Bilim kurgu filmlerini incelediğim dosya yazımda ilk iki hafta insanlara odaklandım. Kan çekti derler ya, benimki de o misal. Ancak bilim kurgu türüne baktığımızda insanlara odaklanan alt türler buzdağının sadece görünen kısmı; buzdağının altı ise hayvanlar, uzaylılar ve canavarlarla dolu. Uzaylılardan dinozorlara, bilim kurguda insan olmayan canlılar büyük önem taşır. Bu hafta Godzilla: King of Monsters filminin gelmesiyle bu kez fenerimi dünyanın en ünlü canavarlarından birine, Godzilla’ya çeviriyorum. Yazının içinde şimdiye kadar çıkan Godzilla filmlerinden spoilerlar olabilir, şimdiden uyarayım. En yeni Godzilla filmi 2014’te çıktığı için suç kabul etmiyorum.

Godzilla binlerce yıldır Dünya’da var olan bir yaratık. İnsanlardan önce vardı, insanlardan sonra da var olmaya devam edecek yapıya sahip. Devasa yapısı, dinozor benzeri vücudu ve kulakları sağır edebilecek kükremesi halihazırda Godzilla’dan korkmamız için yeterli sebep. Bunun üzerine bir de radyasyondan gelen özellikleri var. Ejderhaları kıskandıracak atomik nefesi tek vuruşta rakibini nakavt etmeye yeterli.

Godzilla‘ya odaklanmamın sebebini şöyle açıklayayım sevgili geekler. Godzilla, “ortalığı yıkıp geçiyor işte” diyebileceğimiz bir canavar değil. Aksine, yaratıldığı yılları düşündüğümüzde döneminin korkularını yansıtan, Dünya sineması için büyük önem taşıyan bir canlı. Godzilla’nın serüvenini anlamak içinse sizi tarihte kısa bir yolculuğa çıkarmam gerekiyor.

Sene 1946…

Soğuk Savaşın Yıkıcı Gücü

EAF43A6B-8E64-4844-BD3D-92F0C1FF1404

İkinci Dünya Savaşı sırasında Nagasaki ve Hiroşima’ya atılan bombalar dünyanın kaderini değiştirdi. Bir yandan Japonya verdiği kayıplarla başa çıkmaya çalışırken diğer yandan Dünya, nükleer gücün farkına vardı ve İkinci Dünya Savaş’ı sonrası Soğuk Şavaş’a sürüklendi. Rusya ve Amerika başta olmak üzere büyük ülkeler nükleer silahlanma konusunda gaza daha sert bastılar. Olası bir nükleer savaşın en büyük sorumlularından  Amerika, 1946’dan itibaren yeni geliştirdiği silahların etkilerini görmek için Marshall Adaları’nın bir parçası olan Bikini Atoll lagününde testlerine başladı. Yapılan ilk testlerin amacı nükleer bombaların gemi ve canlılara olan etkisini görmekti. Evet yanlış okumadınız, bu testlerden ilki 57 canlı hayvan kullanılarak yapıldı; bu hayvanların üçte biri patlama ya da sonrasındaki radyasyon sonucu hayatını kaybetti. Amerikan halkının tepkisi büyük olsa da devletin Bikini Atoll’da yaptığı testleri durduracak yasa 1963’e kadar çıkmadı, testlerin kendisi ise 1958’e kadar devam etti. Bu süre içerisinde Marshall Adaları’nın genelinde, hava su ve kararda olmak üzere toplamda yüzlerce nükleer test yapıldı.

Amerika’nın yaptığı testlerden etkilenen canlılar hayvanlarla sınırlı kalmadı. 1950’lerin başında, Soğuk Savaş’ın gerginliğinin zirve yaptığı yıllarda Amerika ve Sovyetler Birliği daha büyük ve yıkıcı nükleer bombalar yapmak için yarış halindeydi. Amerika yeni geliştirdiği termonükleer hidrojen bombasını 1 Mart 1954’te Bikini Atoll’da test etti. Bombanın etkisinin büyük olması bekleniyordu, Amerika’nın yaptığı en büyük bombalardan biri olarak tasarlanmıştı. Ancak Castle Operasyonu adı altında yapılan testlerden ilki olan Castle Bravo’nun etkileri, hesaplanandan kat be kat büyük oldu: Altı megaton olması gereken patlamanın fiziksel gücü on beş megatona çıktı.

Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan bombaların bin katı güçlü olan Castle Bravo testi sonucu oluşan radyoaktif materyal Japonya, Avustralya, Hindistan, Amerika ve hatta Avrupa’ya kadar ulaştı. Castle Bravo testinin en gözle görülür etkisi ise tahmin edebileceğiniz üzere adanın yakınlarında yaşayan yerlilerde görüldü. Komşu adalarda yaşayan kişiler radyasyon semptomları göstermeye başladılar, üstüne bir de vatanları yaşanılamaz olduğu için evlerini terk etmek zorunda kaldılar. Özetle riskli materyallerle yapılan hesaplama hatası, dünya popülasyonunun genelini etkiledi. Castle Bravo’nun çarpıcı etkilerine rağmen Bikini Atoll başta olmak üzere Marshall Adaları’nda yapılan testler dört sene daha devam etti.

