Var mı aranızda New Girl takipçileri? Belki biliyorsunuzdur, geçtiğimiz hafta altıncı sezon finaliyle ekranlara bir süre ara verdi bu şeker sit-com yapımımız. Geekyapar’da resmi olarak yayımlanan ilk yazımda sizlere neden bu diziyi izlemeniz gerektiğini anlatmıştım aslında uzun uzun. Bu nedenle tekrardan bu uğurda kendimi tekrarlayıp aynı şeyleri anlatarak sıkıcı konumuna düşürmek istemiyorum. Bu seferki amacım New Girl’ün onca güzelliğine rağmen, onca izlenesi etkenine rağmen neden düşüşte olduğunu ve belki de yedinci sezon ihtimalinin tehlikeye girdiğini açıklamak olacak.
Şimdi şurayı bir açıklığa kavuşturalım: Altı sezondur New Girl’ü takip ediyorsanız, siz de en az benim kadar sezonlar arası minik minik inişler olduğunun farkındasınızdır. İlk üç-dört sezon şahane ve dolu dolu giderken, oradan sonra tuhaf bir duraklama devrine giriyor dizi. Zaten sonrası ruhunu kaybetmiş ve kendini tekrara düşmekten alıkoyamayan bir yapım haline dönüşmesiyle devam ediyor. En azından beş ve altıncı sezonlar kapsamında büyükçe hissettiğim duygu bu yöndeydi.
Ben bu aşamalı düşüşün sebebini biraz Zooey Deschanel’e bağlıyorum aslında. Hamilelik sebebiyle izne çıktıktan sonra onun yerine Megan Fox gibi gereksiz birini diziye soktuklarında, bölümler çekilmesi biraz zor hale gelmişti benim açımdan. Ha, sadece oyuncu değil aynı zamanda karakteri de odun ve bir o kadar gereksiz gelmişti gözüme, hiç yalan yok. Reagan gibi bir karakter ne karakterlerin enerjisine yakındı ne de dizinin ruhuna uygundu.
Bülbül sesli Deschanel bebeğine kavuşmaya gitti, yerine de eski enerjisini yitirmiş ve üzücü bir olgunluğa kavuşmuş biri geldi. Diziyi baştan beri çekici kılan birçok Zooey Deschanel özelliğinin üzeri kalın kalemlerle çizilmişti yani. Eskisi kadar çocuksu tavırlar, her saniyeye uygun söylenen şarkılar, saçma sapan ama eğlenceli hiperaktiflikler, saflıklarla bezeli o şahane duygular… Hepsi tek seferde gitmiş ve yerine olgun, sorumluluklarını bilen, daha akıl karı kararlar verebilen biri gelmişti.
Bu kaybolan yetiler aslında bir karakterin gelişimi açısından son derece önemli unsurlar: Çünkü onların yerinde saydığını ve sürekli kendilerini aynı şekilde seyirciye sevdirmeye çalıştığını düşündüğünüzde, bir noktadan sonra sıkıcı bir unsura dönüşeceklerini siz de fark edeceksiniz. Fakat New Girl için bu tip bir gelişme o kadar da hayra alamet bir şey değil. Neden hemen açıklayayım: Çünkü dizinin ruhu, amacı, teması ve bilimum seyirciyi çeken unsuru bu özellikler etrafında şekilleniyordu.
Diğer karakterlerden bu düşüşü yaşadığına karar verdiğim diğer bir isim de Schmidt mesela. İlk sezonlarda favori karakterime oynayan biriyken, artık o kadar da çok çekemiyor beni. Keza Cece de tuhaf bir şekilde, tepeden vahiyle inmiş gibi akılsız model imajından sorumlu arkadaş ve eş imajına terfi etti; ama çok ani bir şekilde. Herhalde çizgisini bozmadan her seferinde daha fazla görmeyi dilediğim Nick burada hepsini ezici üstünlükle geçiyor. E Winston ise pasif bölümlerinden sonra şu son birkaç sezonu sırtlayan yegane karakter olduğu için herkesin aksine en olumlu gelişmeyi yaşayan isim. Peki tek problemimiz karakterler miydi? Hayır.
Ruhunu kaybetmeye yüz tutmuş bir dizide gelişen olaylar da bir o kadar etkisini yitiriyor. Onca vıcık aşk senaryoları arasında Nick ve Jess muhabbetlerinin belki de beni o kadar germiyor oluşu, aslında iki karakterin dinamiğiyle vuku bulan komedi ögeleriydi sanırım. Ama ne zaman bu ikili ayrıldı ve her ikisi de farklı yollarda ilerlemeye başladı, işte o zaman bölümler artık kaplumbağa yavaşlığında heyecanlandırır oldu. Daha az Nick görür olduk, Jess deseniz eskisi kadar hiperaktif olamadı, Cece ve Schmidt muhabbeti bir yerden sonra baymaya başladı; tek bağlılığım o sıralar Winston ve kedisi Ferguson’aydı. Bu durum ciddi bir problem. Bakın, güldürünün neredeyse en sonda adı sayılan yan karaktere kalması büyük bir sorun teşkil eder. Belki bir farklılık olduğu için belli bir süre izleyicinin gözlerini ekrana kitler, ama sonrasında bir eksiklik olduğu için hüsrana yol açar.
