerimiz arasında yerini almaya başlayınca sadece bedenen değil, her açından en mükemmeline sahip olma arayışına (sosyal medyadaki görünümümüz gibi) giriyoruz istemsizce.

İşin garip tarafı ise modern ideal güzellik anlayışının asla ulaşılmaz olması. Sürekli değişen ve dönüşen bir şeye sahip olmanızın mümkün olmadığını bir kenara bırakın, idealize edilen güzellik çok uç bir noktada bizleri keyif çatarak seyrediyor. Devamlı olarak tüketmeden, şekilden şekile girmeden sürekli güzel olma ihtimaliniz de böylece ortadan kalkıyor. Yani günümüz güzellik anlayışının izi, bizzat tüketim kültürünün derinliklerinde besleniyor ve büyüyor.

Güzellik algısı üzerinden savunduğumuz bunca söz arasından nasıl bir sonuç çıkarmalıyız bilmiyorum; ama güzellik hiçbir zaman değişmez olmamıştır ve olmayacaktır da. Bu konuda hangi çağı ele alırsak alalım bir tanıma kalkışmak bana oldukça zor görünüyor. Kesin konuşabileceğim tek bir şey varsa o da bugün bizim güzel dediğimiz şeyin aslında o kadar da güzel olmadığıdır.

———————————

Siz de yazınızın Geekyapar.com sayfalarında yayımlansın ister misiniz? O halde buyursunlar: Yazı çağrısına katılmak için hala vaktiniz var!
Author

Geekyapar okurları Yazı Çağrısı altında toplaşıyor, belirlenen konularda kalem coşturuyor. Sen de parçası olmak istiyorsan, duyuruları takip et!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.