Uzun zamandır beklediğimiz gün geldi çattı ve The Boys’un ikinci sezonuna kavuştuk! Ne yalan söyleyeyim çok özlemişim. Gerçekten daha ikinci sezonun başında, geçtiğimiz sezonda yaşanan olayların kısa bir özeti bile bu diziyi neden sevdiğimizi bir kez daha hatırlattı bize. Eh, bu kadar sevdiğimiz dizi, bölüm bölüm incelenmez de ne yapılır sorarım size! O halde ne duruyoruz, hemen başlayalım!
Geçiğimiz sezon The Boys dizisinde Hughie’nin sevgilisinin A-Train yüzünden ölmesiyle başlayan olaylar Homelander’ın Billy Butcher’ı tecavüz ettiği eşinin ve gayri meşru çocuğunun yanına götürmesiyle son bulmuştu. Bundan sonra biz Billy Butcher’ın nasıl Homelander’ın elinden kurtulacağını ve takıma nasıl geri döneceğini merak ederek bitirmiştik sezonu. Tabi Homelander ve Madelyn Stillwell’in, süper kahramanları Amerikan ordusuna katma planları da geçen sezonunun altyapısını oluşturan önemli etmenlerdendi.
Bu sezon ise, işte bu önemli etmenin ikinci sezonda daha önemli bir hale geldiğini kanıtlar nitelikte başladı. Madelyn Stillwell’in ölümünden sonra Vought şirketinde daha çok sorumluluk alan Giancarlo Esposito’nun canlandırdığı Stan Edgar’ı hükümet ile pazarlık yaparken görüyoruz. Artık şirket olarak istediği gücü ele geçiren Vought, Amerikan ordusunda söz sahibi olmanın mutluluğunu yaşıyor diyebiliriz. Ordu içinde söz sahibi olduktan sonra yaptıkları ilk operasyon ise, geçtiğimiz sezon Homelander’ın bizzat kendisinin V Bileşeni’ni sızdırmasıyla yarattığı ilk süper kötü Naqib’i öldürmeye Black Noir’i göndermek olmuş. Klasik Amerika işte önce terörist yarat sonra yarattığın teröristi öldürerek kahraman ol. Yalnız Black Noir’in ne kadar görev adamı olduğunu bir kez daha anlamış olduk böylece.
Madelyn Stillwell’in ölmesiyle artık Vought’da çok daha sözünün geçeceğini düşünen Homelander aslında Madelyn olmadan ne kadar zayıf bir karakteri olduğunu daha ilk bölümden görmeye başladık. Yanlış anlamayın süper güç olarak değil sosyal beceri yönünde. Yani Madelyn olmadan düzgün bir şekilde cenaze konuşması bile yapamıyor. Öte yandan bütün özgüveni ile Stan Edgar’ın karşısına çıkıp yaptığı “ben gidersem siz bitersiniz” tarzı konuşmalarına karşılık “Seni özel yapan her şey bir deney tüpünden çıktı” minvalinde yediği cevaplardan sonra bozulması, aslında Madelyn’in hayatında ne kadar önemli bir yeri olduğunu kanıtlıyor. Ayrıca Stan Edgar’ın, Homelander ile yaptığı konuşmada gelecek sezon diziye katılacak Soldier Boy’un orijini hakkında verdiği bilgiler de karakterin aslında ne Captain Amerika’ya ne kadar benzediğini bir kez daha gösteriyor.
Homelander ve Billy Butcher’ın geçtiğimiz sezon kaldıkları tuhaf durum, Becca Butcher’ın araya girmesiyle çözülmüş gibi gözüküyor. Homelander’ın, Billy’nin hayatını bağışlaması için ona oğluyla zaman geçirmesini teklif eden Becca’nın sayesinde Billy hayatta kalmış ve bir kez daha Homelander’ı öldürme planlarını yapmak için şans kazanmış. Öte yandan evladıyla zaman geçirmek ve kendini ona sevdirmek bu sezon Homelander’ın en büyük emellerinden biri olacak gibi. Üçüncü bölümün tamamında çocuğun güçleri olduğunu savunup sonunda gerçekten haklı çıktığında çok şaşırdınız değil mi, hadi kabul edin.