Bikini Atoll’da yaşanan olaylar Japonya’yı derinden etkiledi. Daha önce iki kez nükleer bombalara maruz kalan Japon halkı, bir kez daha radyasyon etkisi altında kaldı. Patlamanın yaydığı radyasyon doksan dakika içerisinde yirmi üç balıkçının bulunduğu “Lucky Dragon No 5” adlı balıkçı teknesine ulaştı. Balıkçıların tamamı radyasyon zehirlenmesine yakalanırken yaklaşık altı ay sonra bir tanesi hayatını kaybetti.

Sinemanın Nükleer Enerjiye Tepkisi

85414FBA-6B8F-435D-BEF4-91C91469AD16

İkinci Dünya Savaşı’ndan mağlup ayrılan Japonya 1950’lerde sinemada altın çağını yaşamaktaydı. Japon filmleri Amerika’da büyük beğeni topluyordu, aynı şekilde Amerikan filmlerine de Japonya’da ilgi büyüktü. 1953’te çıkan Amerikan yapımı The Beast From 20,000 Fathoms filminden ilham alan yapımcı Tomoyuki Tanaka, büyük bir canavarı konu alan film yapmak için kolları sıvamıştı. Castle Bravo trajedisinin de etkisiyle aynı sene Ekim ayında ilk Godzilla filmi yayınlandı. O zamanlar adı Gojira olan film, binlerce yıldır okyanusta uyumakta olan ve hidrojen bombasının yarattığı radyasyon ile uyanan Gojira’yı ele aldı. Derin uykusundan uyanan Gojira radyasyonun etkisiyle süper güç diyebileceğimiz özelliklere sahipti. Okyanus kenarındaki balıkçı kasabalarından başlayarak Tokyo’ya kadar ilerleyen Gojira, bu esnada önüne gelen şehirleri yıkıp geçti. Gojira’yı durdurmak için tek çare, deneyleri devam eden oksijen bombasını kullanmaktı. Hikayenin başlangıcı tanıdık, değil mi?

Gojira, Japon sinemasındaki ilk kaiju‘dur, yani bilim kurgu türünde “büyük canavar” alt kategorisiyle yapılan ilk filmdir. İki kez nükleer saldırıya maruz kalan Japon halkı, yıllardır süren korkusunu Gojira ile yansıttı. Bunu yaparken de sinemanın büyüsünü kullandı, radyasyonu dev ve yıkıcı bir canavara çevirdi. İşin etkileyici yanı ise, isyan ettikleri nükleer saldırıların kaynağı olan Amerika, Gojira’nın uluslararası seviyeye çıkaran etki oldu. Film 1958 yılında Amerika’da Godzilla: King of Monsters! adıyla beyaz perdeye taşındıktan sonra uluslararası yaygınlığa ulaştı. Japonya ne kadar Godzilla filmi çıkarsa da Dünya çapında Godzilla’nın duyulamasının sebebi Amerika oldu.

Amerikan yapımı Godzilla: King of Monsters!’da Gojira filminin kareleri sıkça kullanıldı, buna rağmen anlatımında kritik farklılıklar vardı. Amerikan bir bilim adamının bakış açısıyla anlatılan filmin sonu, iki ulusun nükleer savaşa olan bakış açısını ortaya koyar nitelikteydi. Japon yapımı Gojira, nükleer savaşın yıkıcı sonuçlarını vurgulayıcı bir şekilde biterken, Amerikan yapımı Godzilla filminde Godzilla yenildiğinde artık herkes yeni bir dünyaya uyanabilir mesajı veriliyordu. Amerikan sineması halkını manüpile etmeyi sever, Godzilla ile işte tam da bunu başardı.

Günümüzde Godzilla

119E39EF-F633-4A1D-B27A-B35F51BA8F53

Yıllar geçtikçe Amerika’nın Godzilla üzerindeki etkisi de giderek arttı. Nükleer enerjiye başkaldırı olarak doğmasıyla anılan Gojira olurken, yıllar içinde dünyanın kurtarıcısı ise Godzilla haline geldi. Zaman içinde Godzilla’nın hikayesi değişti, kendisi yıkıcı etkisinden çok diğer canavarlarla olan savaşlarıyla anılmaya başlandı. MonsterVerse kapsamında ilk filminde görüldüğü üzere Godzilla artık vahşi bir Titan değil. Aksine sadece kendi yaşamının ve Dünyanın dengesini korumaya çalışan, “aman huzurumuz kaçmasın”cı bir yaratık. MonsterVerse’in ilk filminde Dünya’yı MUTO’lardan koruyup yoluna devam ediyor. Yeni gelen filmin fragmanlarına baktığımızda Mothra, Rodan ve Ghidorah gibi birçok canavarla Dünya’nın dengesini korumak için savaşacak. Fragmanlardan ve filmin sitesinden bu canavarların yine binlerce yıldır Dünya’da olduklarını biliyoruz. Neden uyandıkları ve ne istedikleri ise tam bir muamma.

Godzilla’ya baktığınızda sadece bir canavar görmeyin. “O, dünyanın biricik kurtarıcısı” gibi cümlelere de kanmayın. Godzilla, esas adıyla Gojira, bir halkın başına gelen trajediyi ölümsüzleştirmesidir. Yeni filmi izlerken bir de bu gözle bakın derim.

Author

Dizi bağımlısı bir beyaz yakalı. Kedisine çekmiş, en büyük zevki miskin miskin yatmak. Kendisi ve kedisini sosyal medyada bulabilirsiniz. @asliozkeles

Bir Yorum Yazmak İster Misin?

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.