Geekyapar olarak bu tip spesifik listeleri (bir aktör/aktrisin filmleri, bir grubun şarkıları, bir yönetmenin eserleri) yaptığımızda genellikle bunun için özel bir sebep oluyor. Ya birinin doğum günü, ya özel bir şeyin yıldönümü, ya da en kötüsü, birinin zamansız ölümü itiyor bizi bu tip yazılara. Açık ve net söyleyelim, bugün öyle bir sebep yok. Ne mevzubahis aktris önemli bir işle çıkıp geldi karşımıza, ne kendisinin doğum günü / kariyerinde önemli bir kilometre taşının yıldönümü. Allah’a şükür kendisi hâlâ da hayatta. Peki o zaman biz niye böyle bir listeye giriştik?
Çünkü Natalie Portman!
Oyunculuk kabiliyetleri yer yer eleştirilse de biz dönüp kendi iz bırakan filmlerimize baktığımızda Portman’ın tartışmasız bir şekilde gönlümüzde yer eden filmlerin büyük çoğunluğunda yer aldığını fark ediyoruz. Bu Portman’ın kendi tercihi midir, yoksa kariyeri öyle mi gelişmiştir bilmiyoruz. Ama İsrail doğumlu Amerikalı aktrisin en kilit özelliklerinden biri şüphesiz kendine iyi filmler seçebiliyor olması. Biz de dedik ki, belki bu akşam seyredecek film arıyorsunuzdur. Eğer öyleyse, şu 11 filmden birini gönül rahatlığıyla bu akşamın eseri yapabilirsiniz.
Ha bir de, belki listeyi okurken şu şarkıyı dinlemek istersiniz.
Olmadı mı? Şöyle yapsak?
http://www.youtube.com/watch?v=XruptLQccg8
Ne güzel bir grupsun sen ya Halimden Konan Anlar… Öhm, neyse, ne diyorduk? Natalie Portman değil mi? Buyurun kendisinin en bam teli titreten, gönül yayı çatlatan 11 leziz filmi!
Black Swan
Eğer bir oyuncu olsaydım, muhtemelen işimin en hevesle sarıldığım kısmı dünyaca ünlü yönetmenlerle çalışabilme fırsatı olurdu. Natalie Portman da bu konuda çok şanslı bir kadın. Daha Luc Besson’u kariyerinin çok başında listeden silmiş; Kenneth Branagh, Mike Nichols, Tom Tykwer gibi adamlarla da sonradan ortak projelere imza atmış Portman’a Oscar kazandırmak ise çılgın büyücü Darren Aronofsky’ye kaldı. Portman’ın Black Swan’daki performansı gerçekten de incelikli ve büyüleyiciydi. Özellikle de Mila Kunis ile karşı karşıya konulunca…
Closer
West End ve Royal National sahnelemelerinde Liza Walker tarafından, Broadway’de de Pushing Daisies’den tanıdığımız güzeller güzeli Anna Friel tarafından canlandırılan Alice rolü, aslında Portman için bir dönüşüm noktası oldu. Zira her ne kadar Portman’ın kariyerinde daha önceden pek çok ciddi film olsa da aktris bunların çok azında Alice kadar yetişkin bir karakteri canlandırıyordu. Clive Owen, Jude Law ve Julia Roberts gibi işin piri üç oyuncu arasında da sırıtmamayı başarmıştı Portman üstelik. Çok kıymetli bir filmdir Closer. Ama şimdiden uyaralım, bir şeyler üzerine düşündürten filmleri sevmiyorsanız, size göre olmayabilir.
Cold Mountain
2008’de kaybettiğimiz Anthony Minghella’nın üç başyapıtından biri olarak kabul edilen Cold Mountain (diğer ikisi: The Talented Mr. Ripley ve The English Patient) listemizdeki diğer filmlerden çoğunun aksine Portman üzerine şekillenen bir film değildi. Fakat yine de Portman’ın rüştünü ispat etme senelerine denk gelmiş, bu görevini de başarıyla ifa etmişti. Dürüst olmak gerekirse bir Natalie Portman listesinde yer çok fazla olmayan bir iş Cold Mountain, zira filmi Portman için izlemek mümkün değil. Ama yine de aktrisin bu sağlam filmde hoş bir sürpriz olduğu da kesin.
Garden State
Pek çoğumuzun Natalie Portman’a ilk aşık olduğu film buydu. O dönem Scrubs’dan tanıyıp sevdiğimiz (şimdi ise ne yaptığını bilemediğimiz) Zach Braff’e bu filmle bakıp “ulan bu adam büyük adam olacak” demiş, filmde geyiği çok dönen The Shins’e “ne güzel grupmuş be!” diye hönkürmüş, Natalie Portman’a da düpedüz aşık olmuştuk. Sonra ne oldu, ne Braff kaldı, ne Shins, ama Natalie Portman’a hâlâ biraz aşığız, yalan olmasın.
Léon
Öyle bir film olsun ki, merkezinde neredeyse sübyancı alt tonlara varan bir ikili ilişki dursun. Ana karakterlerinden biri çok konuşmasın, diğeri ise sigara içen, küfreden kaba bir küçük kız olsun. Öyle bir film düşünün ki, bütün bu değişkenlere rağmen denklemin sonucunda ortaya bir klasik çıkartsın. Öyle bir klasik olsun ki bu, uğruna şarkılar yazılsın, yıllar sonra film en unutulmazlar arasında anılsın ve başrol oyuncularının ikisinin de kariyerlerini bambaşka seviyelere çeksin…
Paris, Je T’aime
Bana mı öyle geliyor bilmiyorum, fakat 2000’lerin ortaları bir anda “medley” film dediğimiz şeylerin bit gibi her tarafa dağıldığı senelerdi sanki. Önüne gelen yapımcı yedi sekiz “art-house” yönetmen toplayıp, ortak bir tema oluşturduktan sonra elinde film rulolarıyla festivallere koşuyordu. Tam tespit edemiyorum, fakat bana öyle geliyor ki, bu trendi başlatan, o tip filmlerin ağa babası olan Paris, Je T’aime’di. O kompilasyonda Tom Tykwer ile çalışan Portman bir anda kendini filmin yüzü olarak bulmuştu. Hatta eminim, sorsanız filmi Portman filmi sananlar da vardır…