Hazır Billy Butcher’dan bahsetmeye başlamışken devam edelim değil mi? Gözlerini ilk açtığında karısını karşısında gören ve bir sonraki açışında hiç bilmediği bir kasabada uyanan Billy kafa karışıklığıyla mücadele ederken hemen ilk gördüğü yerden bir kalem kağıt alıyor ve karısını gördüğü son yerin detaylarını not ediyor. Tabii, bu sırada Becca’nın onun hayatı için Homelander ile yaptığı anlaşmadan bihaber. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de arananlar listesinde adı çıkan Billy Butcher’ımız ekibine tekrar geri dönüyor ve bir kez daha Vought’u yıkma planları başlıyor ama bu sefer birazcık daha kişisel.
Bu kişisel motivasyon aslında ilk sezonda da vardı. Fakat Billy, Becca’nın öldüğünü düşünerek artık ondan vazgeçip tek bir amaca, yani Vought’u yıkmaya odaklanmıştı. Bu sezon ise Becca’nın yaşadığını öğrenmesiyle dünyadaki her şeyi ikinci plana atan Billy’nin gözü kara bir şekilde başladı sezona. Yolunun üstünde duran Hughie’ye bile acımayan Billy daha sonra kardeşine bir el veriyor ve bizim de kalbimizi kazanıyor. Gerçi kimi kandırıyorum? Daha ilk bölümün sonunda gelip “Daddy is home” dediği andan itibaren kalbimizi kazanmıştı.
Söz dünyanın en normal insanı Hughie’den açılmışken, yine pişmiş aşın başına gelenlerle yarışacak kötü kaderli kardeşimizden konuşmamız gerek. Bir kaçak hayatı yaşayan sevgili kahramanımız o kadar berbat bir hayat yaşıyor ki insan acımadan edemiyor. Öte yandan ilk bölümün sonunda tam bir planları var, işleyecek gibi gözüküyor derken Hughie’nin makûs talihi bir kez daha devreye giriyor ve yine Hughie yüzünden insan parçaları toplayarak sezona başlıyor. Bu çocuktan ne istiyorsunuz sevgili senaristler? Çocuk her seferinde ağzından yüzünden insan derisi temizlemek zorunda mı yahu?
Öte yandan Hughie bu sezon boyundan büyük işlere kalkışıyor ve Starlight’ın da yardımıyla beraber Vought’a çok büyük bir darbe vuruyor. Öyle ki danışmanlarının Stan Edgar’a söylediği iki seçenekten en geri dönülemezini seçen Vought şirketi artık geri dönüşü olmayan bir yola girmiş bulunuyor. V Bileşeni’nin halka açılmasıyla beraber artık süper kahramanların doğuştan bu şekilde olmadıklarını öğrenen halk bakalım bu olaya ne gibi bir tepki verecekler. Helal be Hughie!
Hughie bunu yaparken elbette ki yalnız değildi. Starlight’ın Hughie ile olan arkadaşlığı ve Vought şirketine olan nefreti onu sonunda çok tehlikeli bir yola sokuyor ve ikili ajan olarak şirket içerisinde yer almaya başlıyor. V Bileşeni’ni dışarı sızdırarak Vought’a en büyük darbeyi vuran Starlight ayrıca Stormfront’dan aldığı gazla A-Train’in de ağzını payını vererek bu sezona mükemmel başladı diyebiliriz.
