Şimdi hemen baştan bir şeyi netleştirelim, The Newsroom S03E02 sezonun galasını yapan Boston adlı bölümden çok, çok daha iyi. Yanlış yönlendirilmiş ve yanlış bilgilendirilmiş uzun sosyal medya karşıtı tiradların yerini Sorkin bu bölümde daha anlamlı medya tartışmalarına bırakmış, karakterler geçen sezonda bıraktığımız yerlerinde daha anlamlı duran hareketler yapıyorlar ve genel olarak bölüm güldürmeyi de, heyecanlandırmayı da, etkilemeyi de daha net bir şekilde başarıyor.
Tek bir soru var, onu da başlıkta sorduk. Aksiyon dozunu arttırmanın lüzumu var mıydı gerçekten?
Şimdi önce bir doğru yapılan şeylere göz gezdirelim; evveliyatla bölümün merkezinden beş farklı hikaye hattı geçiyor. Bunlardan biri ve en önemlisi, açılışı da kapanışı da yapan Neal meselesi. Bildiğiniz gibi geçen bölüm Neal’a gizli belgeleri sızdıran bir devlet görevlisinin varlığından haberdar olmuş, bölümün finalinde de Neal’ın bu görevliden daha fazla belge isteyerek bilmeden casusluk suçuna imza attığını öğrenmiştik. İşte o öğrenme anının hemen ertesinde başlıyor bölüm.
Marcia Gay Harden’ın canlandırdığı Rebecca Halliday karakterinin tekrar diziye girmesinden daha fazla memnuniyet duyamazdım herhalde. Harden’ın karakteri hem Will McAvoy, hem de genel Newsroom atmosferiyle çok lezzetli bir biçimde çatışıyor ve içinde bulunduğu her bölüm bu sebeple biraz daha iyi. Üstelik genel olarak Neal’ın bu belgelerle ilişkisi üzerinden döndürülen ve korkunç Sorkin-vari “gazetecilik etiği” tartışmalarında Halliday genelde düz mantığın sesi olduğu için McAvoy ve diğerleri daha sağlam ve karizmatik gözüküyorlar, bu da uzun vadede bizi diziye bağlayan sebeplerin başlıcasını oluşturuyor.
Bu tartışmaların Newsroom’un çekirdeğini oluşturduğu bir gerçek ve The Newsroom S03E02’de bunlara resmen doyuyoruz. Benzer bir etik tartışma, dizinin beşe böldüğü hikayenin bir ikincisinde de gerçekleşiyor. Maggie ve EPA yöneticisinin trende yaşadıkları yine Sorkin’in sık sık medya etiği hakkında attığı naralardan biri. Fakat Neal meselesinin aksine Maggie’nin yaşadığı şeyler, fazlaca soyut ve idealistik kalıyor. Ama olsun diyor, sineye çekiyoruz. Neticede Newsroom gerçekçi bir medya eleştirisinden ziyade romantize edilmiş bir gazetecilik portresi olarak kendini konumlandıralı üç sene oldu. Bununla tartışmak, şu saatte imkansız ve son derece de lüzumsuz.
Dizi diğer hikayelerinde de ise daha çok karakter üzerine yoğunlaşmış. Kuşkusuz Hallie’nin düşüncesizce attığı tweet’e gelen tepkide günümüz sansasyonalist olma uğruna politik doğruculuk vagonuna koşarak atlayan yeni medya üzerine söylenen bir şeyler var, fakat bunlar o hikaye içerisinde Jim ve Hallie’nin birebir ilişkisi arasında gömülü durduklarından kendi başlarına bir önem arz etmiyorlar.
Dürüst olmak gerekirse ilk iki bölüm bize Jim Hallie ilişkisinin Sorkin tarafından çok sıcak görülmediği izlenimini de vermiş oluyor bu muhabbetle. Jim yine hafiften Maggie’ye yazılıyor ki gerçekten böyle bir hikayeyi bir sezon daha kaldırabileceğimi sanmadığımdan, şimdilik kendimi Jim ve Hallie’nin çok mutlu olduğu ilüzyonuyla kandırmak istiyorum.
Son iki hikayede ise herhangi bir sosyal mesaj ya da meşhur Sorkin tiradları pek yok. Biri ACN’in Reese’in iki şımarık üvey kardeşi aracılığıyla satılma hikayesi, diğeri ise Don ve Sloan’ın ilişkilerinde bir sonraki adıma gelme meseleleri. Bu iki hikaye de beni açıkçası pek bir mest etti, zira Jim-Hallie hikayesi veya geçen bölümün tümünün aksine bu iki hikayede de geçen sezon bıraktığımız karakterler, geçen sezon bıraktığımız halleriyle karşımızdalardı.
Reese’in bir anda “ben iyi taraftanım” afraları anlamsız geliyor hâlâ, kabul, ama karakterin bu yeni şekli bile ilk bölümde olduğundan daha anlamlı bir noktadaydı. Don ve Sloan’ın diyalogları ise tam tadındaydı ve geçen sezon boyunca bu iki karakteri bir arada görmeyi neden bu kadar istediğimizi bize tekrar hatırlattı.
Fakat bölümün en anlamsız noktası şüphesiz sondaki FBI kovalamacasıydı. FBI ofise baskın yaptı, bütün hard diskleri aradı kabul. Ama Neal’in kaçışı oraya o kadar eğreti yerleştirilmişti ki sanki Sorkin aksiyon filmi yazmak istemiş de içindeki tutkuları dizginleyememiş gibi hissettim. Böyle bir doza, böyle bir dizide gerek yoktu. Eğer Snowden gibi bilgi sızdıranların devletle ve medyayla ilişkisi analiz edilecekse bu aksiyon sosu olmadan da yapılabilirdi. Bu haliyle son derece fazla bir eklenti gibi gözüktü, biraz da bozdu açıkçası dizinin sihrini.
Ama genel olarak sezona daha umutlu bakmamıza sebep olan bir bölüm oldu The Newsroom S03E02. Siz ne düşünüyorsunuz?