Oyunların bir sanat dalı olduğuna dair çok ciddi tezlerim var, bunları da her seferinde ısrarla yineliyorum. Ama sanırım her zaman her oyunun sanat olmadığının da farkında olduğumu belirtmem gerekiyor bunu söylerken. Bazen oyunlar sadece ve sadece “oyun” olabiliyorlar. Eğer hikaye anlatmayı ya da size bir şeyler hissettirmeyi amaçlamıyorlarsa sokakta oynadığımız çelik çomaktan çok da farklı olmayan bir yapıya bürünüyorlar. Ana odak noktaları eğlence oluyor.
Genelde böyle düşünüyorum; yani Bejeweled, Flappy Bird gibi oyunlara bakıp, “evet, bunlar sanat değil” demekte bir sıkıntım yok. Ama bazen bir oyun geliyor ki, ne hikayesi oluyor, ne de elle tutulur bir hissiyatı. Fakat o kadar yaratıcı oluyor, o kadar altı dolu geliyor ki; ister istemez etkilenirken buluyorum kendimi. Adeta çok muhteşem bir şekilde yontulmuş sürreal bir heykele bakar gibi. Ya da Dali’nin portrelerinden birini seyreder gibi. Var olan yapının özgünlüğünden pek etkileniyorum.
Paca Pong’da bende bu hissiyatı uyandırdı. Pong temalı Ludum Dare’den çıkma bir oyun kendisi. Ludum Dare’de biliyorsunuz dünyanın en büyük game jam organizasyonlarından biri. Bir tema, 48 saat ve içinden çıkan yüzlerce oyun; artık akıllara ne gelirse. İşte bu senenin teması olan Pong’dan çıkan şey de bu. Paca Pong. Anlatmak ne derece mümkün, isabetli bir şekilde resmini çizmek nasıl yapılır hiç bilmiyorum, ama şöyle deneyeceğim; siz iki tarafta duran birer Pong sopasını oynuyorsunuz. Ortada bir Pac-Man labirenti var. Labirentte bazen Space Invaders uzaylıları çıkıyor. Rakibinizle birbirinize Pac-Man fırlatıyorsunuz. Space Invaders uzaylısını yediğinizde, rakibe bir uzaylı geliyor ve onu vuruyor. Bu olursa, ya da rakibinizin Pac-Man’i yolda ölürse, ya da Pac-Man’i yakalayamazsanız skor oluyor.
Çok mu muhteşem? Hayır. Uzun yıllar sizi eğlendirir mi? Hayır. Ama konsept o kadar orijinal ki hakikaten hayran olmadan durmak mümkün değil. Eğer oyunu indirmek istiyorsanız, hem PC, hem Mac hem de Linux versiyonları şu linkte mevcut. Kaptırın!
1 Comment
Linki alalım lütfen.