İkinci sezonda aramıza Translucent’in yerine katılan Stormfront’un kim olduğuna dair daha önce bir video yapmıştık hatırlayacaksınız. Bu videoda onun ırkçı olduğundan da dem vurmuştuk. Ama Stormfront’un Seven’a katılma şekli ve daha sonra yaptığı dobra konuşmalar onu ilk iki bölümde en sevdiğiniz karakter haline getirdi birden. Fakat üçüncü bölümde neredeyse unutmaya başladığınız ırkçı karakteri öyle bir boy gösterdi ki… Adeta soykırım yaptı. Tabi biz de bir anda soğuk duş etkisine girdik. Öyle gözüküyor ki bu sezon Stormfront’u konuşmaya daha çok devam edeceğiz. Ayrıca Kimiko’nun kardeşini öldürmesi dolayısıyla kendisine ezeli bir düşman edindiğini söylemek yanlış olmaz diye sanıyorum.
Aslında her ne kadar konuşmak istemesem de konuşmak zorunda olduğum bir karakter olan Deep bu sezon tüm gereksizliğiyle karşımızda yine. Yani sırf hava için bir balinayı karaya oturtan bir gerzeğin psikolog maceraları o kadar sinir bozucuydu ki. Ama hakkını vereyim komikti de. Yine de bu Deep’den nefret etmemi engellemiyor. Hayatımda sahip olmak istediğim tek süper güce sahip bir insanın bu kadar salak olmasını kaldıramıyorum. Başına gelen her şeyi hak ediyorsun Deep.
Ve son olarak gelelim The Boys’un en sevdiğimiz taraflarına yani göndermelerine. İlk üç bölümden favori göndermen ne diye soracak olursanız tabii ki The Dawn of Seven filminin fragmanı anlatan heyecanlı arkadaşın olduğu bölümdü. Burada hem isminden hem de logosunun renklerinden Justice League ve BvS: Dawn of Justice filmine açıkça gönderme yapan dizi kadrosu o kadar iyi bir şekilde işlemiş ki siz gerçekten bu salakça süper kahraman filmlerinin arkasında hangi tiplerin olduğunu anlamaya başlıyorsunuz. Heyecanlı heyecanlı dünyanın en sıradan filmini anlatırken adeta kendinden tatmin olan bu adam bir de üstüne “Filmin müziklerini Hans Zimmer yapacak”, “Translucent’i Lin Manuel Miranda seslendirecek” diye filme olan boş heyecanını daha da arttırıyor. Ay şöyle bir film çıksa da gömsek(!).
Beni eğlendiren bir diğer gönderme ise tabii ki Eagle the Archer! Süper kahraman yapımlarında oldukça dalga geçtiğimiz ve yerini sorguladığımız Hawkeye ve Arrow gibi karakterlerin parodisi olarak karşımıza çıkan Eagle’ın Kroger’daki bir rehine olayına müdahalesinde mükemmel isabet oranını övüp sonra “Ama okların da bir sınırı var” demesine öyle bir kahkaha attım ki. Sonra da sakin sakin “O gün birçok değerli yaşamı kaybettik” demesi yok mu çıldırtır insanı. Adamın adı bile Eagle ya! Gerçekten inanılmaz komik bir göndermeydi yazanların aklına sağlık!
Eh son olarak da Homelander’ın Homelander olduğu bir sahneye geliyoruz. Görme yetisini kaybetmiş ama üstün bir duyma yeteneği geliştirmiş Blindspot’un kulaklarına vurarak tamamen sakat bırakması ve ardından “Şimdi işe yaramaz bir körsün” demesi… Acımasız ama bir o kadar da komik. İnternette birçok insan bu sahneyi alıntılayıp “Daredevil vs Superman” diye espri yapmaya başladı bile.
Sonraki bölümlerde yeniden mental olarak bir araya gelen ekibimizin bundan sonraki planlarının ne olacağı merak konusu. Ayrıca Homelander’ın Starlight’a karşı tavrının ne olacağı da büyük bir soru işareti. Tabii tüm bunların yanında bir de Stormfront’un gelecek bölümlerde ne yapacağı konusu var. Yani anlayacağınız The Boys ikinci sezonuna harika bir başlangıç yaptı ve bizi mest etti. Siz nasıl buldunuz bu üç bölümü? En çok hangi sahneler hoşunuza gitti? Gelecek bölümlerden ne bekliyorsunuz? Yorumlara gelin de biraz The Boys övelim nolur!