Tüm bu hüsran sonrası, artık altıncı sezon finalinde yeniden kavuşan Jess ve Nick için bir şekilde umut beslemek istiyorum ben. Etkilerini kaybeden onca karakter arasına yeni gelip de bir şekilde seviyeyi yukarıda tutmaya çalışan Ally’nin Winston’a destek çıkmasından sonra, belki de dizide en heyecan verici gelişmelerden biri bu oldu diyebilirim. Çünkü Jess ve Nick’in yeniden bir araya gelmesi demek, Nick’in o şapşal motivasyonunun Jess’in kanına doğrudan enjekte edilmesi demek. Bu da, dizinin ruhunda açılmış minik kesiklerin yara bantlarıyla muhtemel iyileşmesini sağlamak demek. Yani kısaca, olası bir yedinci sezon ihtimalinde işlerin biraz daha sağlıklı ilerleyebilmesi ve izleyiciyi tekrar kazanmak için birtakım senaryolar türetilmesi, ama bunu yaparken de kesinlikle kendini tekrara düşmeden başarması halinde zirveye tekrardan yükselmesi demek.
Ha orası da ayrı bir muamma ya, sormayın gitsin. New Girl, daha beşinci sezonu bitmeden (ya da bittiği haftanın içinde) hemencecik yeni sezon onayını almıştı. Fakat bu sefer altıncı sezon sonrası henüz yeşil ışık yakıldı mı bu sit-com için, hiçbir fikrimiz yok. Fox’tan ses gelmiyor ve dolayısıyla da hiçbir haber sitesi bu konuda okuyucularını heyecanlandırmaya yeltenmiyor. Reytingleri konusunda net bir fikir belirtemesem de, gidişatı açısından böyle bir değerlendirmeye varıldıysa hiçbir şekilde haklarını yiyemem. Kendilerini toparlayacak şekilde senaryolarla devam edeceklerse hay hay; verin iki sezon onayını aynı anda. Ama yok, yine Megan Fox’un geldiği zamanlardaki gibi dibi görecekse istemez, kalsın; ben bu diziyi güzel bölümleriyle hatırlamaya devam etmeyi tercih ederim.
Size o adetten sorduğumuz sorulara geçmeden önce sezon finaline de ufaktan bir değinmek istiyorum, var mıdır izin? Son bölümde öğrendiklerimizi sayarsak elimizde şöyle bir liste oluşuyor: Winston çok uzun yıllardır tanımadığı babasını aradı, Jess daireden taşınmaya kalkıştı, Cece ve Schmidt bir bebek bekliyorlar, Nick’in kitabı bir yayın evi tarafından basılmak için teklif aldı ve elbette bir de Jess ve Nick yeniden bir araya geldi.
Bunların evvelinde Schmidt’in asıl ismini öğrendiğimiz bölüm de önemli bir konumda; zira altı sezondur heyecanla beklettikleri isminin şaka gibi Winston çıkması, doğrusu ufaktan topal bir adım olmuş. Ev arkadaşımın “Nick falan çıksa şaşırmam” gibisinden sözlerine “Yok canııım, o kadar da yapmazlar herhalde… Yani, değil mi?” şeklinde cevap verdiğimi de çok net hatırlıyorum üstelik. Ama yine de o bölümü izledikten sonra Winston çıkmasındansa, Nick çıkmasını bile tercih ederdim diye düşünüyordum. İsim muhabbeti ortaya atıldığında ilk fikrim, saçma sapan geleneksel ya da utanç duyabileceği bir Yahudi ismine sahip olduğu yönündeydi. Keşke de öyle çıksaydı valla, ne diyebilirim ki…
Bu gibi olaylar açısından sizin ne düşündüğünüzü fazlasıyla merak ediyorum ben. Misal, tüm o durgunluğu yılan derisi atar gibi dizinin üzerinden çekip çıkarabilecek, aradığımız ögeler bunlar mı, ne dersiniz? Belki de eski Schmidt ve Cece dinamiği için yeni bir bebektir ihtiyacımız olan? Jess’in o şahane bülbül sesli şarkılarına ve çocuksu hiperaktifliklerine kavuşabilmesinin tek yoludur Nick Miller? (Nick Miller Nick Miller, he is an ice cold killer) Zira Jess’e oranla bir tık daha olgun (bir tık bakın, minik bir tık) ama bir o kadar da bağır yakan Ryan Geauxinue bile zamanında Jess’i bu denli ruhundan alıkoymamıştı. Hazır Ryan demişken; bitter çikolata tadındaki İngiliz abimiz gelse de iki üç kelam edip aksanıyla Nick’e şey yapsa ne güzel olurdu değil mi? Şey yapsa derken… Bilmem ki. Jess’in favorim olan erkek arkadaşları kapışsa patlamış mısırımı alır izlerim vallahi. Senaristler, düşünün bunu bence.
Soruyu da sorup bitirelim madem, hazırsanız tabii. New Girl yedinci sezona tamam onayı alır mı? Yeni bölümlerde Zooey Deschanel’ı asıl sevdiğimiz haliyle görmemize izin olur mu? Coach geri gelir mi? Nick daha da eblekleşir mi? Ferguson Ally’den nefret eder mi? Schmidt baba olacağım derken potlar kırar mı? Cece hamileyken triplenir mi? Bomba gibi konuk oyuncular (sen hariç Megan Fox) diziye akın etmeye devam eder mi? Bunların hepsi güzel sorular, siz tatlı sit-com geeklerinden cevap bekleyen…