Deadpool & Wolverine filmi gündemi meşgul ederken; San Diego Comic Con’dan Robert Downey Jr.’ın tekrar MCU’ya “yeni bir kimlikle” geri döneceğinin haberi tüm sosyal medyayı ele geçirmiş, hatta kimilerine göre Deadpool vs. Wolverine filminin popülaritesine de ufak bir engel haline gelmişti. “Holywood’da Doctor Doom’u canlandıracak oyuncu mu kalmadı!” serzenişlerin geçiş döneminde olan ve eski gişe başarılarını bir türlü yakalayamayıp eleştirmen notları bakımından da sınıfta kalan neredeyse tüm 4. faz MCU filmlerinin hemen ardında belirmesi ise hem Hollywood hem de Marvel ekseninde yeni bir ikilemin içinde bıraktı izleyicileri.

Nostalji duygusunun sinemayı tek kalede yönettiği yeni Hollywood düzeninde daha önce ekrana veda edişlerini izlediğimiz, bunun üzerinden bir “hype” duygusu oluşturulan birçok karakterin seyircilerin filmlerden edindiği duygusal yoğunluğun içinde bir çocuk oyuncağına çevirilmesi hissi, bu filmleri izleyerek heyecanlanmış birçok izleyicinin temel hayal kırıklığı sebebi olarak karşımıza çıkıyor. Marvel Multiverse evreninin sinemada hikaye anlatıcılığını yok ettiği varsayımında bulunan James Mangold’un (Logan, Ford v. Ferrari, Identitiy), New York Times’a verdiği demeçte bu sinema evrenine yeni bir hikaye eklemenin veya senaryoda dramatik kararlar vererek ana karakterin ölümüne kadar gidebilecek değişiklikler yaratmanın artık temel izleyici kitlesinde herhangi bir heyecana sebep olmama endişesinden de dem vurduğunu görebiliyoruz. George Melies’in “A Trip to the Moon” filminden beridir merak etmenin odağında gelişen sinema sanatının en tehlikeli fakat işe yarar duygulardan birinin, nostaljinin pençesinde nasıl hikaye anlatıcılığını törpülediğini anlamak pek de zor değil.

1980’lerde karşımıza çıkmış birçok Hollywood filminin sadece bir nesli değil bütün bir dünyayı etkileyişinin şatafatlı macerasının en görkemli yıldızlarından biri hiç şüphesiz ki “Back to the Future” filmleri. 7’den 77’ye neredeyse herkesin filmi sahne sahne ezbere bildiğini, ezbere bilmese bile büyük çoğunluğunu hatırladığı gerçeğini göz önünde bulundurarak bu filmin aslında koca bir “50’ler” güzellemesi olduğunu dile getirmek, pek de yeni bir fikir ortaya atmamakla birlikte aslında Hollywood’un en temel “kurallarından” birini de apaçık ortaya çıkartıyor: Bir noktada başı sıkışan sinema dünyasının yaratıcılıktan yoksun bir şekilde eskilere dadanması.

Bu noktada artık bir ikilemden çıkıp temel bir “sorun” haline bürünen tartışmanın odağına biraz daha yakından bakalım. Pandemi dönemi sinema sektörünün en büyük hareketlenmesini yaratan “Spider Man: No Way Home” filmi gişe rekoru üstüne gişe rekoru kıra dururken, filmin eski karakterleri beyaz perdeye taşımaktan başka pek de bir işlevinin olmadığı fikri, filmi izleyen sinema yazarlarının ve bazı hayranların dilinde dolaşmıyor değildi. Filmin yarattığı büyük “blockbuster” etkinin zelzelesinin altında kalan ve gün yüzüne pek de ulaşmayan bu fikirlerin altında yatan temel korku da nostaljinin yaratıcılığı törpülediğinden yola çıkıyordu.

Fikrin doğruluğunu kanıtlar nitelikte, çok değil henüz birkaç sene öncesinde beyaz perdede seyircilere veda edişlerini izlediğimiz karakterleri hem de bu kez farklı rollerde izleyicinin karşına çıkarmaları az da olsa bir kesimi pek de hoşnut etmedi diyebiliriz. Üstelik bu işin mizahının suyunu çıkarmakla yükümlü gibi duran Deadpool & Wolverine filminde “R-Rated” olarak karşımıza çıkmış ve tüm bu uyarlama karmaşasından sıyrılıp bir sinema filmi olarak çok başarılı reaksiyonlar almış “Logan” filmiyle de bolca dalga geçilmesi, bu işi artık post-modern bir “multi-saçmalık” boyutuna taşıdığımızın capcanlı bir kanıtı.

“Streaming” servislerinin film izleme şeklimizi ve medyumumuzu kökünden değiştirdi şu günlerde, uzun süredir kan kaybeden beyaz perdenin arkasını yine ve yeniden eskilere dayaması aslında pek de sürpriz bir durum değil. Hatta “Back to the Future” örneğinde olduğu gibi bu, aslında uzun soluklu bir geleneğin sadece yenilenmiş versiyonu. Peki bağımsız sinema kendi formüllerini tekrar baştan yazma alışkanlığını sürdürürken ana akım filmlerinin gidişatını kimler kurtaracak? Geçtiğimiz sene en azından feminist bir perspektiften Hollywood’daki “maskülen” dominasyonu kırmayı amaçlamakla yola çıkmış fakat pratikte çuvallamış gibi gözüken “Barbie” filminin yarattığı yeni varyasyonların çoğalması da artık bir kaçınılmaz gibi duruyor.

Ana akım sinemanın gidişatıyla ilgili fikirlerinizi ve Hollywood’un geleceği ile ilgili yorumlarınızı eklemeyi unutmayın, popüler sinemanın izleyicide yeni pencereler açabildiği dünyalara yelken açmak dileğiyle.

Author

Berlin'den bildirmeye çalışan, Avrupa'nın nabzını tutan, sinema sevdalısı ve yazmayı seven bir birey.

1 Comment

  1. Ben de Robert Downey ‘in Doom olarak dönmesini memnuniyetsizlik içinde karşılayan gruptayım.
    Eskiye dayanma fikri hollywood için bu günlerde kurtarıcı oluyor ve yeni orijinal yapımlar gelene kadar (gelecek mi acaba(?) ) iş görmeye çalışacaklar ama bu durum çok can sıkıcı.
    Wolverine fikrine de çok karşıydım. Hugh Jackman hayranı olsamda onun Wolverine ölüp bitsem de Logan filmiyle muhteşem veda etti. Bırakın orada yaaa suyunu çıkarmayın bir işin!

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.