Dün sayfada bir görsel paylaştık. Sonra altında saçma sapan yorumlar falan oldu. Bunun altına da muhtemelen saçma sapan yorumlar gelecek. Çünkü ülke artık böyle bir yer oldu. Devamlı kendini savaş hâlinde hisseden ve af, hoşgörü, barış, anlayış, ortak payda, saygı gibi meseleleri; klavyeyle bir anlam ifade etmeyen ve gerçek hayatta karşılığı da, değeri de olmayan şerefleri ve kan davalarını korumaktan daha önemsiz bulan bir ülke olduk. Güzel insanlar çok sıkmasın canlarını. Artık her güzel olmaya yaklaşan şey, böyle kirletilecek. Yapacak bir şeyimiz de yok. Söyleyecek bir şeyimiz de.
Ama Ahmet Kaya’nın vardı işte. Ahmet Kaya’nın her konuyla ilgili söyleyecek bir şeyi vardı. Ve ülke gerçekten de “birbirinin yüzüne iki güzel kelime söyleyemeyecek insanların diyarı” olmadan önce, Ahmet Kaya gerçekten de bu ülkenin birleşebilme, farklılıklara rağmen; farklı acılara, farklı kaygılara, farklı öfkeler, kırgınlıklar ve unutkanlıklara rağmen bir arada yaşabilme ümidinin en net sembolüydü. Çok değil, ben üniversitedeyken birimiz ailesi has dindar muhafazakar, birimiz örgütlü solcu, birimiz anarşist, birimiz parti çocuğu, birimiz MHP’li, birimiz hipster altı arkadaş, aynı şarkının başında ağıt yakabiliyorduk. Ve o şarkı da bir Ahmet Kaya şarkısıydı. Herkesin kendisini bulabileceği bir şey vardı çünkü o tınılarda.
Artık yok.
Ama bu yine de bizim olduğu günlere özlem duymamıza engel değil. Buyurun, sekiz içi dışından güzel şarkısıyla Ahmet Kaya.
Kum Gibi
Sonbahar damlardı damlalarımıza
Biz seninle sararırdık
Aydınlansın diye şu kirli yüzler
Biz durmadan şavaşırdık
Korkarım
Sorulur karanlık sebebim
Vurulur mülteci kederim
Korkarım dönmez yüreğim
Korkarım güzelim korkarım.
Arka Mahalle
Ağladım gözyaşlarım düştü ateşe
Yine de bu yangını söndüremedim
Bağıra bağıra yazdım seni içime
Bir kez olsun yüzünü güldüremedim.
Adı Bahtiyar
Beni tez saldılar o kaldı içerde
Çok sonra duydum ki Yozgat’ta sürgünde
Ne yapsa ne etse üstüne gitmişler
Mavi gökyüzünü ona dar etmişler.
Beni Bul Anne
Dün gece gördüm düşümde
Seni özledim anne
Gözlerinden akan bendim
Düştüm göğsüne
Söyle canın yandı mı anne.
Mahur
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri, aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Başım Belada
Neylersin ki çember daralmakta
Şimdilik hoşça kal yaban çiçeğim,
Yasal mermisiyle bir komiser yaklaşmakta…
Giderim
Sana yazdığım şarkıyı
Sazımdan söker giderim
Ben ağlayamam bilirsin
Yüzümü döker giderim