The Fall of the House of Usher ile birlikte Mike Flanagan Netflix’e özgü beşinci korku dizisini de tamamlamış oldu.
Korkudan çok, korkuyla ilgili konuları kullanarak başka hikâyeler anlatmak isteyen yönetmenin kalemini, tarzını ve izlemek istediği yolu da artık iyice anlamış olduk. Canavarlardan çok insanlara, daha doğrusu insanların sorunları ve onlarla bu canavarların nasıl bağlantılı olduğuna odaklanan yönetmen her yeni dizisinde yeni bir şeyler denedi ve kendi yeteneklerini, bilgilerini, sanatını da sınadı.
Genelde var olan korku eserlerini zihninde kurduğu özgün düşüncelerle birleştirip uyarlayan yönetmen, Midnight Mass gibi tamamen orijinal öyküler de yazıyor. Tabii aslında onun da Mikey’nin kendi evreni (Flanaverse olarak adlandırıyor hayranları) içinde yine bir roman olduğunu belirtmek gerekiyor, bu durum yüzünden uyarlamalardan bütünüyle de kaçabilmiş değil. Gelin, bugün sizinle birlikte kalitesini her yıl yeniden kanıtlayan yönetmenin Netflix için dümen başına geçtiği beş diziye bakalım.
The Haunting of Hill House
Shirley Jackson‘ın aynı adlı beşinci romanından uyarlanan dizi 2018’de yayınlandı. Beş çocuklu Crain ailesinin 1990larda Hill House diye adlandırılan kocaman bir evde yaşadıkları ve bir türlü anlamlandıramadıkları dehşet dolu bir gece ile açılıyor perdemiz. Bu noktadan sonraki bölümlerde teker teker aile üyelerinin hikâyeleri ve yaşadıkları kayıplarla nasıl başa çıkmayı tercih ettiklerini görüyoruz.
Aslında perili olduğu söylenen bir köşkte araştırmaya yapmaya giden ve psikoloji biliminin sınırlarına odaklanan özgün hikâye, Mike Flanagan etkisi altında yas konusunun ağır bastığı, bambaşka bir şahesere dönüşüyor. Dikkat edin, gözlerinizi ekranın her yerinde gezdirin çünkü bu yapımda emin olun sayabildiğinizden çok daha fazla sayıda öcü var.
The Haunting of Bly Manor
Henry James tarafından yazılan “The Turn of the Screw” hikâyesine dayanan dizi, her bölümünde yazarın ayrı bir hikâyesini uyarlıyor. Mike Flanagan sonradan özellikle The Fall of the House of Usher yapımında da kolaylıkla görebileceğimiz bir biçimi büsbütün benimsiyor. Asıl temel alınan hikâye dizinin geneline yayılırken Henry James’in diğer seçilmiş hikâyeleri ise ayrı ayrı bölümlerin iskeletini oluşturuyor. Hikâye içindeki hikâyecikler yapısı yönetmenin eserlerinin tamamına yayılmazken, benimsediği antoloji biçimini Flanagan imzası olarak bütün dizilerinde görebiliyoruz.
Midnight Mass
Hill House’tan sonra en sevdiğim Flanagan dizisi olan Midnight Mass, yönetmenin az önce bahsettiğimiz antoloji yapısını en az yansıtan dizisi. Bütün bir hikâyeyi bölümler boyunca baştan sona takip ettiğimiz ve gayet iyi bildiğiniz belirli kavramları, asla ama asla dile getirmeden işleyen dizi aslında Mike Flanagan tarafından çekilen başka bir film olan Hush’taki yazar bir karakterin elinden çıkan bir roman.
Birleşmiş bir evren içinde birleşmiş başka bir evren kuran Flanagan’ın aynı zamanda Hill House’tan sonra anlattığı en samimi hikâyelerden birisi. İleride sanatçının uyarlama ve antoloji eserlerinin üstüne ek olarak böyle tamamen özgü hikâyeler de yazmasını diliyorum bütün içtenliğimle.
The Midnight Club
Her ne kadar bir isim benzerliği olsa da Midnight Club ve Midnight Mass arasında bir bağlantı yok.
Midnight Club, Christopher Pike tarafından yazılan aynı isimli kitaptan uyarlanan bir dizi. Çaresi olmayan ölümcül hastalıklara yakalanmış bir grup gencin hayatlarının kalanını rahat rahat geçirip, bir yandan da belki alternatif tedaviler peşinde koşabilecekleri Brightcliffe Home adlı bir tesiste geçiyor. Olaylar doğrusal bir çizgiyi takip ederken gençlerin her gece toplanıp birbirlerine anlattıkları korku hikâyeleri ise dizinin antolojik yapısını ortaya koyuyor.
Duygusal olarak yüklü bir yapım olsa da Midnight Club Flanagan’ın diğer Netflix çıkışlarının bir tık gerisinde kalıyor. Yine de kesinlikle öneririm, yönetmenin nitelikli yapısı bu esere de her türlü yansıyor.
The Fall of the House of Usher
Edgar Allan Poe’nun aynı isimli hikâyesine dayanan dizinin her bölümü yine ayrı bir Poe öyküsünü konu alıyor ve bununla da kalmıyor, her bölümde sanatçının şiirlerine yüklü göndermelerde bulunuyor. Akılda kalıcılık açısından Hill House, Bly Manor ve Midnight Mass’ten geride kalsa da yine aynı kaliteyi burada da görmek mümkün. Sadece hikâyeleri ve şiirleri de işlemiyor, ayrıca işlemediği hikâyelerden karakterler ve mekânlar seçip diğerlerinin içine perçinliyor.
Nantucketlı genç Arthur Gordon Pym’in bu dizinin içinde sert ve korkutucu bir karaktere dönüşmesi ve bu insanın da MARK HAMILL TARAFINDAN CANLANDIRILMASI KADAR MUHTEŞEM BİR ŞEY OLABİLİR MİYDİ? Mike Flanagan’ı gerçekten çok seviyorum. The Fall of the House of Usher da aynen Midnight Club gibi azıcık diğerlerini aratsa da piyasadaki tüm diğer korku yapımlarından çok daha ileride konumlanıyor, kesinlikle önerilir.
James Wan gibi genç ve yetenekli bir yönetmenin korku türünden uzaklaştığı zamanlarda Mike Flanagan gibi birisinin çıkıp resmen bütün korku mirasını sırtında taşıya taşıya kurtarması bizim için çok güzel bir mucize. Umarız onun gibi başka isimler de kendilerini kanıtlaya kanıtlaya çizgilerini bozmadan ilerlerler ve önümüze farklı, özgün ve kaliteli işler koyarlar. Dünyanın delirdiği bugünlerde iyi ki böyle işler var da dikkatimizi başka dehşetlere kaydırarak azıcık olsun akli dengemizi kurtarabiliyoruz. Sizin en sevdiğiniz Flanagan dizileri, filmleri hangileri?