X-Men ekibinin daimi “kuul” çocuklarından, filmlerde de karşımıza çıkmış Nightcrawler, geçtiğimiz günlerde yepisyeni Marvel Now (All-New’u yepisyeni diye çevirdik, olmadı mı?) bünyesinde solo bir maceraya atıldı. Marvel’ın tüm numaralandırmalarına reset attığı Marvel Now harekatından sonra ilk çıkan solo Nightcrawler öyküsü olduğundan da, Nightcrawler #1 olarak çıktı karşımıza. Manidar ve yerinde bir numaralandırma oldu, zira bildiğiniz gibi, Nightcrawler ölümden döndü ve Wolverine’in X-Men’ine katılmaya gitti.
Şimdi öncelikle şunu söyleyelim, Chris Claremont ve Todd Nauck’un sırasıyla yazıp çizdikleri Nightcrawler’dan keyif almak için önceki X-Men’leri okumuş olmak, Wolverine niye güçlerini kaybetti, Cyclops’un derdi ne gibi meselelerin cevabını biliyor olmak gerekmiyor. Nightcrawler hikayenin başlangıcında bu konulara kısaca değinip, tatmin edici özetler çıkartıyor zaten. Size sadece, eğer karakteri seviyorsanız çizgi romanı edinip, okumak kalıyor. Tabii bir de onu yapmadan önce, şu diyeceklerimizi dikkate almanız gerekiyor.
Nightcrawler, daha önceki solo maceralarında pek büyük bir başarı elde edememişti. O dönem için alınan karar, Kurt Wagner’i gizem dolu süpernatürel olaylarla muhattap etmekti. Roberto Aguirre-Sacasa tarafından yazılan ve Darick Robertson tarafından çizilen Nightcrawler serisi, on üçüncü sayıyı bulamadan iptal oldu. O zamanki problem, Nightcrawler’ı seven X-Men okuyucularının yeni serideki tona aşina olmayışıydı. Şimdi ise elimizde daha ilk saniyeden “büyü falan değil, bu teknolojik” diye teşhisi konulan bir düşman var. Yani X-Men okuyucusunun çizgisine çok yakın bir yerde. Peki sorun nerede?
Sorun, Nightcrawler’ın çok da ilginç bir karakter olmayışında. Pek çok yerde “iyi bir karakter yaratmak için illa ki çatışma dayatmanız gerekmez” deyip deyip duruyorum, yani karakterlerin ilgi çekici olmaları için bir çeşit iç muharebe gazisi olmaları gerektiği görüşüne katılmıyorum. Ama sonra Nightcrawler gibi her hareketi oturaklı karakterleri görünce yanlışlandığımı hissediyorum. Kurt Wagner, bir yan karakter olarak çok ilgi çekici, zira mutant olup bu derece kişiliğini ve yönünü belirlemiş birini, aynı ana karakterimize yol gösteren Yoda-vari üstatları sevdiğimiz gibi sevebiliyoruz. Ama ana karakter noktasına getirdiğimizde, biraz sıkıcılaşmaya başlıyorlar. Nightcrawler’ın iç diyalogları karşımıza oturaklı bir adamın gözlemleri olarak çıkıyor. Eğri oturalım, doğru konuşalım, içimizdekileri dökelim: Bu felaket sıkıcı bir şey.
İlk bölümden ilerisi için gözüken bu, Nightcrawler’ın olgunluğu başa bela olacak. İlk bölümün kendisi ise zaten bir blur içerisinde geçip gidiyor. İleride toptan okunduğunda anlamlı bir girizgah olabileceğini hissediyorum, fakat şu haliyle çok da tatmin edici bir ısırıkmış gibi durmuyor. İlerleyen bölümlerde eğer Nightcrawler’ın kafasında kurduğu statükoyu kırabilirlerse ne ala, karakterin güçleri ve geçmişi çok ilginç olduğundan, potansiyeli yok değil. Ama kıramazlarsa, “Aşmış adam etrafında olan olayları değerlendiriyor” tarzı bir seri, yine on üçüncü sayıyı göremeden yok olur giderse şaşırmam.